"Abi biz neden yalnızız?" dedim elimdeki çatalı bir kenara bırakıp. "Kendimizi diğer insanlardan uzak tutuyoruz, akşam olduğunda perdeleri sıkı sıkı kapatıyoruz, okulda insanlarla samimi olmamamı tembihleyip duruyorsun, Ekim'in okula başlama yaşı geldi ama hâlâ başlamadı..." Bunun gibi birtakım şeylerden daha bahsettim. Abim yemek yemeyi bıraktı. Dirseklerini masanın üzerine koyup ellerini çenesinin altında birleştirdi. Gülümsedi sonra, bu sahte bir gülümsemeydi.
"Yaşadıklarımız kolay değildi Amine, sen de biliyorsun." dedi, ardından bir elini yengeme uzatıp onun parmak uçlarını kavradı. "Değil mi hayatım?" Yengem de gülümsedi. Gülümsemeleri aynıydı, yanaklarını yukarı kaldırıp gözlerini öylece bana doğru dikerek her şey normalmiş gibi davranmaya devam etmemi istiyorlardı. Ama hiçbir şey normal değildi.
"Sadece biz yaşamadık abi, bizimle birlikte birçok aile vardı o yemekte. Bizim fakülteden birinin ailesi bile vardı." Son söylediğimle abim yalancı gülümsemesini sildi. Benden sakladıklarını öğrenmemden korktuğunu anladım o an.
"Kimin ailesiymiş?" dedi ve doğal görünebilmek için yemek yemeye devam etti. Ama yengem gözlerini üzerime dikmiş vereceğim cevabı bekliyordu.
"Tanımıyorum." dedim. "Bir hoca dünyanın sonunun gelmediğini, o gece bizim fakülteden bir çocuğun da babasının öldüğünü söyledi. Yani bir şeyleri normalleştirmeye çalışıyordu."
Abim tekrardan gülümsedi. "Zaten her şey normal Amine. Fazla kuruntu yapıyorsun. Biz sadece bu çevredeki insanlarla pek anlaşamıyoruz. Yoksa Pınar arkadaşlarıyla sık sık gezmeye çıkar, ben zaten onları işte gördüğüm için gerek duymuyorum tatilde görüşmeye."
Gülümsedim. Tıpkı onlar gibi: yanaklar yukarı, gözler gözlerine sabitlenmiş.
(au/ra // medicine)
.
Gözlerimi tavanımdaki pencereden lacivert geceye diktim. Acaba o da gökyüzüne bakıyor mudur? Paylaşabildiğimiz bir şey olurdu böylelikle. Telefonumu açıp duvar kağıdına baktım. Ne zaman yaptığımı bilmiyordum. Büyük ihtimalle hatırlamadığım zamanlardaydı. Onun numarasını tuşladım. Rehberime kaydetmiyordum çünkü her şey çok karmaşıktı. Sanki onu kendimden bir parça yaparsam acımın büyüyeceğine inanmıştım.
İlk mesajı atan olmaktan çekinmedim.
Ne yapıyorsun?
23.05
Düşünüyorum.
23.09
Ben de.
23.10
"Düşünme kaybolursun."
23.11
Bir şarkı sözüydü.
23.11
Zaten kayboldum.
23.11
Bir gerçekti.
23.11
Sen kayıp değilsin, benim zihnimdesin. Dilediğin an hepsini dökebilirim önüne.
23.12
İstemiyorum.
23.37
Son yazdığım şeydi bu. Gerçekten zihnindekileri anlatsa ne olur diye düşünmüştüm cevap vermeden önce. Ve istemediğimi fark ettim. Ailemden daha fazla nefret etmek istemiyordum. Abimin söylediği yalanları daha fazla fark etmek istemiyordum. Belki çok sorumsuzca ama kapanmış bir davayı tekrar açmanın yükünü kaldırmak istemiyordum.
Lacivert geceye baktım ve tüm bu olanları annemin bilmediğine kendimi inandırmaya çalıştım. En azından o masum kalmalıydı zihnimde.
𝐝𝐮𝐧𝐜𝐚𝐧 𝐥𝐚𝐮𝐫𝐞𝐧𝐜𝐞 // 𝐚𝐫𝐜𝐚𝐝𝐞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
onlar gibi
Teen FictionDüşününce, ben bilerek sobelendim. ... otuz.üç.yirmi on sekiz'e.