8-Cenaze Evi.

181 4 14
                                    

Barışla cenazeye yetişmesi için lahmacun yapımına başladık. O domatesleri soyuyor ben ise içini hazırlıyordum. Buzdolabında en önemli malzememiz olan Taner'in organını alarak kesme tahtasını eti küçük küçük parçalara ayırdım. Yeterince küçüldüğünde eti diğer malzemelerin arasına ekledim. Herşeyin hazır olduğunu düşündüğümde Barış'a seslenip plastik kabı eline verdim. Şehir merkezinde ki fırına vermesi ve 12.30 da hazır olmasını istediğimizi söyledim. Tamam anlamında başını salladı. ''Direkt giyin öyle çık cenazeye yetişemeyebiliriz'' diye ekledim. Çünkü cidden yetişemeyebilirdik. Kapının kapanma sesini duyduğumda bende üst kata çıkarak dün Barış'a aldığımız kıyafet poşetlerini aramaya koyuldum. Bu arada ona kalması için oda ayırmalıydım. Sonuçta artık benimle yaşayacaktı. Kendi odamın yanındaki odayı ona vermeyi düşündüm. Sonuçta orası bir nevi yatak odasıydı. Eda ölmeden önce bu evde kalıyorduk yıllar önce üniversite için kızlarla tutmuştuk bu evi. Eda'nın ölümünden sonra delirdiğimi düşünerek arkadaşlarımda evi terketmişti. Böylece koskocaman evde yapayalnız kalmıştım yinede bu evi seviyordum çünkü şuana kadar ki tüm cinayetlerime şahit olan tek kişi o olmuştu. Tabiki Barış dışında artık o vardı. Düşüncelerimden sıyrılarak yataktaki çarşafları değiştirdim. Barış'a aldığımız kıyafetleri bu oda da bulamadığımdan belkide benim odama koymuştur diye düşündüm. Kendi odamın kapısını açtığımda gerçektende oradaydı. Poşetleri yatağımın yanına bırakmıştı. Hepsini kucaklayarak teker teker boş gardıroba yerleştirdim. Oda da işim bittiğinde giyinmek için siyah düz bir şeyler aradım. En sonunda siyah jean ve siyah gömlekte karar kıldım. Üzerimede gri hırkamı alarak aşağı kata indim. Saate baktığımda daha bir saat vardı. Barış gelene kadar kahvemi içebileceğimi düşündüm. Mutfağa girerek filtre kahvemi yapmaya başladım. Hazır olduğunda bir elime kahvemi diğer elime sigara paketimi alarak mutfaktan arka bahçeye açılan kapıyı dirseğimle açmaya çalıştım ve sonunda başararak bahçeye çıktım. Küçük masamın ve tek bir sandalyenin olduğu yere ilerledim tam oturacaktım ki kapının zilini duydum. Elimdeki sigara paketini ve kahvemi masaya bırakarak kapıya doğru hızlı adımlarla gitmeye başladım. Gelen Barıştı.

"12 buçukta hazır olacakmış cenazeye gitmeden yoldan alıcaz"

"Tamam daha zaman var kendine bir sandalye kap ve benimle gel" dediğimi yaparak mutfaktan sandalye alarak tam karşıma oturdu. Kahve isteyip istemediğini sormadım çünkü zaman yoktu. İstiyorsa kalkıp yapabilirdi. Sadece kendisine sigara yakarak dudaklarının arasına koydum. Bir fırt alarak konuşmaya başladı.

"Peki bundan sonra ne yapıcaz? Bir planın var mı?"

"Ne konu hakkında?"

"Sırada bir hedefimiz var mı ya da cenazeden sonra ne yapıcaz?"

"Şuanlık bir plan yok. Normal insanlar gibi yaşamımızı devam ettiricez" ağzına aldığı sigarayı dumanıyla birlikte dışarıya üfledi.

"Sana bir soru sormak istiyorum" kaşlarımı kaldırarak sormasını bekledim. Hayır cevap vermiyecektim hadi sor falan demiyecektim çünkü bu çocuğun bu kadar fazla konuşması beni yoruyordu. Cevap vermeyeceğimi anladığı zaman sorusunu yöneltti.

"Hiç uyumadan önce için acımıyor mu? Öldürdüğün insanların ailesini düşünüp vicdan azabı çekmiyor musun,hiç üzülmüyor musun?" ne sanıyordu bu beni? Kötü kız olmaya çalışan bir ezik mi. Üzgünüm ama beklediği yanıtı alamayacaktı. Bu soruyu sorması beni vicdan azabına uğratmamıştı aksine sinirlendirmişti.

"Hayır neden vicdan azabı çekeyim ki sonradan üzüleceğim birşeyi neden yapayım? Hem onlar benim kardeşimi düşündüler mi onun için üzüldüler mi!?" biraz fazla tepki vermiştim sanırım üstelik kardeşim diyerek pot kırmıştım.

"Ne kardeşi? Senin kardeşin mi var neler oluyor hadi bana anlat" şuan sırası değildi,ona anlatmak istemiyordum. Galiba doğru zaman olduğunu düşünmüyordum. Tanrı benden yanaydı ki şuan çıkmazsak geç kalacaktık. 

"Geç kalacağız" diyerek yerimden kalktım. Mutfağın kapısını açarak masadan çantamı telefonumu aldım. Kapıya doğru ilerleyerek botlarımı giymeye başladım. Arkamda olduğunu biliyordum. Kafamı kaldırdığımda bana baktığını gördüm. Düşünceli görünüyordu. Arabaya doğru ilerliyordu. "Birşey var biliyorum böyle olmanın bir sebebi var. Sen filmlerde ki kötü kızlardan değilsin içinde bir yerlerde hala insanlığa dair birşeyler var" bunu fısıltıyla söylemişti ama duyacağımı biliyordu ki duymuştum da. Hiç birşey demeden sürücü koltuğuna geçtim. Şehir merkezindeki fırına doğru sürmeye başladım. Lahmacunu alıp parayı ödedikten sonra cenazenin bulunduğu alana geldik.

...

Taner'in gömülmesinden sonra şuan arabadayız. Cenaze evine doğru gidiyoruz. Aklımda Taner'in gömülmeden önceki yanıklar içinde bedeni geldi. Sadist bir şekilde bedeninin o hali hoşuma gitmişti. Ben bu düşünceler arasında gidip gelirken Barış yine konuşmaya başladı.

"Sana birşey itiraf etmeliyim. Taner'in gömülmeden önceki hali yani bedenindeki yanıklar ne bileyim bir an hoşuma gitti. Tatmin olmuş gibi bir his oluştu içimde" bu sözlerle resmen affalladım. Barıştan böylesine birşey beklemiyordum.Birşey itiraf edeceğini söylediğinde bile saçmalayacağını düşünmüştüm. Bu sefer benim yüzümde tatmin olmuşçasına bir ifade belirdi gülümseyerek Barış'a döndüm.

"Gün geçtikçe aramızdaki bağ kuvvetleniyor" söylediğim şey hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi. Ardından Barış yine özüne döndü ve birşeyler saçmaladı. Tabiki o kısımları dinlemedim. Ben arabayı parketmekle meşgulken o hale zırvalıyordu. En sonunda dayanamayıp ona dik bir bakış atarak arabadan indim. Anlamış olacak ki susarak peşimde ilerlemeye başladı. Kapıyı çaldığımızda çalışanlardan biri kapıyı açarak bizi içeriye davet etti. İçerideki odaya girdiğimizde ortada bulunan koltukta sarışın bir kadın oturuyordu diğer gelenler o kadının etrafına toplanmış tahminimce teselli ediyorlardı. Elimdeki lahmacunu bize kapıyı açan kadına vererek şimdi hemen dağıtmasını istedim. Tamam diyerek koridorun sonundan mutfak diye düşündüğüm yere döndü. Ben ve Barışta yüzümüze hüzünlü ifademizi takınarak salona giriş yaptık. Kadın bizi görünce ayağa kalktı. Suratımıza anlamsızca bakmaya başladı. Tanımadığından olsa gerek. Kadının hiç birşey demesine izin vermeden söze girdim.

"Çok geçmiş olsun,acımız çok büyük. Biz Taner'in liseden arkadaşlarıyız. Size lahmacun getirdik çalışanlardan birinize servis yapması için vermiştim şimdi dağıtırlar" sözümü bitirdikten sonra hüzünlü bir gülümseme takındım.

"Çok teşekkür ederim kızım." 

Biz kadının karşısındaki koltuğa geçerken çalışanlar servis yapmaya başladılar. Bize verilen tabakları biz tokuz diyerek reddettik. Zaten biz hariç herkes lahmacunlarına yumulmuştu. Hepsi bir çırpıda yiyerek beğenilerini dile getirdi. Üstelik yanıma yaklaşıp eti nereden aldığımı soran bile oldu. Gerçekten çok isterdim Taner'in organının etini size yedirdiğimi söylemek ama üzgünüm. Meslek sırrı diyerek geçiştirdim. Yüzsüz Barış karşı koltuğa geçip insanlarla muhabbete girmeye başlamıştı bile. Sanırım çok ünlü bir kasabımızın olduğunu falan anlatıyordu. Ben hayatımda böylesine aptal bir çocuk tanımadım. Bana doğru döndüğünde ona susması için kaş göz işareti yaptım anlamış olacak ki çenesini kapattı. On dakika kadar sadece oturup çevrede ağlayan insanları izledim. İstemsiz bir şekilde insanların ölmesi bana zevk veriyordu. Çok fazla sessiz kaldığını düşünen Barış hüzünlü surat ifadesini takınarak bu sefer Taner'in annesiyle muhabbete girdi. Ne konuştuklarını tam duyamıyordum. Barış'ın pot kıracağını düşünerek yanına oturup elini tuttum. Resmen afallayıp ağzı açık bir şekilde suratıma baktı. Ona gülümsedim. Salaklık yapmaması gerektiğini anlamış olacak ki oda bana gülümsedi. Ama çok içten bir gülümsemeydi. Sanki gerçek gibiydi..

Bölümün geciktiğini biliyorum,bu bölümün biraz kötü olduğunuda biliyorum. Ama sınavım vardı yoğundum yazmaya çalıştım çok uğraştım ama geçen cuma yayınlayamadım. Cuma günüde diğer bölümü yayınlıycam. Artık kolay kolay bölüm günlerini geciktirmem. Vote & yorum verirseniz sevinirim. Mediada Barış'ın yine saçma şeyler anlattırkenki surat ifadesi var dkfgjdfkgjdfkgjkfdgdf

The Symra.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin