Gülümsedim ama o gülümsemedi. Şakaydı. Hayır değildi. Nefes almayı bıraktım. Durdum öylece. Sanırım hayatımda ilk kez gerçekten durmuştum. Zaten kaç sene yaşadım ki, yirmi iki yıl. Yirmi iki yıl! Ne evliliği!
"Yirmi iki yaşındayım ben." dedim sesimin yüksek çıkmasını önemsemeden.
"Biliyorum." dedi öylece. Basit ve mühim olmayan bir detaymış gibi.
"Ve?" dedim, gözümden boynuma akan yaşı sildim. Bir şeyler benim kontrolümün dışında gerçekleştiğinde yapabildiğim tek şey ağlamak oluyordu. İyi veya kötü diye niteleyemiyordum bu durumu. İyilik veya kötülük değildi çünkü o an yaşadığım, hiçlikti.
"Okulun devam ediyor." dedi kısık sesle. Başımı salladım devam etmesi için. Kelimeleri sanki kıymetli bir hazineymiş gibi kendine saklamasından nefret etmiştim.
"Sen istediğin için."
"Neden? Ya neden istemiş olabilirim daha yirmi iki yaşındayken?"
"Yirmi"
"Ne?"
"Henüz yirmi iki olmamıştın."
Elimi saçlarımın arasına daldırıp sıktım. Zor nefes alıyordum ve ağlıyor olmak hiç yardımcı olmuyordu. Hatırlamaya çalışıyordum. İki sene o kalın kafamın neresinde saklanıyorsa onu bulmaya çalışıyordum. Yok, olmuyordu. Hiçbir zaman hatırlamayı böylesine istememiştim. O sabah bile, abim bana olup bitenleri anlatırken bile.
"Amine," dedi kolumdan tutup. Hızla ittim elini. "hatırlamıyorsun ama o zaman bir şeylerden kaçmak istemiştin. Sana yalan söylemiyorum."
"Yalan söylediğini düşünsem bu halde olur muydum?" Sesim fazla yüksek çıkmıştı. Bağırmış bile olabilirdim. "Şu an hiçbir şey bana mantıklı gelmiyor." dedim gözlerine tüm hıncımla bakarken. "Hiçbir şey."
"O yüzden anlatmıyorum ya nedenini. Her şeyi anlatsam bile şu an mantıklı gelmeyecek, ikna edici olmayacak." Bunları söylerken o kadar sakindi ki onu arkasındaki denize doğru itmek gelmişti içimden. Yapmadım.
Çantasından bir matara çıkardı, kapağını açıp bana uzattı. Elinden kabaca alıp banka oturdum. Suyun tamamını içtim. Birden bir şeyleri hatırlamak üzereyken zihnin giriştiği o karmaşayı hissettim ama devamı gelmedi. Sanki atlamak için uçurumun kenarına kadar koşup vazgeçmek gibi bir şeydi bu. Yarım bırakmanın verdiği o garip sancı kaldı zihnimde.
Yanıma oturdu. Kötü hissettim. Az önce yan yana oturduğumuzda öyle değildi ama şimdi iki yabancıydık sanki. Üstelik aynı dili de konuşamıyor gibiydik. Anlaşamamak için daha ne gerekebilirdi ki? Bankın ucuna doğru kaydım. Kasıtlı veya değil, o an ayırt edemiyordum. Başını çok az çevirip bakıyor gibi oldu bu hareketime ama vazgeçti.
Kalbimin atışını kaburgamda hissedebiliyordum. Sinir krizlerinden sonra da aynısı oluyordu ama sinir krizi geçirdiğimde o anları hatırlamıyordum. Şimdiyse her şeyi hatırlıyordum. Konuşmasından önce arkasından vuran güneşin onunla nasıl bütün olduğunu bile.
Avuçlarımı yüzüme örttüm. Bu yerden, bu saçmalıktan uzaklaşırım gibi geldi ama gömüldüğüm karanlık beni daha da yordu. Artık ağlamıyordum. Ağlamak isterdim. Ağladığımda iyi hissediyordum. İçimdeki tüm o kötü isler, karmaşa, bilinmezlik sanki gözyaşımla birlikte akıp gidiyordu.
Güç ver bana, dedim. Sen çok güçlüsün bana güç ver. Yok oluyorum, bana güç ver. Zayıflıklarımı ört. Ben çok zayıfım, acizim. Elimi yüzümden hızla çektim. Ne yapmıştım az önce? Ne diye birden öyle şeyler söylemiştim ki? İçimden söylemiş olsam bile benim yapabileceğim bir şey değildi bu.
Süha'ya baktım, sanki zihnimden geçenleri duymuş gibi o durumdan utandım. Tam olarak neyden utandığımı bile bilmiyorum. Ama o bana bakmıyordu bile. Öylece karşısındaki denizi izliyordu. Sanki çok normalmiş gibi her şey. Sanki bana az önce hayatımı tersine çeviren bir şey söylememiş gibi.
Çantamı omzuma geçirip banktan kalktım. Oturduğu yerden bana bakmaya başladı. "Kaçmak istediğim şey?.." dedim yere bakarak. "O kadar önemli miydi, onu söyle sadece."
"Önemliydi," dediğinde gözlerimi gözlerine diktim. "yaşamla ölüm kadar önemliydi."
Başımı salladım ve gözümden bir damla düşüverdi. Yüzüne son bir kez dikkatlice baktım, onu bir daha göremeyecekmiş gibi. Ama görecektim, biliyordum. Bakışlarımı çekip gitmem kolay olmadı ama birkaç saniyemi aldı. Birkaç saniyede insan büyüyebilirmiş, ben çok büyüdüm.
Birkaç adım sonra onun sesiyle durdum. "Sen yaşamı seçtin Amine."
𝐝𝐮𝐧𝐜𝐚𝐧 𝐥𝐚𝐮𝐫𝐞𝐧𝐜𝐞 // 𝐚𝐫𝐜𝐚𝐝𝐞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
onlar gibi
Teen FictionDüşününce, ben bilerek sobelendim. ... otuz.üç.yirmi on sekiz'e.