1.BÖLÜM

37 1 0
                                    

Şuan bu satırları okuyorsanız hikayeme ve bana bir şans vermişsiniz demektir. R.İ.A benim ilk hikayem olduğu için yeri özel ve bunu sizinle paylaşacak olmak beni heyecanlandırıyor, başlayalım mı ? <3

Odamda canım sıkılmış bir vaziyette kanallar arasında seçim yapmakla meşguldüm. En sonunda işten gelebilmiş ve kendimi yatağıma atmıştım. Matem havasına bürünmüş odayı telefonumun tiz sesi doldurdu.
"Alo"
"Alo Armin Hanım Baran Bey yine hastalandı lütfen gelin. Adınızı sayıklıyor". Kırık koluma aldırmadan çıktım evden. Arabama atlayıp son hız hastaneye gittim. Odasının önüne vardığımda hiç düşünmeden içeri girdim. Dört hemşire onu zar zor zapt ediyordu. " Baran" sesimi duymasıyla bakışları bana yöneldi. Güzelim mavi gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş‚ saçları ise darmadağınıktı. Kollarımı açıp bir kucak sevgimi sundum ona. Hıçkırıkları dinmeye başlarken bir şeyler fısıldadı kulağıma. "Gördüm" dedi ürkek sesiyle. "Ablamı gördüm. O yaşıyordu. Sadece bize şaka yapıyormuş". Dediklerinin ardından daha sıkı sarıldım ona. Peki bu sarılma neye yarardı? Bütün bu acıları yok eder miydi? Herşey düzelir miydi? Düzelmezdi. Çünkü bu anlık bir teselliydi. Bir yıl önce ablasını kaybetmişti narin sevgilim. Belki garipti ilişkimiz ama onu bırakamıyordum. Acıma değildi bu, sevgiydi. Ablasının ölümünden sonra büyük bir trafik kazası geçirmiş ve bu hastanede fizyoterapi görmeye başlamıştı. İki günden fazla yanlız bırakmamıştım onu. Ağlaması kaybolurken sargılı koluma takıldı gözü. " kolun"diyebildi sadece. "Önemli bir şey yok". İnanmayan bakışlarını bana yönelttiğinde bir buse kondurdum yanağına. " Yinede inanmıyorum". Hemşirelerin biraz önce odadan çıkmasının verdiği rahatlıkla hafif bir öpücük bahşettim dudaklarına. Emindim artık bana inanıyordu. Elleri ellerimi bir örtü misali örterken son kez baktım gözlerine
"Gitmem gerek"
"Gitme. Sana ihtiyacım var armin"
Onu bırakmak o kadar zordu ki
"Gitmem gerek sende biliyorsun yarın tekrar gelicem". Elini bırakıp kapıya ilerledim. " Dur". Durmamı sağlayıp beni kendine döndürdü. Elinde bir tane olan beyaz gülü uzattı bana. O an farkettim. Bu beyaz gül bahçedekilerle aynıydı. Bu nazik hareketine karşılık kocaman gülümsedim ona
Baran'ı istemeye istemeye yalnız bırakırken tanrıya bir kez daha şükrettim bana böyle bir sevgili verdiği için.
⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰⏰
"Şimdide resim zamanı çocuklar" Cümleme karşılık hepsi parlayan gözlerle baktı bana. İleride duran büyük masaya yöneldim. Üzerinde duran sulu boya kutusunu açtım. Boyanın hemen yanında duran en uzun kalın fırçayı önce suya ardından yeşil renge buladım. Önümde duran büyük resim defterine ağaç çizmeye başladım. "Öğretmenim çok güzel çiziyorsunuz bana da öğretir misiniz?". Bakışlarımı karşımda duran kız çocuğuna yönettim. Lila bonesiyle mavi gözleri harika bir uyum içindeydi .
"Tabiki gel bakalım". Kendim geriye çıkarken masanın tam önüne aldım onu. O fırçayı kavrarken‚ ben elimi yavaşca onun eline sardım.
Ağır ve temkinli birkaç fırça darbesinin sonucunda güzel bir ağaç çizmiştik. " İnsanda çizebilir miyiz?". Teklifini reddedemeden çizime başladık. Çizimin bitmesine az kaldığında saçını çizmeye başladım.
"Öğretmenim bi gün benimde böyle güzel saçlarım olacak mı?".
" Olacak Nazlı seninde bir gün upuzun saçların olacak. Hatta seninkiler daha da güzel olacak". Evet Nazlı'nın saçı yoktu. Benim burada öğretmenliğini yaptığım hiç bir çocukta saç yoktu. Belki lösemi hastası olabilirlerdi ama onlar benim hayatımın merkeziydiler.
Nazlı sonunda yerine geçerken sınıftaki herkesin gözleri aralanan kapıya kenetlendi. Ve ardından koyu mavi boneli bir çocuk belirdi. Çocuktan sonra bir kişi daha girdi sınıfa. Ama bu çocuk değil bir yetişkindi. Hızlı adımlarla çocuğun elinden tutup masama geldi. Konuşmaya ilk çocuk başladı "Merhaba benim adım Mete. Sizde galiba yeni öğretmenim oluyorsunuz". Bana uzattığı elini sıkarken aynı şekilde gülümsedim ona " Peki Metecim‚ bende Armin; dediğin gibi sınıf öğretmenin oluyorum galiba. Bak." dedim elimle oyun oynayıp resim çocuklarını işaret ederek"Sende onlara katılmak istemez misin? Hadi git oyna onlarla". Mete çocukların yanına giderken bakışlarımı karşımda duran takım elbiseli adama yönelttim. Bir iş adamı olduğu giysilerinden oldukça belliydi.
"Buyrun beyefendi?"
"Metenin abisi Oğuzhan. Yaklaşık iki yıldır lösemiyle savaşıyor Şimdi gitmem gerekiyor acil bir toplantım var ne zaman alabilirim Meteyi? " Ah‚ şu umursamaz aileler! "Akşam 16.30'da gelebilirsiniz"
Cevap vermeden başını olumlu anlamda salladı ve sınıftan çıktı. Geçen iki saatin ardından beden dersi kovaladı resmi. Çıkış saati geldiğinde arabama binip hastanenin yolunu tuttum. Baran'nın odasının önündeki kalabalık kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Sonunda kapısının önüne vardığımda gördüm onu. Yerde kanlar içinde yatıyordu. Herkesi iterek girdim odaya. Ağzımdan bir çığlık kopunca doktor söze girdi. "Armin Hanım Baran Bey tuvalete gidip bileklerini kesmiş ardından galiba fazla kan kaybından başı dönmüş ve yere düşmüş şu anda bilinç altı kapalı ameliyata alıcaz. Yatağının üstünde bu notu bulduk üstünde Armin'e yazıyordu o yüzden açmadık". Elindeki notu alıp Baran'ı sedyeye koyuşlarını‚ardından ameliyathaneye girişlerini izledim. Büyük bir şok içerisindeydim. Herşey çok hızlı gelişmişti. Benim tek isteğim o huzur veren kollarında kaybolmaktı. Ameliyatı beklerken bana yazdığı mektubu okumaya başladım

Armin'ime
Sana bir not bırakmak istedim bal çünkü belki bu son cümlelerim . Hayatını daha doğru düzgün yürüyemeyen bir adamla geçirmeni istemedim. Kendime de sana da daha fazla acı çektirmek istemedim. Çünkü sen daha iyilerine layıksın. Biliyorum sende benim sevdiğim gibi seviyorsun beni. Ama olmaz biz olamayız. Geleceğini elinden alamam. Belki ileride güzel bir ailen olacak ben bunu bozamam. Ama şunu bil seni çok seviyorum. Araf kokuyorsun Armin. Araf kokuyorsun Arminim. Ki seni bu arafta bırakan benim oysa sen cennete layıksın". Gözümden dökülen damlalar sel şiddetinde artmaya başlamıştı. Olamazdı. O beni bırakmazdı. Ruhumu iyileştiren adam beni bırakamazdı. Ruhumu cennetin sularıyla yıkamıştı o.
Uzunca bir sürenin ardından ameliyathaneden Baran'ın kendi doktoru çıktı. "Hasta çok fazla kan kaybetmiş ve başından ciddi bir hasar almış. Ameliyat oldukça zor geçti" derin bir nefes verip konuşmasına devam etti "üzgünüm‚hastayı kaybettik". Duyduklarıma inanamayarak gülmeye başladım "Hadi ama bu bir tür şaka değil mi? Tamam söyleyin Baran'a uyansında odasına götüreyim. Yeter artık bu kadar şaka"
"Armin Hanım şimdi yıkılmamanız gereken bir dönem. Lütfen sinirlerinize hakim olun"
Bu şaka falan değildi. O ölmüştü. Baran ölmüştü. Çığlıklarım hastane koridorun da yankılanırken kendime hakim olamayıp yere yığıldım. Bi süre öylece kaldım. Kimse bana dokunmadı. Birden gülmeye başlayınca dışarıdan bakıldığında deli gibi gözüküyor olabilirdim. Haklıydılar çünkü delirmiştim. O yoktu. Ruhumun ve bedenimin yarısı yoktu artık. Şimdi ne olacaktı.

Ruhumu İyileştiren AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin