Selam. Evet bu ikinci bölümü atmak gerçekten uzun sürdü. Ne derseniz haklısınız ama biliyorsunuz ki okullar açıldı yeni dönem ve benim bu dönem LGS sınavım var. Yinede özür dilerim yeni bölümümüze geçelim.
Onu yan çevirmek sandığımdan zor oldu. Ahmet bana yardımcı olamayacak kadar acı çekiyordu. Başını kendime doğru döndürdükten sonra yarasının yukarıda kalmasına dikkat ettim. Yasemin'in ağlayan sesini yok saymaya çalışıp bakışlarımı onun güzel yüzüne çevirdim. Öyle sakin ve sahipsiz duruyordu ki. Gecenin karanlığından güç alıp parmak uçlarımla yanağına, gözlerine, çenesine dokundum. Parmaklarım kısa sakallarının arasında gezerken o yeşil gözlerini araladı. Acıyla çoğalan çizgileri yumuşadı. Sanırım gülümsemeye çalışıyordu ama pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Birden zümrüt gözler kayıyormuş gibi kapandı. Hemen arkasından vücudu sarsılmaya başladı. Öyle çok titremeye başlamıştı ki, onunla birlikte ben de titriyordum sanki. Korkudan nefesim kesildi. Nefes almayı başardığım ilk an panikle ön tarafa doğru bağırdım.
"Emir! Emir? Ahmet'e bir şey oluyor?"
Emir arkasına dönüp baktı ve sıkıntıyla yüzünü buruşturdu.
"Kahretsin! Beklediğimden erken oldu," dedi kendi kendine konuşur gibi tekrar önüne dönerken.
Yutkundum. "Ne oldu?!" diye defalarca bağırsam da bana cevap vermedi. Hızını kesmeden dikkatli hareketlerle, gözünü yoldan ayırmadan üzerindeki deri ceketi çıkardı. O çıkardığı ceketini bana fırlattığında Yasemin artık hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Al şunu üstüne ört. Hatta kendi ceketini de sar. Kurşun atar damara denk gelmiş olmalı. Çok hızlı kan kaybettiği için şoka girdi." cümlesi bittiği an ben de şoka girmişcesine taş kesildim. Yüzüm onu korkutmuş olacak ki, fazla bilgi verdiğine pişman olarak bu kez tane tane konuştu. "Ama endişelenme, onu kurtaracağız Sahra."
Dikiz aynasından bana bakan mavi gözler yalan söylüyor olsa bile ona inandım. Kendimi toparlayıp kanlı ellerimle üstümdeki ceketimi sıyırdım. Emir'inkiyle birlikte Ahmet'in titreyen bedenine sardım. Kollarımla sıkı sıkı ona sarıldığımda Yasemin'in hıçkırıkları artık iyice sinirimi bozmaya başlamıştı. Sonunda dayanamadım.
"Şöyle ağlamayı keser misin artık. O ölmedi! Ölmeyecek de!"
Öyle sert söylemiştim ki bunu, sanki yüzüne tokat atmışım gibi aniden sesi kesildi. Bana baktığında kızarmış gözleri korku ve pişmanlıkla doluydu. Ahmet bir kaç dakika sonra daha az titrer oldu. Ama hâlâ fazla kan kaybediyordu. Elbisem, hatta arabanın koltuğu bile kan lekesi ile dolmuştu. Çaresizce yine Emir'e döndüm.
"İşe yarar başka birşey yapamaz mıyım?"
Bu kez bana bakmadan, düz bir sesle cevap verdi.
"Saçlarını okşayabilirsin. Bende işe yaramıştı."
Sesi söylediği şeyi yapmamı pek istiyormuş gibi durmasa da, yüzümü Ahmet'e çevirdim. Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Korkma, iyileşeceksin..." diye fısıldarken parmaklarım saçlarında gezinmeye başlamıştı. İşe yaradı mı bilmiyorum ama titremesi hissedilir derecede azaldığında araba güçlü bir frenle durdu. Kapılar peş peşe açıldığında Emir acildeki görevlilere aceleyle seslendi. Sedye geldi, Ahmet'i kucağımdan koparıp, dikkatli ve hızlı şekilde içeri götürdüler. Arabadan inip onlara yetişmeye çalışırken yine aynı yerdeydik. Çıkmaz'da...Evimde...Ama bu devaju bile bana huzur vermedi bu kez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmalı turta
Genel Kurgu"Bu; kanatlarını arkasında bırakmış kelebeğin değişim hikayesi."