Herkese selam. Yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Bir kaç bölüm sonrası karakter tanıtımı yapacağım. Umarım hayalinizdeki gibi karakterterleri uyarlarım. O zaman sizi tutmuyor ve bölümü okumanız için lafımı burada bitiriyorum. Sizi seviyorum, iyi okumalar 💛
-Elminaz-IV Bölüm: 'Karakol'
Adama öldürecek gibi baktığımda gülümseyerek geri çekildi. Ben asla babamı öldüremezdim. Ben kimseyi öldüremezdim. Ben katil değildim, ben suçlu değildim.
- - - - -
Suçlanmak.. İnsan suçlu olmasa bile, 'acaba suçlu muyum?' diye soruyor kendine. İçinde bir şüphe oluşuyor kendine karşı. Olanları hatırlamaya çalışıyorsun, birine kendini ıspatlamaya çalışıyorsun. Suçsuzsundur halbuki. İşte insan beyni böyle çalışır. Bir kere kendinden şüphe ettin mi, hep etmeye başlarsın. Sürekli bir şeyleri sorgularsın, aklında 'acaba'lar dönüp dolaşır. Bu da özgüvensizliği ortaya çıkarır. Ben güvensiz değildim oysa ki. Hep kendime güvenmiştim. Ama şimdi tek başıma ne yapacaktım? Kendime güvenmem yetmiyordu bu durumda. Başka biri de yanımda olmalıydı.
Arabanın durmasıyla birlikte arka kapı açıldı. Komiser gelmemi işaret etti. Arabadan inip karakola girdim. Komiser beni bir odaya götüreceklerini, orada sorgulanacağımı, her ne biliyorsam söylememi, suçsuzluğumu ıspatlamak için tüm delilleri göstermemi söylemişti.
Daha genç olduğu belli olan polisle aynı odadaydım. Amerikan filmlerini andıran bir sahneydi: karanlık oda, tek lamba, küçük bir masa, bir şişe su, bir polis ve bir adet belalı Yağmur. Suçlu olmadığım için rahatlık vardı içimde.
"Yağmur Ada Aktaş?"
"Ben de Angaralı Mahmut sanıyordum, aydınlatma için teşekkürler." dedim alaycı bir şekilde.
"Sorguyu zorlaştıracak mısın?"
"Daha mantıklı sorularını alalım."
"Neden yaptın?"
"Ben bir şey yapmadım. Bunun aksini ıspatlayacak delillerin varsa, çekinme, göster."
"Evde sadece sen vardın, bence bu iyi ve güçlü bir delil."
"Babamın nasıl vurulduğunu, neresinden vurulduğunu bile bilmiyorum. O gün ben dışarıdaydım, arkadaşımla birlikteydim. Beni markete bıraktı, mutfakta poşetler var. Eve gidince görürsün. Eve girince babamı o halde gördüm. Poşetleri bırakıp ambulansı arad-"
"Nasıl bu kadar soğukkanlı olabildin? Hikaye inandırıcı değil. Kendi babanı yerde kanlar içinde görüyorsun ve poşetleri bırakmak için mutfağa gidiyorsun. Nasıl bu kadar soğukkanlı olabildiğini anlamış değilim."
"O adamı sevmediğim bir gerçek. Sevmediğim öldüreceğim anlamına gelmiyor ve ben her olaya karşı böyle soğukkanlıyımdır. Poşetleri orada bırakırsam, doktorlar eve geçerken çarpabilirlerdi, böylece daha yavaş haraket ederlerdi. Bu babamı düşünmek değil, düşünmemek olurdu."
"Peki, markette olduğunu nasıl anlayabilirim küçük hanım?"
"Okuldan eve döndüğümde babam telefonda biriyle kavga ediyordu. Odama çıkıp üstümü değiştim. Buzdolabında yiyecek olmadığı için babamdan para alıp dışarı çıktım. Market 3 sokak ötede. Telefonla uğraşarak gittiğim için yanlış sokağa saptım. Sonrası kayboldum ve eski bir arkadaşla karşılaştım. Onunla birlikte oradan çıkarken yakın arkadaşımı aradım, hatta o sırada saat 21:38'di. Yakın arkadaşım beni aldı ve markete götürdü. O saat aralığındaki görüntüleri talep edin. Eve geldiğimde babam yerdeydi, ama yeni vurulmuş olmalı ki, hâlâ uyanıktı."
![](https://img.wattpad.com/cover/221009422-288-k189606.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaş
Teen Fiction"Savaşın ortasında doğulmuş olmamız bizi bir savaşa sürüklemişti.."