Yumuşak ve sıcacık rüyalarımın tadını çıkarıyordum.Çok rahat bir yerde yatıyordum ve hiç uyanmak istemiyordum fakat bugün kampın ilk günüydü ve kalkam lazımdı.Ayrıca ben en son Ateş'in omzunda uyuyordum ne ara buraya geldim?Hem burası neresi yani bizlere kampın nerede yapılacağını söylemediler.Gözlerimi yavaşça aralamamla bir araba tavanıyla karşılaştım.Yoksa hala yoldamıydık?Daha önemlisi ben şu anda Ateş'in kucağında uyuyordum.Sapık,uygun zamanı falan mı arıyor bu?Doğrulmamla Ateş konuşmaya başladı:
"Günaydın prenses,bende ne zaman uyanacaksın diye merak ediyordum."dedi ukala bir tavırla.Bu çocuk duygu değişimleri falan mı yaşıyordu?Daha demin başımı omzuna dayamamı sağlayan çocuk şimdi benimle dalga geçiyordu.Garip.
"Sen ne tür bir sapıksın ya!Resmen bana dokunmak için benim uyumamı sağlamışsın!"diye bağırdım.
"Hoop,yavaş ol!Ben sana dokunmadım!Ayrıca bunu yapsam aklıma ilk gelen planı uygulamazdım."dedi sinirli sinirli.Bide şuna bakın ya resmen bana böyle birşeyi yapmak için profosyönel bir plan uygulardım diyor.
"O zaman ne diye beni kucağına aldın?Sen yanında kocaman bir koltuğun olduğunu göremiyor musun?"dedim sesimi yükselterek.Bu gerizekalı kendini ne sanıyordu ya?
"Uyurken 'Anne,anne'diye bebek gibi ağlamasaydın bende seni sakinleştirmeye çalışmazdım"dedi bana bir çocukmuşum gibi bakarak.
"A-ağ-ağladım mı?"deyiverdim birden.Ben uyurken konuşmam bile.Uyurken ağlamak benim gibi birisinin istemeyerek bile yapabileceği birşey değil.
"Evet"deyip önüne döndü.Başımı pencereye doğru çevirirken gece olduğunu anladım.Peki neden 'Anne'diyerek ağlıyordum ki?Neyse hayatıma ilk defa böyle birşey geliyor yani bunu olması çok olası.Tam on dakika sonra sessizliği bozan ben oldum:
"Nereye gidiyoruz?"dememle başını bana doğru çevirmeden cevap verdi:
"Karabük"demesiyle daha önce oraya gitmemiş olduğumu far ettim.Aslında Ateş'de tam bir iş adamı görünüşü vardı ama o kadar akıllı değildi.Cebimden telefonumu çıkartmamla Ahsen'i aramaya başladım.Beni kesin çok merak etmiştir.İlk aramamla telefonu açtı ve bağıararak konuşmaya başladı:
"Kızım siz neredesiniz?Bana sakın 'Birbirimize aşık olduk yıldırım nikahıyla evlenmeyi düşünüyoruz'deme!"dedi sertçe.Ahsen'den bu da beklenirdi çünkü sinirlenince saçmalamaya başlıyorda.
"Ahsen sakin ol,bak biz bir iki saate orada oluruz tamam mı?Ayrıca ortada aşk gibi bir saçmalık da yok!"deyip kapattım.Ateş'in yanında bu kelimeyi söylemek ben hem rahatsız etmişti hem de sinirlendirmişti.
"Demek ki sende aşka inanmıyanlardansın"dedi bana bakarak.Tabi beyfendi hergün başka kıza aşık oluyorsa demek.
"Ben aşka inanmadığımı söylemedim.Sadece Ahsen'in her konuyu buraya taşımasından rahatsız oluyorum."dedim gözlerinin içine bakarak.
"Peki aşka inanıyor musun?"diye sordu.Sanki ona aşık olmamı istermiş gibi bir yüzle soruyordu bu soruyu.Ne saçmalıyorum ben ya asıl ben ona aşık olmak istermişim gibi bakıyorum ve bu da çok rahatsız edici.Çünkü ondan hoşlanmıyorum bile.
"Ben aşka değil gerçek aşka inanırım ve beklerim"dedim.Aferin Egesu işte böyle olacaksın.Şimdi hiçbirşey söyleyemez öyle kalır.
"Peki gerçek aşkın geldiyse ne yaparsın?"diye sordu.Bu bana yürüyor resmen ya.Belki de onunla takım olmamalıydım çünkü bu işlerin sonu kötü biter.Neyse ben sakin oliyim ve tabi ki de cesartli.
"İlk adımı onun atmasını beklerim"dedim utanarak.Ger.ekten çok şey bekliyorum.Çok saçma benim aşkım daha gelmedi ki.Bunları neden konuşuyoruz bilmiyorum.Ayrıca bu konu burada olmayan Ahsen yüzünden açıldı.Zaten Ateş benden hoşlanamaz,hoşlanmaz.Kimse asosyal ve yalnız kızlardan hoşlanmaz bence.Kafamı koltuğa dayayıp dışarısını izlemeye başladım.Tam iki saatlik bir yolculuğun ardından kendimizi doğa harikası bir yerde bulduk.Çok güzeldi.Buraya daha önce gelmediğim için kendime kızıyorum resmen.Arabadan iner inmez kendimi Ahsen'e sarılırken buldum.Gerçi çok yorgundum ve Ahsen'in dediği herşeye karşılık 'Evet'dedim.Sonra kendimi ormanın ortasında bir çadırda geziye gelen tüm kızlarla uyurken buldum.Rahat ve güzel bir uykuya çok ihtiyacım vardı.Sabah olunca kot şortumu ve üzerine beyaz tişörtümü giydikten sonra Ahsen'in bana azıcık makyaj yapmasına izin verdim.Ama bu iş saçıma kadar gitti.Gerçi güzel olmuştum o nedenle pek umursamıyordum.Herkes çadırından çıktıktan sonra beden hocamız duyuru yapmak için hepimizi bir araya topladı:
"Günaydın çocuklar,ilk başta Ateş ve Egesu'yu görebilir miyim?"demesiyle ikimizde ellerimizi kaldırdık.
"Çocuklar bizi gerçekten çok kokuttunuz ama şükür ki iyisiniz.Neyse ben bugün ki planımızdan bahsediyim,bugün akşama kadar takımınızla ormanı gezme veya göle girme şansınız var.Sonra sizlere verilen 1 tane çadırı alıp bizim gösterdiğimiz yerlerde konaklamanızı istiyoruz.Ama biz size diğer konularda yardım etmeyeceğiz yani biraz survivor gibi olacak.Ben şimdiden sizlere iyi eğlenceler diliyorum.Dağılabilirsiniz."demesiyle arkamdan bir el bana dokundu. Arkamı döner dönmez siyah saçlı uzun boylu tanımadığım bir çocukla karşılaştım. Ve hemen konuşmaya başladı:
"Merhaba Egesu ben Can, Ateş'in en yakın arkadaşıyım. Ben sana Ateş'le ilgili birkaç bişey söyliyecektim. Tabi sen de izin verirsen?" diyerek bana çok kibarca bakıyordu. Bu çocuk nasıl Ateş'in arkadaşı olabilir anlamıyorum.
"Tabi Can, dinliyorum seni" diyerek bende ona kibarca bakışlar atmaya başladım.
"Bak Egesu, Ateş bazenleri farklı tepkiler verebilir ve farklı duygu geçişlerini yaşayabilir. Ayrıca sana ilk önce çok iyi davranır ama sonra sana düşmanı gibi bakar. Bence sana da öyle davrandı. Yani Ateş ne derse desin sen onu kafana takma çünkü üzülen sen olursun. Tamam mı? "dedi kibarca. Yani evet bunlar bana olmuştu fakat beni kıramaz yani bana öyle bakmıyor bile.
"Anladım Can. Zaten anlatığın gibi davranmaya başladı. Ama sen meraklanma ben bununla da başa çıkarım. Teşekkür ederim" diyerek yüzüne gülerek baktım. Aslında Can'da çapkın bir çocuğa benziyordu ama iyi çocuktu.
"Ne demek. Ha bu arada bu benim numaram, bişey olursa ararsın" diyerek elinde numarası yazılı olan kağıdı bana uzattı. Kağıdı ondan alıp gözlerim Ateş'i aramaya başladı ama yoktu. Nereye gitti gene bu ya? Yavaş yavaş ormanın içine doğru yürümeye başladım belki de o da yürüyüş yapmak istemiştir. Tam on dakika yürüdükten sonra kestane renginde olan saçlarıyla karizmatik Ateş'i gördüm. Hızlı yürüyordu, büyük ihtimalle benim onun arkasından geldiğimi de biliyordu.
"Ateş" diye seslendim ama bana bakmadı bile.
"Ateş, beni bekler misin?" diye bağırıyordum ama bir laf bile söylemiyordu. Adımlarımı hızlandırıp yanına gitmeye çalıştım. Tam yanına geldiğimde ayağımın bir dal parçasına takıldığını hissettim. Az kalsın düşüyordum ama beni Ateş mükemmel bir refleksle yakaladı ve kendine doğru çekti. Öylece birbirimize beş saniye baktıktan sonra beni bırakıp konuşmaya başladı:
"Ne istiyorsun?" diye sordu. Aptal.
"Pardon ama biz aynı takımdayız yani benim de seninle gelmem lazım" dedim el hareketleriyle.
"Ben senin yalnız takılabileceğine de inanıyorum sonuçta sen 'yalnız kız' sın." dedi acımayarak. Gerizekalı. Tam bir gerizekalı. Benden hızlıca uzaklaşmaya başladı ama o görür,onu tüm kamp boyunca takip edecektim. Aptal.
'Selam! Karantina günleri nasıl gidiyor? Ben sürekli aynı şeyleri tekrarlıyorum sösödödöd. Bu bölümde güzeldi ama diğer bölümlerde bomba olaylar olacak. Sabırlı olun ve benim yazmamı bekleyin. Şimdiden iyi okumalar.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Olana Kadar
RomanceSu ve Ateş birbirlerini bu kocaman dünyada bulup ilişkilerini ilerletmeye çalışıyorlar. Bunlar olurken bir de ortaya onlara not gönderen birisi çıkıyor. Bayıltmalar, kaçırılmalar ve en kötüsü öldürülmeler başlıyor. Su ve Ateş notları gönderen kişide...