Bölüm 1 | Hayal Denizinde Bir Batı

1K 88 243
                                    

G-note: Merhaba, yeni bir hikaye... Öncelikle bu hikayeden pek emin değilim. Kısa bir hikaye olmasını planlıyorum ama umarım sonunu getirebilirim. Baştan söyleyeyim lütfen yaptığım ve yapacağım hataları görmezden gelin. Bu hikaye benim için biraz farklı ilk kez böyle bir şey yazmayı deniyorum. Amatörlüğümü göz önünde bulundurun lütfen. Umarım beğeneceğiniz bir çalışma ortaya koyabilirim. Şimdiden her şey için teşekkür ederim. Seviyorum sizi.



*




*




Yine bütün gece kanepemde uyumuşum. Uyanmış olmama rağmen gözlerimi açmıyor olmam bir kenara yalnız yaşadığım evimde sesler duyuyor olmama rağmen yine de gözlerimi açmıyordum. Büyük ihtimalle bir köpek kapımı törpü olarak kullanıyor olabilir. Yine postacımın kapıma fırlattığı sabah gazetemi kemirip beni kahvaltımı ederken düşüncelere boğulmak zorunda bırakacak.

"Yoongi! Tanrım evinin kapısı neden açık!" Ah bu Namjoon. İşte şimdi gözlerimi açıp ona baktım, her zaman olduğu gibi şıktı. Evimin kapısını açık bulmuş olmanın şoku yüzünden okunuyordu, buna bende şaşırmıştım ama elindeki parçalanmamış gazetemi görmenin mutluluğu daha ağır basmıştı.

"Nasıl açık kaldığı hakkında bir fikrim yok."

"Sen kafayı yemiş olmalısın! Bu kadar umursamaz bir şekilde yaşamanalısın Yoongi." Aslında umursamaz değildim. Hatta bu kelimenin beni nitelendirirken kullanılması beni derinden üzüyor. Aksine çok düşünen, küçük şeyleri bile umursayıp kafasına takan biriyim. Sadece ayrıcalık ve önceliklerim var.
Ayaklarımı yere indirip saçlarımı geri ittim, üstümdeki battaniyeyi bile çekmeden elimi ona uzattım. Hiddetle bana gazeteyi verdi. "Evine hırsız falan girmedi değil mi?"

"Makalemi yayımladınız mı?"

"Dördüncü sayfada. Güzeldi." Tabii ki güzeldi, o makaleyi yazarken dört kilo kaybetmiştim. Kendi makalemi okumak yerine gazetede hızla göz gezdirmeye başladım. Taa ki kağıt elimden çekilene kadar. Namjoon gazetemi masanın üstüne koyup hâlâ beni kınayan bakışlarla üstündeki paltoyu çıkardı.

"Önce kahvaltı." Yerimden kalkıp lavaboya doğru yürürken yine elimde olmadan gazetede gözümün çarptığı sözcükleri düşünmeye başladım.

*

Gün boyunca bir kafede oturup yazı yazmaya çalışsamda canım burada olmak istemiyordu. Uzun zamandır uğramadığım bar yine aklıma gelmişti fakat sabah saatlerinde gidersem sessiz ortam beni boğacaktı bu yüzden bütün sabahı bir kafede önümde çay, kalemim ve defterimle neredeyse boşuna geçirmiştim. Şimdi saat istediğim rakamları gösteriyordu. Ödememi yapıp mahalle barına doğru ilerlemeye başladım. İnsanlar artık beni orada gördüğünde şaşırmıyorlardı, bana içlerinden biri gibi davranıyorlardı. Zaten ortamın geneli benden daha yaşlı insanlarla doluydu, çoğu yazılarımı okumuyordu bile bu yüzden onlardan biriymişim gibi davranmak zor gelmiyordu onlara.

Alkol kokusunun içine girdiğimde yine o neşeli ortam kokuyu katlanabilir kılmıştı, plaktan çalan müziğin güzelce işitilebilinmesi için insanlar özenli bir ses tonuyla konuşuyordu. Barın önündeki tahta tabureye oturup kafamı kaldırdım ama bu kez farklıydı. Bu kez bana bakan kişi benden on yaş yaşlı olan barın sahibi değildi, bana bakan kişi neredeyse benden on yaş daha genç gözüküyordu. Ortamdan aldığı keyif yüzünde gerçek bir gülümseme oluşturmuştu, biraz ritim de tutuyordu sanki. Burada yeni çalışmaya başlamış olmalı, ama yaşı tutuyor mu ki?

"Bir şişe lütfen." Hızlıca bir şişe çıkardı. Hiç tereddüt etmeden şişeyi bulması ve hızlı hareket etmesiyle onun burada pek de yeni olmadığını anladım. Ne zamandır buraya gelmiyordum ki? Şişenin kapağını açıp yüzüme bakarak yanına küçük bardağı bıraktı. Yüzüme bakış şekli yüzünden beni birisine benzettiğini düşündüm, belki de beni tanıyordur.

Poems Written To You  》 YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin