Templierler (3)

33 1 0
                                    

Gün ağarmaya başlarken savaş hazırlıkları da devam ediyordu. Köylerden de erler gelmeye başlamış fakat sayıca az duruyorlardı. Nedeniyse bir hastalık çıkmış civar köylerde herkesi yataklara düşürüp öldürüyormuş. Bu gelen erler anca bugünü kurtardı yarına ise Göktanrı bizi korusun. Efendimiz Abans'ı çağırdı yanına " Biraz ingot al doğru Pers diyarına git ikişer ingot ver gönüllü erlere sağ çıkarlarsa onar tane daha vereceğini söyle çok adam getir bize Abans. Yarına burda olun gerekirse bir kaç kişi al yanına dağılın daha çok adam toplayın." dedi. Efendimiz de benim gibi düşünüyordu yetmezdi bu kadar er bize. Gerçe Pers diyarından da er getirtmek çok akıl karı iş değildi ama vardır bir bildiği efendimizin.
 
  Köylüler meydanda kalacaktı bir fedai birliğini de başlarına bıraktım. Bugün savaş benim emrimde yürüyecekti benim aklım yön verecekti bizim kaderimize. Efendimizin bir iki tane özel emri vardı ama geri kalan iş bendeydi. Küçük planlarım vardı benim de fakat savaşı bizim lehimize çekecek kadar büyüklerdi aslında. Diğer birlikleri konak alanına gönderdim asıl savaş orada olacaktı bugün. Tuzakları kurmuştuk alev topları hazır sadece ateşe verilemeyi bekliyorlardı. Gelmeye başlamıştı Templierler fakat bir tuhaflık vardı çok kalabalıktı bu sefer ve son hızla üzerimize doğru ilerliyordı. Hemen gerdim yayımı attım okumu toplar tepeden yuvarlanıyor templierler de son hızla üzerimize ilerliyordu. Topların düşeceği yeri bir grup şövalye geçmişti ve hızla bize doğru geliyorladı. Toplar bir anda ortalığı mahşer gününe çevirdi birçok şövalye yanıyordu diri diri. Toplardan kurtulup üzerimize gelenlere de alevli oklar fırlatıyorduk fakat nafile çok kalabalıktı şövalyeler alev topları bir süre idare edecekti bizi. Atıma atladım hemen erlerin başına Abrek'i koydum yaman şavaşçıdır zaten adı da Çerkesce de savaşçı demekmiş.

  Ormandaki erleri meydana yolladım çevreden dolaşıp oklarla saldırın kuzeyden diye tembih ettim biz de doğudan saldıracaktık batı da erler güneyde de nehir vardı kaçacak pek yerleri yoktu bu sefer.

  Konakladıkları alana vardım şövalyelerin fakat bizden hiç kimse yoktu öylece yerindeydi her şey. Neler oluyor anlam veremiyorum bir ses koptu bir anda güneyden geliyordu. Atımı o yöne sürdüm "alikari" diye bağırıyordu biri Kürtçeydi bu. Ne demek bilmem ama birinin yardıma ihtiyacı vardı. Bizim fedailerden biri olabilirdi bu. Gittiğimde güzel giyimli bir adam eli kolu bağlı beyaz bir atın üstündeydi. Gittim yanına sordum derdini. Templierler sarayını yakıp yıkmış. Şeddadilerdennmiş adam kral gibi bir şeymiş ama gerçek kral değil. Zaten uzaktır buraya Şeddadilerin diyarı heralde yeni yerler fethettiler buralara kadar uzanmış kolları. Adam atıma binip Şeddadi diyarına gideyim size de yardım getirim hem alınacak bir öcümüz var bunlardan dedi. Müsaade ettim adama işimize yarardı bu bizim hayır demek olmazdı. Adamı yollar yollamaz meydana sürdüm atımı giderken bir kaç şövalye gördüm yolda ama bulaşmadım tekim diye.

  Meydana vardığımda savaş dağılmıştı. Efendimizin yanında Rasul vardı bir şeyler diyordu ona. Gözünü bana dikti efendimiz " Neredeydin? Savaşı bırakıp nereye gittin? Kimdi ormanda yanındaki adam?" dedi. Açıkladım hemen durumu " Sayıca bizden çoklar diye fedaileri toplamaya gittim ama gidince kimseyi bulamadım dönerken bir adama rastladım eli kolu bağlıydı Şeddadi valisiymiş adamın şehrini yıkmışlar intikam için bize yardım edecekler. Bir de casus Sadih değilmiş biri gambazlamış bizi bütün şövalyeler buraya gelmiş. " dedim. Ama derken biliyordum efendimiz bana inanmıyordu zaten sorarken de bir tuhaf sordu. Efendimiz söze girdi sinirle " Biliyorum o değilmiş çünkü senmişsin." dedi.

ALAMUT: İNTİKAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin