Drew, Alissa'nın evinde kalmaya başlayacağımı öğrendiğinde son dersinden henüz çıkmıştı. Aslında sorular soracağını bildiğim için ona söylememeyi planlıyordum ama tam onun yanında Alissa eşyalarımı ne zaman alacağımı sorunca her şeyden haberi olmuştu.
"Bu da nereden çıktı?" diye sormuştu anlam veremeyerek.
Elindeki ders notlarını büküyordu bu sırada, canını sıkmaya başlayınca Brandon'a vurabilmek için yanında bir şeyler taşımayı seviyordu.
"Evimde tadilat var." Çok önemsiz bir şeymiş havası vermek için bir yandan da telefonumdaki bir şeylere bakıyordum. "Birkaç günlüğüne."
Ama Drew asla sorularını sormadan bırakmazdı, bu yüzden, "Ne tadilatı?" diyerek devam etti.
"O evde sizinle kalmak için ne yapmam gerekiyor?" Brandon'ın sorusunun üzerine Drew onun edepsiz bir şey ima ettiğini anladı ve elinde büktüğü kağıtla sertçe çıplak koluna vurdu. "Sikeyim ama şakaydı," dedi canı acıdığı için kolunu ovuşturup.
Brandon'a gözlerimi devirip bir yandan da Drew'nun sorusunu kaynattığı için mutlu olacaktım ki Drew'u hala cevap bekler bir şekilde bana bakarken buldum.
"Borularda sıkıntı varmış," dedim Alissa'ya söylediğim yalanı destekleyebilmek için. "Sürekli sularım kesiliyor, pis su akıyor falan."
Cevabım onu pek tatmin etmiş olmasa da daha fazla bir şey sormadı. Hep birlikte yemek için her zaman gittiğimiz yürüme mesafesindeki kafeye gittik.
Drew ile her zamanki gibi yan yana oturmuş birbirimizin yemeklerinden yiyorduk. Bu bir tür alışkanlık haline gelmişti artık, birimiz asla diğerinin yiyemeyeceği bir şeyi sipariş etmezdi.
"Leah seni sordu," dedi Alissa, tam da Drew bana patates kızartması yedirirken.
Drew elinde kalan mayonezi dudaklarına götürdükten sonra, "Neden?" diye sordu.
Alissa omuz silkip, "Bilmiyorum," dedi. "Seni gördüğümüzde ona ulaşmanı söylememizi istedi."
Duyduklarının Drew'nun hiç ilgisini çekmediği açıkça ortadaydı, onu tanıyordum ve yüz ifadelerinden her şeyi anlardım. Şu anlık tek derdi bana patates kızartması yedirmekti.
"Şu kıza artık istediğini ver," diyerek atıldı Brandon. "Senin yerine ben kahroluyorum burada."
"Benim yerime gidip istediğini ona sen ver o zaman," dedi Drew.
Brandon buna dünden razıydı ama Leah'ın Drew'u gözüne kestirdiğinin artık ben bile farkındaydım.
"O kızdan hiç hoşlanmıyorum," dedim patates kızartmasını çiğnerken. "Garip garip konuşuyor bir de sürekli böyle gülümsüyor." Durup gözlerimi normalden çok kısıp Leah'ın sahte gülümsemesini yaptığımda Drew ve Alissa gülmeye başladı.
"Yoksa Drew'nun yanında senden güzel bir kız olacak diye kıskanıyor musun?" dedi Brandon gevşek gevşek gülüp.
"Leah benden güzel değil," dedim birden ciddileşip. Tabii ki benden daha güzel değildi. Bir kere ben çok güzeldim. Brandon'nın sadece gülüp kafa salladığını görünce uzanıp etini sertçe büktüm. "Benim daha güzel olduğumu söyle," derken kaşlarımı çatmıştım.
Brandon acıyla elimi çekmeye çalıştı ama ben et bükme ustasıydım, asla elimi çekemezdi. "Tamam, tamam," dedi acıyla inleyip. "Sen çok daha güzelsin, ay parçası gibisin."
"Teşekkürler," dedim elimi çekip. Brandon kızarmış kolunu ovuştururken bana kötü kötü bakıyordu.
"Koluma bugün yaptıklarınız yüzünden siz ikinizin başına çok kötü şeyler gelecek," dedi, Drew ile bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
set it on fire
FanfictionTakıntılı bir takipçi, Ester'ın hayallerindeki hayatın alevler içinde kalmasına neden olur.