{2} Black•

2.5K 90 36
                                    

Medya: Drugs-Eden

Keyifli okumalar gökyüzünün bekçileri~

Kırmızı kareli pantolonumun arkasına askılı kemerimi taktıktan sonra hazırdım sonunda. Kimse için süslenmemiş yine zihnimin birbirine bağdaştırdığı kokuları takip etmiştim. Üstümde siyah bol basic bir tişört vardı siyah converslerime eşlik etmek için. Serseri salaşlığımdan asla ödün vermezdim sonuçta rahatlıkta da şıklığı yakalayabilmek insanın zevk ve becerisine bağlı bir durumdu.

Seul'ün havası hiç bir zaman öngörülebilir değildi ve gece sonunda sırtımda başkasının ceketi klişesinin var olmasını istemiyordum bu yüzden oversize ince siyah montumu da üzerime geçirdim. Kapşonum kulaklarıma sıcak bir ev olurken bağcıklarıma ikinci düğümü atarak evden dışarı adımladım.

Kulaklıklarım hiç özlemini çekmedikleri yuvalarına yerleştiğinde serin havayı içime hapsettim ve 35 dakikalık 'insan müsveddelerinin kalabalığına yolculuk' adlı serüvenimi başlattım. Sakin ve sessiz bir mahallede oturuyordum ancak Seul'ün merkezi insan pazarından farksızdı. Envayi çeşit insanı alakasız bir topluluk haline getiren caddelerin ürpertisi sardı bedenimi. Hoşnutsuzca burnumu kırıştırırken notaların dalga boylarını arttırdım ve kalan her şeyi hiçliğe boyarken hızlı adımlarımı hedefime kodladım.

Sözleştiğimiz saatten on dakika erken varmam üzerine omuzlarımı yer çekimine kaptırıp yapay bir ağaca sırtımı yasladım. Beş dakika boyunca insanlar dışında her detayıyla inceledim bulunduğum bölgeyi. Bir çok sınıfa hitap ettiği söylenirdi Seul'ün ve bunu kanıtlamak istercesine dizilmiş yemek mekanlarında gezdirdim gözlerimi. En ucuz fast food dükkanının bir yanında kadife elbiseyle kuşanmış, kollarında kibar birer beyfendi barındıran kadınların menüye bakmadan şarap sipariş verecekleri bir restoran vardı mesela. Ama o dükkanın bir diğer yanına baktığında karanlık iki bina arasındaki boşlukta bir evsizin kıymetli kartonunun üzerinde aç midesiyle yattığını fark edebiliyordun eğer görme eylemini gerçekleştirebilme kabiliyetine sahipsen. Seul belki her kesime hitap ediyordu ama para denilen illet herkesin cebinde var olmuyordu. Kimisi canını dişine takıyordu elde etmek için kimisi doğarken verdiği mücadelenin yeterli gelmesiyle bu 'değerli' kağıtlarla kutsanıyordu.

İrislerimi bu restoranların ve ara ara dizilmiş kıyafet mağzalarının üzerine kaydırdığımda bazı bina katlarında neon ışıklı, ilginç, kimine göre tiksinç tabelalar bulunuyordu. Her ne kadar alt katında o kadife elbiseli kadını barındırsa da beton yığını, o kadının kolundaki beyfendiye sahip olabilecek arzulara davet ediyordu o tabelalar. Genelde icabet de ediliyordu davetine ve kimisi ter dökerek parasını elde etme derdine düşüyordu yine.

Daha da yukarı kaldırdım başımı zihnimi en güzele adamak adına. Bu ışıltılı ama kapkara cadde yüzünden sönen yıldızlara baktım tek tek. Bu çirkin yapılar burada var olmasa gülümseyebilecek parlak gök taşlarını hayal ettim üç beş sönük yıldızın ardından. Yüzüme yansıdı o gizlenmiş olan meteor parçaları.

Kirpiklerim yanaklarıma indi bir süre ve o an elimi cebime attım bir dal çıkarma isteğiyle. O elimin dirseğine dolanan ve hafifçe beni sarsan parmaklara bakmamla kafatasımın içindeki duman dağıldı.

Elin sahibi o kaçak tanrıydı. Çehresine bakmama bile gerek yoktu bunun için çünkü fotoğraflarında benim bir çok anlamla süsleyebileceğim ellerini fazlaca incelemiştim. Bir insanın parmak boğumları bile bir çok şey anlatabilirdi ve bu sebepten bazı kişilerinkine dikkat ederdim. Manasının beni cezbetme ihtimali olan kişilerinkine.

Kulaklıklarımı tek hamlede çıkartıp sararak cebime yerleştirdim. Ben her ne kadar salaşsam karşımdaki beden bir o kadar özensiz görünen şıklıktaydı. Rahattık ikimizde ama ondan disiplin kokusu yayılıyordu. Saatine bakıp boğazını temizledi.

"Tam iki dakikadır adını sesleniyorum ama daldığın diyardan sökemedim seni pek."

Ellerini cebine saklarken hafifçe gülmüş ve beni incelemişti. Dakikliği tarzındaki disipline arka çıkarken onun bakışlarını üzerimde hissetmek kulaklarımdaki damarları zorlamıştı.

"Şarkının ses düzeyini fazla kaçırmamdan olsa gerek."

Onaylar bir mimik sergiledikten sonra başıyla ileriyi işaret etti adımlamaya koyulurken. Daha ilk dakikamızda beni yönetiyor ve yönlendiriyordu bir bakıma. Arkasından sessizce takip ederken o siyah mat bir anahtar çıkartıp aynı renk ve dokudaki pahalı arabasının farlarıyla selam vermesine sebep oldu beni peşinden ayırarak. Favori arabamla göz göze gelmek benim de ona başımla bir selam vermemle sonuçlanırken kapıyı açtı benim için.

Ilık ve gerçek deri kokusunun sarmaladığı hava arabadan dışarı taşarken o gazla bütünleşip kapıyı örttüm. Arabanın deri kokusunu bastıran karanfil aromasının sahibi de ellerini direksiyona yerleştirdiğinde pencereyi araladım kısa yolculuğumuz için. Rüzgar lazımdı salaş benliğimize. Serinlik gerekliydi dağılan düşüncelerimizi birbirine yakınlaştırmak için.

"En sevdiğin renk ne?"

O gözlerini yoldan ayırmazken ben bir kaç bakış attım yüzüne ve bedenine cevaplarken.

"Moduma göre değişir ama gardrobumdaki çoğunluğa bakarsak masumiyetin rengi diyebiliriz."

Dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Yanağındaki yara izinin yeri belirginleşirken dikkatimi ona bağladı.

"Ben de siyahı severim ama bir favori renk seçmenin gereksiz olduğuna inanırım senin gibi."

"Masumiyeti siyah olarak adlandıran bir başkasına rastlamak hoş."

"Eh beyazı hep kirli bulmuşumdur, herkes masum der ve safça bakar ona oysaki ardında bu iyilik maskesiyle bir çok şey gizleyebilir ancak siyah; siyahı hep iblisvari görürler, oysaki karanlık örtünün altı kocaman bir ışıltıya sahip olabilir."

Gözlerimde o bahsettiği ışıltıyla baktım bu sefer ona. Bu akşam yakışıklı ve değişik fantezileri ile vakit öldürmek isteyen bir iş adamıyla karşılaşacağım üzerine olan varsayımlarımın üzerine bir şaşkınlık yaymıştı. Tahminlerime örttüğü düşünce kumaşı beni ısıtarak sarmaladı.

On beş dakikalık yol boyunca bu tip basit bir kaç soruyla oyaladık birbirimizi. Sanki gelmeden önce değer verdiğiniz insanla ilgili bilmeniz gerekenler başlıklı bir araştırma yapmış gibi bilgiler topladı benden bulgularıyla. Arabayı valeye teslim ettiğindeyse bu oyalanmaların sonunun ne getireceğinin merakıyla mekana yine onun ardından adımladım.

 Arabayı valeye teslim ettiğindeyse bu oyalanmaların sonunun ne getireceğinin merakıyla mekana yine onun ardından adımladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Işıkla kalın~
-05.05-

The App-YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin