8. BÖLÜM

10 2 0
                                    

Sabah saat 8:00

Sağır dilsiz ayakkabıcı bilgisayar ekranının karşısında oturmuş radyodan gelen şifreli klasik müzik mesajını beyaz kağıda aktardı. Daha sonra çalışma masasının arkasına geçerek ayakkabının altına Mors alfabesiyle şifreli mesajı çivilemeye başladı. Önündeki kağıtta "Palyaço ekibi -16 mayıs, Beyazıt meydanı. Cihad ekibi - 16 mayıs, Ayasofya. Sis ekibi - 16 mayıs, İstanbul boğazı." yazıyordu.

-----------------------

Nisa'yla Serdar sabah kahvaltısı için randevulaştılar.

SERDAR: Demek benim yüzümü daha önce görmüştün.

NİSA: Evet.

SERDAR: Ne zaman?

NİSA: Sen kendini benim için feda ettiğin zaman.

SERDAR: Gizlilik kurallarına uymamışsın.

NİSA:  Kahramanımın kim olduğunu bilmek istedim.

SERDAR: Ekibini koruyamayan kahraman.

NİSA: Kendini suçlama lütfen. Bilemezdin, kimse bilemezdi.

SERDAR: Madem tanımıştın beni, neden sorduğumda tanımıyorum dedin?

NİSA: Ders olsun biraz.

SERDAR: Ders mi?

NİSA: Beni arayıp sormamışsın hiç, az bile yapmışım.

Güldüler.

SERDAR: Bu arada hiç birbirimizle ilgili bir şey bilmiyoruz.

NİSA: Ne öğrenmek istersin?

SERDAR: Nelerden hoşlanırsın? Boş zamanlarında ne yaparsın? Ne tür kitaplar okursun? Ne tür müzikler dinlersin? Ne bileyim, bunun gibi şeyler.

NİSA: Bunca yıl sonra, bunca zorluklardan sonra ilk kez bir araya gelmişiz. Sen bana bunları mı soruyorsun?

SERDAR: Ne sorayım peki?

NİSA: Daha ne zamana kadar yanımda olacaksın? Bir sonraki buluşmamız yüz yıl sonra mı olacak? Bir daha kaybedecek miyiz birbirimizi?

SERDAR: Çözümü bizim elimizde olmayan şeyleri sormadan yaşamayı öğrendim.

Nisa başını aşağı eğdi, önce denizin dalgalarına, sonra Serdar'ın gözlerine baktı.

NİSA: O zaman biz de sorular sormadan yaşayalım.

Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp kaderlerinde yine ayrılık olacaklarını bile bile kader inat gülümsediler.

--------------------

Buğra ormanda kulaklığını takarak sabah koşusu yapıyordu. Koşuyu bitirdikten sonra evine geldi. Kapının önündeki sepetin içindeki gazeteleri alıp eve girdi. Masanın üstüne bıraktı, buzdolabından meyve suyunu çıkarıp içerken bir yandan da gazeteleri inceliyordu. Gazetelerin arasından dikkatini üzerinde kırmızı bal mumu mühürlü mektup çekti. "Zodyak" Amblemi mühürü vardı. Yıllar önce bu mektubun aynısı "Zodyak" eğitim kampına çağırılmadan önce kendisine gönderilmişti. Mektubu açmaya tereddüt ederek sehpanın üstüne attı ve koltuğa oturarak yüzünü iki eli arasına aldı ve sehpanın üstünde duran saatli bomba niteliğindeki mektuba baktı.


ÖZEL İSTİHBARAT BİRİMİ

SERDAR: Günaydın.

DİLEK: Günaydın.

NİSA: Günaydın.

SERDAR: Ekip nerede?

DİLEK: Toplantı odasındalar. Sizi bekliyorduk.

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin