4.BÖLÜM

24 1 0
                                    

Yatağımın hemen yanında bulunan küçük ahşap komidinimin üzerindeki bardağıma yöneldim.İçine baktığımda kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Tek bir yudum mu? Hızlıca bardağı kafama diktim. Ve evet oda bitmişti. Tuvalete gitme ihtiyacı duyduğumda yavaşça doğruldum. Evin sıcak olmasına rağmen yorganın altından çıkınca ürpermiştim. Tuvalette işimi halledip gardrobumdaki boy aynasından kendimi süzdüm. Kötüydüm. Eskisinden daha kötüydüm. Yoktu diyordum. Gitti. Öldü. Ama birden gelip herşeyi alt üst etmişti. Tüm dengemi bozmuştu.
ARAF KAYGILI!
Bu ismi kullanmaya başlamıştı artık. O da kendi kafasında öldürmüştü Baran'ı .
Kapının çalmasıyla tüm dikkatim dağıldı.
Kapıyı açtığımda Kerem'i görmeyi beklemiyordum. Buradaki evime çok sık geldiği söylenemezdi.
"Haydi hazırlan bakalım. Baban seni yeni ortağıyla tanıştıracakmış. Babandan sonra şirket sana kalacak. Ortağınla tanışmalısın ufaklık. Babanın dediğine göre sürekli onla gittiğin bir restorant varmış. Oraya götüreceğim seni. Emir büyük yerden" cümlesini bitirir bitirmez odama ilerledim. Kırmızı‚ uzun kollu‚ nerdeyse bütün vücut hatlarımı belli eden boğazlı mini kadife bir elbise giydim.
Klasik ten rengi stillettolarımı ayağıma geçirdim. Dolgun dudaklarımı ortaya çıkarak kırmızı bir rujla kombinim hazırdı. Tüm ısrarlarıma rağmen Kerem beni kendi bırakmak istedi.
"Çok güzel olmuşsun Armin. Galiba senin rengini bulduk". Doğru söylüyordu kırmızı benim vazgeçilmezimdi. Restorana geldikten sonra Kerem'e teşekkür edip‚ uğurladım onu. Giriş kapısında görevliler karşıladı beni.
"Buyrun Armin Hanım babanız sizi bekliyor lütfen beni takip edin". Görevliyi kalabalık masaların arasında takip etmeye başladım. Görevliyi gönderdikten sonra Ayakta beni bekleyen babamı gördüğümde yanına gittim. İki gündür görmemenin verdiği özlemle sarıldım ona. O da aynı şekilde karşılık verdi bana.
"Yine çok güzelsin kızım" dedi.
Gülümseyerek ; "Sağol babacım" dedim iltifatına karşılık.
"Buraya gelme nedenini biliyorsundur. Kerem söylemiş olmalı".
"Evet biliyorum. Tanışalım bakalım ilerideki ortağımla".
Babam geriye doğru çıkarken merakla yeni ortağımı görmeyi bekledim. Babam aradan iyice çıkınca arkasındaki kişi net bir şekilde gördüm. Delici koyu mavi gözler bana ellerini uzatırken bir yandan da adını söyledi.
" Araf Kaygılı". Dudaklarım mühürlenmişti sanki. Birkaç dakika öylece baktım yüzüne. Anlamsızca.
Babam elini omzuma koyduğunda bir şeyler yapmam gerektiğini anlayıp bana uzatılan eli tuttum. "Armin Kızıltan" dedim kendimden emin sesimle Gerektiğinden daha fazla ellerimiz bir arada durunca elini ilk çeken ben oldum. Artık Baran benim içinde ölmüştü.
"Fatih Bey anlattığınız gibi çok güzel bir kızınız varmış".
"Öyledir benim kızım".
Babama Baran'ı anlatmadığım için çok pişman olmuştum o an. Anlatsaydım belki bunları yaşamak zorunda kalmazdım.
Üçümüz masaya oturduktan sonra siparişleri verdik. Babam tercihini kırmızı etten yana kullanırken‚ Araf deniz mahsullerini tercih etti. Bense sadece su istedim. Sohbet eşliğinde yemeklerini bitirdikten sonra birer tatlı yediler. Konuşma sırasında Araf'ın gözlerini üstümde hissediyordum. Keza bir kaç kere göz göze gelmiştik.
"Tuvalete gidip geliyorum". Masadakilerin beni takmayışına aldırmadan tuvalete ilerledim.
Boyun bölgemi soğuk suyla rahatlatırken aklımda tek bir isim vardı. Elini kolunu sallaya sallaya nasıl hayatıma girebiliyordu?
Lavabonun hemen yanındaki peçeteliğe uzandım. Biri beni belimden kavrayıp tuvalet kabinlerden birine sokunca neye uğradığımı şaşırdım. Nihayet bana sıkıca sarılan kollar gevşediğinde çığlığı bastım. Bu sefer kapan gibi eller ağzımı kapatırken tanıdık ses kulaklarımı doldurdu.
"Sessiz ol Armin". Kurtulma çabalarım kaybolurken ellerini ağzımdan çekti.
"Ne işin var burada. Hayatımı berbat etmen yetmedi mi? Defol git hayatımdan. Kurtulmak istiyorum senden".
"Gitmeyeceğim Armin. Sen bana gelene kadar gitmeyeceğim. Bırakmayacağım seni. Çünkü bir kuş asla kanatlarından vazgeçemez"
Cevap vermek için hazırlandığımda sert bir baskı hissettim dudaklarımda. Aralık dudaklarımdan dili sinsice sızdı ve dilimle buluştu. Biraz önce yediği çilekli pastanın tadını alabiliyordum. Herşeyiyle özlemiştim onu. Sanki ruhumu emiyordu. Ruhumu ruhuna katmak istercesine öpüyordu beni. Bense ruhsuzdum o an. Karşılık vermiyordum. Olayın farkına yeni yeni vardığımda tüm gücümle ittim onu.
Küçük bir alanda olduğumuz için sırtı kabinin sol tarafına çarptı. Ağzında küçük bir homurdanma dolanırken canını yaktığımı anladım. Çarptığı yerden doğrulup önümde durdu tekrar.
"Hala beni seviyorsun değil mi? O zaman birde senin ağzından duyalım".dedi istek dolu sesiyle
"Hayır".
"Armin sınırları zorlamak istemezsin. Babanla 5 yıllık bir anlaşma yaptık. Ve bil bakalım ne oldu? Baban bana çok güveniyor galiba. Sözleşmeyi doğru düzgün okumadan imzalamış. Eğer ben sözleşmeyi fes edersem şirket zincirlerinizin hepsi benim üstüme geçecek. Senden tek bir isteğim olcakak Armin. Uslu bir kız ol. Bunu kendi çıkarlarım için yapmıyorum Armin. Bizim için yapıyorum. Şimdi bana beni sevdiğini söyle". Sesi istekten çok emir yüklüydü
" Seni seviyorum Araf". Belki dediklerim doğruydu ama şu anda kendi sesimden bile duymak itici gelmişti. Memnun olmuş bir tavırla bana bakınca kilidi açtım arkama bile bakmadan masaya ilerdedim. Benden hemen sonra Araf geldi. Sohbetleri sona ererken selamlaşmak için ayağa kaltık. Sıra bana geldiğinde karşımda ki el sert bir baskıyla tuttu elimi.
"Yakın bir zamanda tekrar görüşeceyiz"dedi.
🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚🌚
Ortamın iyice soğumasına neden olan penceremin yanına gittim. Tam kapatmaya hazırlanmıştım ki gözlerim gökyüzüne kaydı. İlk dikkatimi çeken şey ay oldu. Büyük beyaz bir topu anımsatıyordu bana. Sonraysa yıldızlar takip etti onu. Yıldızları sevmiyordum. Siyahın bütünlüğünü bozan ışıklardan ibarettiler. Penceremi kapatıp aşağı kata indim. Babamın isteği üzerine bana aldığı evden kendi evimize geçmiştim. Aşağı indiğimde salonda kimse yoktu. Mutfaktan gelen cam sesi bütün evi doldurdu. Mutfağa gittiğimde yerde cam kırıklarını toplayan Uğur'u gördüm. Beni fark edebilmesi için sahte bir şekilde öksürdüm. "Armin sen burada mıydın yahu?"
Yanına gidip ona yardım ettim. Büyük camları topladıktan sonra geriye küçükler kaldı. Elimdeki camları çöpe atarken bir kaç çizik oluştu elimde. Çiziklerden biri derin olmalıydı ki avucumun içi hafifçe kanamaya başladı.
"Armin gel buraya elin kanıyor pansuman yapalım". Küçük bir yarayı çok abartmıştı. Elimi önce tendirdiotla dezenfekte etti. Sonrasında yara bandı yapıştırdı. Eli elimin üstünde hafif hareketler yaparken gözleri üstümden bir an bile olsun ayrılmadı. Boşta ki eli yanağıma gittiğinde ürperdim.
"Özür dilerim. Benim yüzümden elini kestim". Bana dokunması hoşuma gitmemişti. Uğur ile aynı lisede okumuştuk. Bi ara benden hoşlanıyordu. Sonrasında kızlar etrafında pervane olmaya başlayınca bana olan duyguları bitmişti. Bende sevinmiştim doğrusu. Arkadaştan başka bi şey olamazdık zaten. İleriki yıllarda Murat ve Kerem ile tanıştık. Dördümüzün arasında sıkı bir dostluk başladı.
"Önemli bir şey yok. Eee sen niye burdasın?"
"Farkındaysan baban evde değil. Yine annenle buluşacakmış bu gün. O yüzden benden rica etti. Bu gecelik yanında kalacağım. Biliyorsun küçük kuzenimin zorlamalarıyla yemek kursuna gittik. Öğrendiklerimi senin üzerinde denemeye karar verdim" dedi.
"Ya ölürsem. Babama ne diyeceksin?" dedim dalga geçerek.
"Sende önce başka kızlarda tadına baktı. Emin ol yaşıyorlar ve şu ana kadar yedikleri en güzel yemek olduklarını söylediler" dedi imalı sesiyle.
"İyi yiyelim bakalım. Ama bir şartım var sana yardım edeceğim".

Ruhumu İyileştiren AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin