Ertesi gün ikimizde iyice dinlendikten sonra yusuf ile birbirimize buraya geliş hikayelerimizi anlattıkt ardından farkettimki artık gerçektende yemeğe ihtiyacımız vardı.
Önceden tek kişi olduğum zaman arada bir meyve toplayıp haftada bir kompi avlayıp eti tütsülemek (ateş dumanı ile kurutma) bana yeterli gelebilirdi fakat artık iki kişiydik ve bize iki avuç meyveden ve küçük bir dinodan fazlası gerekliydi, düşündüklerimi yusufa anlatınca bana, daha önce esir tutulduğu kamtaki adamların mızraklar ile aradabir küçük dinazorlar avladıklarını söyledi.
Yusufa bu adamları ve bulundukları kampı anlatmasını istedim...
- Anladığım kadarıyla bu adamlarda birkaç bıçak çakmak ve benzeri aletlerde varmış.
Yusufa bu aletleri nereden bulduklarını sorduğumda ise bunu bilmediğini söyledi her halde buraya gelirken ceplerindeydi.
Ayrıca yusuf bana kamplarını da anlattı;
Adamların kamplarında üç adet büyük ve sağlam çadır varmış, çadır etraflarına çektikleri çit ve kurdukları tuzaklar ise kendilerini bağazı küçük dinolardan (en fazla kendi boylarındaki) koruyormuş, büyük dinolar içinse, yere eğik bir açı ile dikilmiş kazıklar çekmişler.
Yusufa bunları birkaç günde nasıl yaptıklarını anlamadığımı söyleyince "yok hayır birkaç gün deil, farkettimki beni hapsettikleri yer altı kafesinin kapağındaki dallar okadar eskiydiki artık kuruyup kendi kendine kırılacak hale gelmişti zaten bende yerde bulduğum bıçakla önce iplerimi kestim sonrasa tahtaları kırıp kaçtım hatta adamların kıyafetleri de sapsarı olup heryerleri yama izleriyle doluydu birde birisi deriden yapılmış bi kıyafet bile giyiyordu o yüzdende zaten benim kıyafetlerimi aldılar" yusufun bu dediklerinin ardında buraya tahmini birkaç ay veya birkaç sene önce bu insanların buraya geldiklerini düşünmeye başlamıştım.
Yusuf ile birazdaha konuşup onu dodom ile tanıştırdıktan sonra kendisine deriden yapılmış bir kıyafet yapmaya karar verdik ama bunun içinse avlanmamız, dahada önemlisi uyduruk bir mızraktan fazlasını edinmeliydik
bunun içinse kendimize birer silah yapmak için malzeme toplamaya başladık.
Bize silah yapımında en çok işimize yarayacak şey, yusufun kaçarken hep elinde olan sağlam durumdaki çakıydı, yusuf bunu kullanarak kaçmış ve koşarkende hep elindeymiş.
Biraz düşündükten sonra nasıl silahlar yapacağımıza karar verdik, ben kendime iyi bir nişancı olduğum için ok ve yay yapacakken yusufta vurdummu indiren kuvvetini kullanmak içinde kalın bir sopayı yontup silah olarak kullanacaktı.
Şahsen ben iyi bir yay yapmak için ilk olarak biraz malzeme toplamaya başladım
- önce bıçak yardımıyla tam dört adet ince bambu kestim (iki parmak kalınlığında ve 25cm. uzunluğunda)
- sonrada bir karış uzunluğunda, bilek kalınlığında ve eğimli bir dal buldum (yay gövdesi için)
- En son ise ip yapabilmek için etraftaki bitkilerden biraz bitki lifi toplayıp örerek ip yaptım (bunu yapmayı izci kampında öğrenmiştim)
Malzeme toplama işi bittikten sonra sıra işçilik kısmına gelmişti: yayı yapmak için ilk olarak topladığım bambuların alt kısmından iki parmak yukarısının yarısını kestim, sonrada yay gövdesine tutturmak için önce dün avladığım kompinin derisini birkaç parçaya bölüp deriyi gererek gövdeyi ve bambuları olabildiğince sıkıştırıp ipler ile bağladıktan sonra yayım nerdeyse hazırdı geriye yalnızca kirişi (yayın ip kısmı) eklemekti onuda yaptıktan sonra harika bir yaya sahip olmuştum artık tek gerekende birkaç ok yapmaktı onun içinse yalnızca düz ve hafif dallar bulup kuş tüyleri bağlamak ve uçlara ise sivri kemik parçaları bağlamak yeterliydi.
Öğlene kadar ben kendime bir yay ve beş ok yapmıştım yusuf ise kalın bir dalın tutacağı kısma biraz kompi derisi ile birazda ip bağlayarak basit ama etkili bir silah yapmıştı.
İkimizde birbirimize silarımızı gösterdikten sonra yusufun sopasını temizlerken "keşke o ölen adamında kenini koruyabileceği bir silahı olsaydı" demesi üzerine biraz şüpheci bir şekilde yusufa burada o barbarlardan başka insan görüp görmediğini sordum oda sopasını bir kenara bırakıp konuşmaya başladı "seni boşuna korkutmak veya üzmek istemiyorum fakat buradaki ilk birkaç günüm felâketler zincirinin içindeydi, bulunduğum yerde birsürü insan cesetleri ve eşyaları vardı ama en kötüsü ise benden iki yada üçyüz metre uzaktaki insanların birbirleiyle öldüesine kavga etmeleriydi " yusufun bunları demesi üzerine gözlerinden birer yaş aktı, hani bilirsinizya bazıları hiç tanımadıkları insanlar ölünce sanki en yakın dostunu kaybetmiş gibi üzülürler sanırım yusufta o insanlardan biri bunu kötü birşey gibi anlatıyor olabilirim ama emin olun bu dünyadaki en güzel şey.
Yusufun o sekilde ağlamaya başladığını görünce yüksek ihtimalle anne ve babasının ölümünü hatırladığını düşünüyordum, yusuf iri yarı bir kas kutlesi olabilirdi ama ben onun karıncayı bile incitmeyen ruh halini anlayabiliyordum. Elimi yusufun omuzuna koyup "yusuf, biz bu dünyadan bir şekilde canlı çıkıp gidecez tamammı, ne eli silahlı insanlar, nede 60 metrelik dinozor bizi durduramayacak"
Bu sözler bizim artık dost olduğumuzun kanıtıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARK, Survival Evoled: zamanın dışında bir yer
Science Fiction22 yaşında,1. Sınıf üniversite öğrencisi olan kadirin bir kaza sonrası dinazorlar dünyasında verdiği yaşam savaşı