Yavaşça açtım kapıyı. Tatlı gülümseyişiyle bana bakıyordu. Elleri yine doluydu.
"Sana anahtarını unutma demiştim."
Sözlerimi duymamamış gibi davranınca hafifçe gülüp gözlerimi devirdim.
"Açmısın sana sıcacık pizza getirdim."
Gülümseyip kafamı salladım. Gülümseyişi biraz daha genişledi.
"Tamam o zaman. Sen salona geç bende pizzaları getireyim."
Benden cevap beklemeden mutfağa doğru ilerleyince bende kendimi salona ittim. Jungkook'un maddi durumu iyiydi fakat ben ailesinin parasını yemek istemediğim için bir kafede işe girmişti. Evimizin geçimini o sağlıyordu. Ona karşı kendimi borçlu hissediyordum. Her ne kadar ona bu iş hoşuma gitmiyor desem de o sürekli "Ah Yoongi hyung biz dostuz. Hem iyileşince sende bana bakarsın." diyordu. İyileşiceğime karşı inancı tamdı, benim aksime. Doktor ilerde belki yürüyebilirsin demişti fakat ben bu sandalyeye mahkumdum. Ömrüm boyunca mahkumdum. Jungkook neşeli bir şekilde gülerek içeri girince düşüncelerimi yok edip ona döndüm.
" Hyung kola mı içiyorsun?"
Yüzünde ki gülüşe karşılık vermek ister gibi güldüm.
"Evet"
Dedim. Kafa sallayıp tekrar içeri döndü. Her ne kadar ona yük olmak istemesem de alışmıştım ona. İşe gidince evde onun neşeli havasını özlüyordum. Beni güldüren biri olarak hep yanımda olsun istiyordum.
Jungkook pizza ve kolalarla içeri girince gülümsedim ve yanıma oturması için ona yer açtım. Gülümseyip hızla yanıma sokuldu. Ayaklarıyla orta sehpayı önümüze çekti ve tepsiyi oraya bıraktı. Pizzalarımızı yemeye başlayınca Jungkook kafede ki gününü anlatmaya başladı. Yüzünde ki heyecan hiç kaybolmuyordu. Onun bu haline güldüm. Gülüşüm hoşuna gitmiş olucak ki daha büyük bir heyecanla anlatmaya başladı. Günümüzün devamı onun heyecanlı ve neşeli konuşmasıyla, benim de onun bu hallerinle gülmemle geçmişti.
Akşam Jungkook'un ısrarıyla bir film açmıştık filmin yarısına gelmeden uyuyakalmıştım. Belime dolanan ellerle açtım gözlerimi. Havalanınca Jungkook'un beni kucağını aldığını anladım. Uykulu bir sesle
"Jungkook sandalyeme bırak beni, ben giderim."
Dedim. Jungkook aldırış etmeden beni taşımaya devam etti. Benden küçük olsada cüssesi bana göre fazla iriydi. Boyu da benden hayli uzundu.
"Hyung seni taşımak çok kolay. Minicik bir şeysin."
Diyip güldüğünde ona sert bir bakış attım. Anında ciddileşti. Onun bu haline güldüm. Güldüğümü görünce biraz daha rahatladı ve hafifçe tebessüm etti. Sırtım yumuşak yatağa deyince zar zor açık tuttuğum gözlerimi kapattım. Jungkook sandalyemi yanıma getirdi ve ışığı kapatıp dışarı çıktı. Tam kapıyı kapatıcakken kafasını içeri doğru uzattı ve
"İyi geceler minik hyung."
Dedi. Ardından hızlıca kapıyı kapattı. Bu haline ve sözlerine güldüm. Sonra da kendimi uykuya bıraktım.
***
Pencereden içeri giren güneş ışığı yüzüme vurunca gözlerimi araladım. Komidinin üzerinden saate baktım, 13:26 yazısını görünce kollarımla bedenimi dikleştirdim. Jungkook beni neden uyandırmamıştı. Kendimi sandalyeme atıp tuvalete doğru ittim kendimi. İşlerimi bitirince çıktım tuvaletten. Önce Jungkook'un odasına baktım. Tam da tahmin ettiğim gibi yoktu. İşe gitmişti. Mutfağa doğru ilerledim. Kurulmuş masayı görünce gülümsedim. 7'de kalkıyordu ve üşenmeden benim için kahvaltı hazırlıyordu. Çoğu zaman ondan önce kalkıp ona kahvaltı kurmak istiyordum fakat benim gibi uykucu biri için bu oldukça zordu.Kahvaltımı bitirmiştim ve tekerlekli sandalyem el verdikçe masayı toplamaya çalışmıştım. Televizyonu açıp kendimi koltuğa atıyordum ki keman sesi ilişti kulağıma. Balkondan geliyordu ses. Tekerleklerimi balkona doğru çevirdim ve ilerledim. Hafifçe kafamı dışarı uzattım. Ses karşı balkondan geliyordu. Dünkü çocuktu. Gözleri kapalı bir şekilde keman çalıyordu. Çalışından acemi olduğu belliydi ama kemanından çıkan sesler huzurlu hissettiriyordu. Bir süre dinledim onu o şekilde. Sonra balkona ittim kendimi. Şarkı bitince gözlerini araladı ve göz göze geldik. Yine o kare gülümseyişini yerleştirdi yüzüne. Hiçbir şey söylemedim kaçırdım gözlerimi ondan. Sözleriyle tekrar baktım yüzüne.
"Dünkü mini konser için teşekkür etmek istedim. Daha yeni öğreniyorum umarım güzel çalmışımdır."
Gülümsedim. Dünkünün aksine bu gülümseyiş içtendi. Gülüşüme karşılık olarak kare gülüşü genişledi ve gözleri kısıldı. Siyah tişörtü ve başında ki şapka ona çok başka bir hava katmıştı. Onu çok havalı biri gibi gösteriyordu ama gülüşü aksine çok tatlıydı. Çocuk gibi gülüyordu. Belliydi saf bir ruhunun olduğu. Benim gibi kirli değildi ruhu. Düşüncelerimle gülüşüm kayboldu yüzümden. Bunu fark etmiş olucak ki o da bıraktı gülmeyi. Bir kaç saniye sessizce bakıştık. Karşı balkondan elini uzattı yavaşça. Gözlerimi gözlerinden çekip ellerine çevirdim. Elleri çok güzeldi. Kemikli ve uzundu. Özenle yapılmış gibiydi. Kusursuzdu. Benim ellerim gibi değildi. Temizdi elleri, ruhu gibi.
"Teahyung. Adım Taehyung. Kısaca Tae diyebilirsin."
Sözleriyle tekrar baktım yüzüne yine kare gülüşü vardı. Elini neden uzattığını şimdi anlamıştım. İyide oraya kadar uzanabilir miydim? Denemek istedim ellerine dokunmak istedim ama engel oldum kendime. Durumu anlamış olucak ki elini yavaşça geri çekti, şapkasına götürdü. Yüzü hafif kızarmıştı. Mahçup olmuştu. Kafasını yere eğip ayaklarına bakmaya başladı.
"Yoongi."
Sözlerimle ayaklarından çekti gözlerini. Gözlerimin içine baktı. Hafifçe gülümsedim. Bu da içtendi. İlk defa Jungkook dışında biri beni içten bir şekilde güldürmüştü. Hemde iki defa. İçeri doğru ittim tekerleklerimi beni ne kadar gülümseticeğinden habersiz bir şekilde.
***
Gülmekten bayılmak üzereyken kafama yediğim yastıkla kendimi tutmaya çalıştım. Yastık Jungkook'u tatmin etmemiş olucak ki ayaklanıp üstüme doğru gelmeye başladı. Ben hâlâ gülerken o tam önümde durup ayaklarını yere vurmaya başladı.
"Yaa hyung söylediğime pişman etme beni."
Sıkıldığımız için Jungkook'a çocukluk anılarını anlattırmıştım ve o da ilk okulda nasıl altına işeyip sevdiği kıza rezil olduğunu anlatmıştı. İki saattir buna gülüyordum. Jungkook'sa anlattığına bin pişman şekilde susmam için yalvarıyordu.
" Kook söylesene kız seninle bir daha konuştu mu?"
Dedim ve gülmeye başladım. Jungkook sinirle arkasını dönüp yürümeye başladı. Odasına gidiyordu.
"Seninle bir daha konuşmayacağım hyung!"
Dedi ve kapısını sertçe kapattı. Gerçekten sinirlenmişti. Zorla kendimi susturdum. Bir süre sessizlik içinde oturup duvarları izledim. Sonra sehpanın üzerinde duran sigara paketimi ve çakmağımı alıp balkona doğru yöneldim. Bolkonun demirliklerine iyice yanaştım ve bir sigara yaktım. Gözlerim karşı balkona kaydı. Salonun ışığı yanıyordu demek ki hâlâ ayaktaydı. Düşündüğüm şeyin saçmalığını fark edince sigaramdan derin bir nefes alıp gözlerimi şehre doğru çevirdim. Sokaklar boştu tek tük araba vardı. Herkes evine çekilmişti ve bu benim en sevdiğim şeydi. Sessizlik. Sessizliğin tadını çıkararak bir nefes daha çektim içime. Sigara dumanını havaya bırakırken ne zamandır içmediğimi fark ettim. Jungkook beni bu illetten bile uzaklaştırmıştı. Önceleri bir günde 1 paket bile bitirebiliyordum fakat şimdi 1 paketi bitirmem 1 ayımı hatta bazen 2 ayımı alıyordu. Hafifçe gülümsedim. Bu çocuk ne kadar değiştirmişti beni. Sigaramdan son nefesimi içime çektim ve söndürdüm. Hemen içeri geçmedim. Biraz daha oturdum esen rüzgara karşı. Sonra tekrar baktım karşı balkona. Bir süre izledim balkonu. Sadece bir salıncak ve bir saksı vardı balkonunda. Boş gözlerle biraz daha baktım o nokyata doğru. Yüzüme vuran sert rüzgarla titredim. İçeri girme vaktim gelmişti anlaşılan. Kendimi balkon kapısına doğru ittim. İçeri girmeden önce son bir kez baktım karşı balkona. İçeri girince Jungkook'un odasının ışığını kapalı görünce yattığını düşündüm ve ışıkları kapatıp kendi odama doğru ilerledim. Bir gün daha bitmişti. Alışmıştım bu hâlime ama bazen çok zor geliyordu. Sürekli birilerine muhtaçmış gibi hissettiriyordu. Yatağa bıraktım bedenimi ve düşüncelerimle yüzleştim uyuyana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'Sehnsucht'
Fanfiction'Sehnsucht' Min Yoongi ve Kim Taehyung'un kusursuzluğu. İyi okumalar. Umarım seversiniz. Taegi' BoyxBoy Ara verildi.