Barışla resmen dertleşmiştik. Aslında hayır dertleşme iki taraflı olurdu ve dertleşmemiştik. O anlatmıştı bende dinlemiştim sonuçta ben ona kendi hastalığımdan,Eda'nın ölümünden bahsetmemiştim ki. Ama gerçekten onun da kardeşinin bu hastalığa yakalanmış olması beni şaşırtmıştı. Aslına bakarsak üzülmüştüm içerlerde bir yerlerde canım acımıştı. Bende ona benimle kalırsa eğer onu hiç bir zaman bırakmayacağım konusunda tanrıya yemin etmiştim. O da kaybedeceği hiç birşey olmadığı için kabul etmişti. Bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemiştim hatta bu raddeye geleceğimizi de. Benim Barışla tanışıp onun gözlerinde kaybolacağımı veya gülüşünde.. Ne bir saniye ne diyorum ben? Onu daha hiç gülerken görmedim. Belki gülme özürlüsüdür ya da dişlerimi çok kötü acaba? "Yapman gereken o kadar iş varken bunu mu düşünüyorsun" dedi içimde ki ses. Böylelikle kendime geldim. Barış hala karşımda oturup kahvaltısını ediyordu planım hakkında onu bilgilendirmeliyim.
"Barış Taner'in işini hallettiğimde dediğim gibi onun yakınlarıymışız gibi cenazesine gidip etlerinden yaptırdığımız lahmacunu dağıtacağız. İşkenceyle karışık ölüm anını izlemek istemiyorsan sen bilirsin ama izlemeni öneririm çünkü buna alışmalısın zamanı geldiğinde senin de yapmanı isteyeceğim."
Dikkatli gözlerle beni dinledi sonra suratımda çok iğrenç birşey varmış gibi bakarak konuştu
"Hadi ama tabiki de izleyeceğim sonuçta biz bir ikiliyiz" güldürmüştü. Kahvaltıyı toplarken bir yandan konuşuyorduk
"Lütfen şöyle demeyi kes çok itici oluyorsun" bana yardım etmeyi bırakıp sandalyeye oturdu. Benim bulaşıkları yerleştirmem bittikten sonra farkettim ki on dakikadır Barış sessiz bir şekilde oturmuş birşey düşünüyordu ellerimi kurulayıp mutfağın kapısına doğru ilerledim ki birden bağırdı
"Duur... Buldum!"
"Ne,ne,ne buldun. Barış ne diyorsun sen?" aptal mısın der gibi ona bakmaya başladım
"Diyorum ki 'kk ve kç mi olsa' ?
"Bir kk ve kç ne? İki sen neden bahsediyorsun"
"Kötü kız ve kötü çocuk. Bize isim koymayı düşünüyordum ve buldum"
"Hayal gücün bu mu? Kk ve kç mi? Ah,tebrikler"
"Haklısın daha iyisini bulmam gerek" oflayarak merdivenlerden odama doğru çıkmaya başladım. Arkamdan gelen Barış'a kısa bir bakış atarak önüme geri döndüm hala düşünüyordu. Tanrım bir insan nasıl bu kadar salak olabilirdi? Odamın kapısına geldiğimde odaya girerek kapının eşiğinde durdum ve o an aklıma dank etti
"Bir dakika bir dakika sen kendini kötü çocuk olarak mı tanımladın? Senden olsa olsa ufak bir çocuk olur" ve bam suratına kapıyı kapattım. Ona bunları söylerken gayet ciddi bir tavır takınmıştım ama aslında çok komikti hatta şuan kendi kendime gülüyordum. Gerçekten fazla aptaldı ve aslında saf. Nasıl bir ikili olacağımızı merak ediyordum. İkili mi? İkili ne ya Barış iyice bilinç altıma işledi. Kafamı iki yana sallayarak bu saçma düşüncelerden arındım. Üzerimi değiştirmeye başladım. Şu Taner işini halletmeliydim daha fazla zaman kaybedemezdim zaten Barış yüzünden daha acı verici fikirlerde düşünememiştim. Bir an önce giyinerek saçımı baştan savma bir topuz yaparak aşağıya indim. Bodrum katından sesler geliyordu Barış'ın sesiydi? Napıyordu bu salak yine? Oraya doğru yavaşça ilerleyerek dinlemeye başladım. Ne yapmaya çalıştığını bilmeliydim. Ya amacı bana yardım ediyormuş gibi görünüp beni sırtımdan vurmaksa?
"Ee Taner hazır mısın yani sen şimdi" Taner endişeli bir ses tonuyla cevap verdi
"Hayır lütfen beni buradan kurtar sana istemediğin kadar para veririm,aileni ve seni güzel bir şekilde yaşatırım" sonra görüş alanıma Barış girdi. Taner'in bu lafından sonra yüzündeki gülümseme soldu bir an duraksadı ve devam etti
"Bekle" diyerek yerinden kalktı ve masanın üzerinde ki bıçağı alarak Taner'e doğru ilerledi. Gerçekten onu kurtaracak mıydı? Hayır o bıçakla nasıl kurtarabilirdi ki iple bağlı değildi. Hem bu şerefsize inanacak kadar aptal olamazdı. O yaşamayı haketmiyordu bile. Bir yanım girip ikisinide öldürmek isterken diğer yanım bekleyip izlemem için uyardı. Bende bekleyip izlemeyi seçtim. Taner'e göz attığımda sevinçli bir şekilde Barış'ı bekliyordu. Barış Taner'e yaklaşarak elindeki bıçağı karnına geçirdi ve histerik bir kahkaha attı
"Bu kadar aptal olmamalısın,yoksa sonun böyle olur" diyerek karnına saplanmış olan bıçağı içeride döndürerek onun daha çok acı çekmesini sağladı en sonunda bıçağı hızla geri çekti. Hoşuma gitmişti böyle şeyler yapınca nedense gözüme daha çekici geldiğini farkettim. İçeriye girerek ellerimi birbirine vurarak ritimli bir şekilde alkışladım.
"Gözlerimi kamaştırdın. Bu kadar kısa sürede böylesine bir gelişme beklemiyordum" suratında kocaman bir tebessüm vardı.
"Şimdi ne yapıyoruz" heyecanlıydı anladığım kadarıyla hoşuna gitmişti ve aklı sıra bizi bir ikili ya da bir takım veya her neyse ondan sanıyordu işte. Ah,aptal.
"Gerisi bende otur ve nasıl işkence edilirmiş birşeyler öğren." bilmiş bir edayla herşeyimi bulundurduğum yan odaya geçip elimde testere ve şişle geri döndüm. Şişi Barış'a uzattım
"Eğer istersen onunla biraz eğlenmene izin verebilirim? Ne de olsa o da zamanında her istediği kızla istediği zaman eğlenebiliyordu". yüzünde piç smile oluşarak şişi elimden aldı ve yavaşça Taner'in vucudunun üzerinde gezdirdi. Bende Taner'in ağzını bantladım çünkü biliyordum o daha yeniydi ve Taner onu bir kaç sözüyle yardım etmesine ikna edebilirdi. Edemese bile ona acırdı ve ben acıma duygusunun yok olması taraftarıydım. Taner'in karşısında ki koltuğa geçip rahatça yerleştim ve Barış'ın neler yapabileceğini izlemeye koyuldum. Şişi eline alarak yavaşça Taner'in koluna sapladı. Acıyla inlediğini sesini duymadığımızdan gözünden damlayan yaşlardan anlayabiliyorduk. Barış'ın da biraz da olsa yüzü düştüğünü gördüğümden onu hırslandırmak amacıyla konuşmaya başladım.
"Onu ebedi düşmanınmış gibi düşün en değer verdiklerine zarar vermiş,sana yıllarca acı çektirmiş. Yalnız kalmışsın dayanacak gücün kalmamış. Düşün Barış,onu sevdiklerine işkence ederken hayal et." her bir kelimemde gözlerinde ki kararlılık ifadesi daha çok büyüdü. Elindeki şişi defalarca kez çıkarıp vücudunun farklı yerlerine yeniden ve yeniden batırdı. Artık acıdan bedeni uyuşmuş olan Taner'e baktım hakediyordu. Ayağa kalkarak Barış'ın elinden şişi aldım ve kolundan tutarak yavaşça koltuğa oturttum. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım bir yandan parmağımla yanaklarını okşuyordum.
"Böyle olması gerekiyor işte o haketti. Senin gibi benim gibi insanları düşün sevdiklerini kaybeden o da bizim gibilere bu hissi yaşattı. Sadece düşün; hayattan,herkesten intikam alıyormuş gibi düşün. Duygularını yok et unutma ben ne olursa olsun yanındayım." benim gibi mi demiştim? Benim gibi demiştim. Ah kahretsin. Neyse ki morel bozukluğunun yerini büyük bir hırs aldığını gördüğümde tatmin olmuştum. O ise ikinci histerik kahkasını atarak bana onun şizofren olduğunu düşünme hissi verdi. Kahvaltı masasında ne demiştim ben onu hiç gülerken görmedim diye mi? Lafımı geri alıyorum.
Biliyorum fazlasıyla işsiz saçma bir bölüm oldu ama napayım ya jksfhsdkfh zaten elektirikler kesilip duruyor aslında morelimde pek iyi değil bu yüzden de saçmalamış olabilirim. biliyorum tanerin lahmacununu bi yiyemedik ama diğer bölüm inşallah jdsfjshdf Bu arada okuyanların vote vermesini rica ediyorum çünkü gerçekten bir bölüm yazarken bayağı düşünüyorum kaç kere silip silip yazıyorum. İnsaf yani dmfsjscjglf
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Symra.
SpiritualSebebi bir hastalık olan ve neredeyse aynı acıları paylaşan iki farklı kişi,bambaşka iki kişilik. Tüm saflığıyla ve yaralarıyla Barış, yaşadığı olaylar sonucu gözü hiç bir şey görmeyen bir katile dönüşen Minel..