"Amine Dikçe, buraya gel."
Okuduğum kitaptan başımı kaldırmadım. O adamın tek işi benim dertlerimle ilgilenmek olamazdı. Her gün çağırıp durmasından nefret ediyordum. Kabul ediyorum, ben sorunlu biriydim ama sorun çıkaran biri değildim. Üzerime bu kadar düşmeleri yersizdi.
"Amine, kitabı bırak ve gel."
Emre Hoca'ya sıkılgan bir şekilde baktım. Genç olduğundan öğrenciler onu dikkate almaz diye hep sert davranıyordu. Oysa en anlayışlı ve gülümser hocaydı.
Kitabı da yanıma alıp amfiden çıktım. Geri dönmeyecektim derse. Hoca da farkındaydı. Kapının önünde bodrumda gördüğüm kişi vardı. Beni görünce gülümsedi. Yine. Ters bir bakış atıp yanından geçeceğimde kolumdan tuttu.
"Beni şikayet mi ettin hocaya?"
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Neden ikimizi birlikte çağırıyor peki? Ne dediysen lütfen söyle, en azından bir fikrim olsun."
Kolumu hızla çektim. Sorusunu yanıtsız bırakıp Emre Hoca'nın peşinden yürüdüm. Ardımdan o da geliyordu.
"Odama geçelim arkadaşlar." dedi zaten çoktan odasının kapısını açarken.
Emre Hoca karşı koltuğu işaret edince yanımdaki hemen geçti ama ben ayakta beklemeye devam ettim, oturmayacağımı zaten biliyordu. Her geldiğimde ayakta bekleyerek bitirmesi için zorluyordum adamı.
"Arkadaşlar, dün bodrumdaki odada sizi birisi görmüş."
"Yani?" dedim kollarımı bağlarken.
"Detaylarını anlatmamı istemezsin Amine."
"Ne gibi detaylar hocam? Açık konuşun lütfen."
Derin bir nefes aldı Hoca, iyi şeyler söylemeyeceğini önceden belirtiyordu. "Uygunsuz birtakım şeyler. Daha da açmamı ister misin kızım?"
"Ne?" dedi koltukta oturan kişi. Ona nazaran tepki veremeden kaldım. "Emre Hocam, size ne söylendi bilmiyorum ama uygunsuz karşılanabilecek en ufak bir davranış, temas yahut başka bir şey olmadı. Birbirimizden habersizdik, tanışmıyoruz bile." Bunu söyledikten sonra bana baktı. Onu desteklememi bekliyordu sanırım.
Konuşmamaya devam ettim.
"Süha'ydı değil mi? Aranızda geçen durum beni ilgilendirmez, neticede reşit insanlarsınız. Fakat fakülte içinde böyle bir olay yaşanmasını hoş karşılamamızı beklememelisiniz."
"Hocam, sözümü tekrarlamak istemem fakat sandığınız gibi bir şey olmadı." Gözleri tekrar bana çevrildi ama konuşmamayı sürdürdüm. "Herhangi bir sözden ziyade kanıtların olması gerekmez mi? Birini öylece suçlamak kolay mı hocam?"
Emre Hoca masadaki bilgisayarından bir görsel açıp monitörü bize çevirdi. Fotoğrafta Süha'nın üzerine eğilmiştim. Farklı anlamlara gelebilirdi fakat parkayı örttüğüm andan bir kareydi. Orada olmayan birine bunu söylesem inandırıcı gelmezdi.
"Amine, bazı sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışıyorsun ama meselemiz bu değil. Salı günü, öğleden sonra derse girmemişsin. Süha sen de arkadaşlarınla tartışmışsın sanırım, dersten ayrılmışsın."
Onay beklercesine yüzümüze baktı. Benim dersi ektiğime zaten şüphesi yoktu. Sanırım onu şaşırtan yanımdakiydi.
"İkinizi de bodruma girerken görmüşler. Aynı anda oradaymışsınız." dedi Süha'yı muhatap aldığını gösterircesine ona doğru.
Süha'nın "Hocam ben gerçekten-" demesine müsaade etmeden söze atıldım.
"Özür dileriz. Sadece konuşmamız gereken bir mesele vardı. Yanlış bir şey yapmadık." dedim Süha'ya susması için dik dik bakarken. "Fotoğrafta üzerine parkamı örtüyordum. Size anlatan kişi nasıl anlattı bilmiyorum fakat durum bundan ibaret."
"Bodrum katı pek doğru bir seçim değil."
"Konuşmak için yanlış bir yer seçmiş olabiliriz ama bu 'yanlış bir şey' yaptığımızı göstermez. Ve fotoğraf da."
Süha denen kişi yalanıma müsaade edip öylece beni izliyordu. Hoca sandalyesinde geriye yaslanıp ikimize de baktı. Oldukça kolay yalan söyleyebildiğim için inanmış görünüyordu.
"Böyle bakınca daha doğru göründüğü düşüncesine varmayın. Bana atılan mail anlattığınız kadar masum değildi. Kesin bir kanıya varamadığım için görmezden geliyorum. Üst kurula bildirilmeyeceğim."
"Teşekkürler Hocam, tekrardan özür dileriz." dedi Süha yalanımı sürdürerek.
"Çıkabilirsiniz." dedi ve bana bakarak ekledi. "Amine, amfiden başka bir yere gitme, dersim size."
Hocaya bir süre baktım. Ne yapmamı bekliyordu ki? Odadan çıktıktan sonra Süha denen çocuk kolumu tuttu. Yine. Sertçe geri çektim. Yüzüne kızgın görünmeye çalışarak baktım.
"Neden yalan söyledin?"
"Neden yalan söylememe göz yumdun?" dedim gözlerine dik dik bakarak.
"Söylediğin yalan, doğruymuş gibi geldi bir an için."
𝐝𝐮𝐧𝐜𝐚𝐧 𝐥𝐚𝐮𝐫𝐞𝐧𝐜𝐞 // 𝐚𝐫𝐜𝐚𝐝𝐞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
onlar gibi
Teen FictionDüşününce, ben bilerek sobelendim. ... otuz.üç.yirmi on sekiz'e.