Gecenin zifiri karanlığına uyandığımda gözlerimin açık olup olmadığını anlamakta güçlük çekiyordum. Uyandığımda ışığın açık olduğunu bildiğim halde karşılaştığım tezatlık beni korkularımla yüzleşmeye itiyordu. Yatağımın altından beni iten iki ele karşı koymaya çalışırken kapıya doğru vücudumu sürüklemeye çalışıyordum. Zifiri karanlıkta kapı kolunun hemen elime gelmesi beni asıl şaşırtan olaydı. Bu sessizliğin içinde açılan açılan kapı sesi kulak tırmalarken rüzgarın soğuk esintisi bütün vücudumu ürpertmeye yetmişti. Duyduğum yaprak hışırtısıyla odamın kapısının ormana açılması, beni deli gibi korkutmuş ve bir o kadar da şaşırtmıştı. Olabildiğimce hızlı koşarken bir yandan da bunun olmasının imkansız olduğunu düşünüyordum. Bu durumla alakasız Bruno Mars'ın Grenade şarkısı da nereden geliyordu ?
Nefesimin kesildiğini hissettiğim anda gozlerimi açıp yatağımda doğruldum. Terden ıslanmış vücuduma aldırış etmeden çalan telefonuma gözlerimi kaydırdım. Telefonumu elime aldığımda bilinmeyen numaranın beni aradığını görünce diğer uçta O'nun olduğuna emindim. Sakin olmaya çalışarak telefonu kulağıma götürdüm. 'Alo' dememe fırsat vermeden karşı sesin '2'de sahildeki Mavisera'da ol' demesiyle telefon yüzüme kapandı. Birkaç saniye kıpırdayamayıp, telefonumu kulağımdan uzaklaştıramadan öylece kalakaldım. Bana anlatacak şeyleri olduğundan ne kadar emin olsam da gidip gitmemek konusunda son derece kararsızdım. Çoğu kararsızlığımın ve korkularımın kurtarıcısı olan sıcak duşuma girmeyi düşündüğümde hala rüyanın ve bu konuşmanın etkisiyle vücudumun titrediğine şaşırmıyordum. Aynadaki yüzüme baktığımda artık kendimle konuşmaya utandığımı farkettim. Hakan Öztürk'ün korkusuz, duygusuz ve soğuk kızı düşüncelerine teslim olmuş korkuyor olamazdı değil mi ? Düşüncelerinden sıyrılıp kendimi sıcak suya bıraktım. Duştan çıktıktan sonra bornozumla dolabıma yöneldim. Her tedirgin olduğumda olduğu gibi bu sefer de yine elim istemsizce siyahlara gitmişti. Aynada kendimle yüzleştiğimde ruh halime en yatkın kıyafetin bu olduğuna karar kıldım. Siyah dar kesim gömleğim ve altına giydiğim siyah pantalonlu kendime bakıyordum. Saç havlumu da çıkarıp iyice kuruttuktan sonra at kuyruğu yapıp odadan çıkacakken aklıma gördüğüm kabus geldi. Odamın kapısının ormana açılması ne kadar saçma olsa da ürkütücülüğü hala devam ediyordu. Cesaretle kapının kolunu çevirince karşımda duran beyaz duvarlı koridora ve sağımdaki aşağı kata inen merdivenlere baktım. Aşağı inerek mutfağa yöneldim. Sevinç Abla'ya kahvaltımı hazırlamasını söyleyip annemin yanına gittim. Sahi ne zamandır doğru dürüst konuşmuyorduk. Ağzından laf almak adına yanına oturdum. Beni farkedince boş gözlerle baktığı kitabı kapatıp bakışlarını bana çevirdi. Hiç olmadığı kadar mutsuz görünen annemin, bu görüntüsünün altındaki sebebi az çok tahmin edebiliyordum.
-Günaydın anne, ne zamandır konuşmuyorduk ?
O kadar olay yaşamışken birbirimize destek olacağımıza uzaklaşmamız normal gelmişti. Zaten hiçbir zaman gerçek anlamda anne kız ilişkimiz yoktu.
-Günaydın kızım. Yaşanılan olaylar ev sessizliğe boğdu değil mi?
Haklıydı. Söylediğinden cesaret alarak;
-Sence bu olayın arkasındaki sır ne?
Düşünmeden cevap verdi;
-Sır yok. Babanın ne kadar tanındığını biliyorsun. Paramızdan haberi olan kötü düşünceli insanlar elbette varlar. Çevremizde de gördüğümüz gibi bize de bu şekilde komplolar kurmaları gayet normal. Sen umursama, her şey güzel olacak.
Diyerek beni rahatlatmaya çalışırken Sevinç Abla kahvaltıya çağırdı. Bugüne hazır olabilmem için güzel bir kahvaltı edip bolca enerji depoladım. Saate bakıp koşar adımlarla arabama bindim. Derin bir nefes alıp Mavisera'ya doğru yol aldım. Cafe'ye gelince kapıda durup oturan insanları iyice süzdüm ve O'nu dağınık saçlarından ve biraz daha yaklaşınca kaşının yanındaki beninden tanıdım. İçimi buz gibi bir soğuk kaplarken oturmamı işaret etti. Sorgulayan gözlerle O'na bakarken garson yanımıza geldi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan;
-Bana bir 50'lik bira, bayana da latte.
Garson yanımızdan uzaklaşırken keskin bir ifadeyle;
-Ben latte sevmem.
Dedim. Gözlerini devirince ayrıntılarla ilgilenmeyip esas konuya girmek istediğini anladım. O sırada garson yanımıza gelip;
-Buyrun Çağan bey.
Diyerek önümüze siparişlerini koydu. Adını bile yeni öğrendiğim, kabuslarımın başrol oyuncusu bu Çağan denen adamla buluştuğuma inanamıyordum.
-Şimdi beni dikkatle dinle. Çünkü bir daha anlatmayacağım. Sakın sözümü kesme.
Tam ağzımı açacağım sırada lafı ağzıma tıkıp konuşmamı engelledi.
-Bilmediğin o kadar çok şey var ki Miray. Babanı ne kadar çok sevdiğini biliyorum, ben de babamı çok seviyordum. Atakoç Holding'in şu an hayatta olmayan genel müdürü babam Çağrı Arslan'ın intikamı için geldim.16 yaşındayken babamı kaybettim ve bunun ecelle değil de şirket işleriyle meydana geldiğini bildiğimden 18 yaşında araştırmaya başladım.Sana verdiğim dosyaların içinde geçen tarihlerin her birinin anlamı var.2001 yılında alışveriş merkezi yapımında tehdit amaçlı 5 işçimizi aynı gün içinde kaybettik fakat yinede yapımı devam edildi.2005 yılında yılında Öztürk Holding alışveriş merkezini satın almak istedi ancak buna izin verilmeyince olaydan 1 ay sonra 3 işimiz kayboldu ve bir daha izlerine rastlanmadı.2006 yılında bunu öğrenen Genel Müdür Çağrı Arslan yani babam Atakoç Holdinge duyuramadan Öztürk Holding tarafından başından vurularak öldürüldü.Babamı bulduğu tüm kanıtlar sizin evden aldığım flashın içinde.Yani anlayacağın Miray baban bir katil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖTÜLÜĞÜN İÇİNDEKİ
AdventureHayata siyah bakmayı kendine bakış açısı haline getirmiş bir kızın evine giren hırsız her şeyi değiştirecektir.