"Drew yalvarırım bak, ne olur dene."
Belki de bininci kez Drew'u mor takım elbiseyi giymeye ikna etmek için yalvarırken bezmiş bir şekilde bana bakıyordu.
Mağazaya girip şöyle bir baktığım anda bulmuştum mor takım elbiseyi, tabii Drew da görüp hemen ters yöne doğru gitmişti.
"Yemin ederim ki bir tane bile fotoğrafını çekmeyeceğim," dedim onu inandırmaya çalışarak. Tabii ki çekecektim, bu fırsat kaçmazdı. "Ne olur giy."
Drew bana kesinlikle inanmadığını gösteren bir şekilde yan yan baktı. "Tavşanlı uyku tulumunu giydirirken de öyle söylemiştin."
Dudaklarımı aşağıya doğru büktüm, bunun güvenini kıracağını tahmin etmeliydim. Ama o fotoğraf çok işime yaramıştı, her istediğimi yaptırmıştım ona.
"Bu sefer söz veriyorum," derken yavru köpek bakışıyla baktım ona. "Lütfen, ne istersen yaparım."
Söylediklerimi duymasıyla tek kaşı havaya kalktı. "Ne istersem mi?"
O an büyük bir hata yaptığımı hissettim. Çünkü tavşanlı uyku tulumu fotoğrafıyla ona baya eziyet çektirmiştim, şimdi böyle bir şeyi nasıl kullanırdı tahmin bile edemiyordum.
Yine de, "Evet," dedim cesur davranıp. "Ne istersen."
Kesinlikle kendimi canımı okuyacağı bir durumun içinde bulacaktım.
Düşünceli gözlerle bir bana bir de uzaklarda duran mor takım elbiseye baktı. Mor ceket ve pantolonu beyaz gömlekle kombinlemişlerdi. İçinde nasıl komik duracağını düşünmek beni şimdiden güldürmüştü.
"Şu ilerideki mor olanı da deneyeceğim," dedi Drew, hemen yanımızda duran görevliye. Zaten iki tane takım beğenmiş, onları giyinme odasına göndertmişti. Görevli kafasını sallayıp Drew'nun bedenine uygun olanı getirmek için gittiğinde biz de giyinme odalarının olduğu tarafa doğru ilerledik çünkü üç takım elbise denemek için Drew için yeterince fazlaydı.
O giyinme odasına girecekken ben biraz ötede beklemeye başlamıştım ki geri dönüp elini bana uzattı. "Telefonunu ver," dediğinde anlamayarak kaşlarımı çattım. "Fotoğraf çekmeyeceğinden emin olacağım."
Gözlerimi devirdim, bu kesinlikle benim için kötü olmuştu. Yine de telefonumu çıkarıp ona verdim, telefonumla beraber görevlinin takım elbiseleri ve onlarla uyumlu bir çift ayakkabıyı koyduğu giyinme odasına girip kapıyı kapattı.
Fotoğraf çekemeyeceksem onun istediğini yapmanın hiçbir anlamı kalmamıştı, bu yüzden dudaklarımı büküp beklemeye başladım. En azından beni yeterince eğlendirecek kadar komik görünmesini diliyordum.
Birkaç dakika sonra kapıyı geri açtı. Mor takım elbise olayının esprisi, birkaç gün önce internette orta yaşlı bir adamın giydiğini ve komik bir poz verdiğini görmemizdi. Ama Drew'nun üzerinde bütün espri ölmüştü. En iyi görüntüsü diyemezdim ama kesinlikle komik görünmüyordu. Her şeyi iyi gösterebilen biri olduğunu unutmuştum.
"Çok kötü," dedim ona doğru yaklaşıp. "Kim böyle bir şeyi giyer ki?"
Kendi etrafında dönüp ellerini cebine sokarak aynadaki yansımasına baktı, neredeyse hoşuna gitmiş görünüyordu. "Gülecek bir şey bulamadın, değil mi?" dedi alayla. Vereceğimi tahmin ettiğim tepkiyi veremediğimin farkındaydı.
"Hiç de bile," dedim. "O kadar kötü görünüyorsun ki üzülmeni istemedim."
Tamamıyla bir yalandı bu.
"Eminim öyledir," derken o da bunu biliyordu. "Boşu boşuna istediğim her şeyi yapacağının sözünü verdin bir de."
"Her şey dememiştim," deyip kendimi biraz kurtarmaya çalışsam da Drew da hiç o göz yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
set it on fire
FanfictionTakıntılı bir takipçi, Ester'ın hayallerindeki hayatın alevler içinde kalmasına neden olur.