Sabahın ilk ışıkları ile çanlar Sturgia'da çalmaya başlamıştı, insanlar kalınca giyinip işlerine gitmeye başlamıştı. Artık eskisiden olduğu gibi çocuklar Sturgia'da oyun oynuyamıyordu. Soba borularından yayılan dumanlar şehirde derin bir puslu hava yaratmıştı. Sturgia normalden daha karamsar ve ıssızdı.
Muhafızlar vardiyalarını tamamlamış diğer muhafızlar ile yer değiştirmişti, Kraliçe kralından ayrı bir şekilde şarabından bir yudum daha almıştı. Sarayın büyük ve etkliyici koridorlarında ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Saray hizmetkarları günlük temizliklerine başlamış aşçıları yemeklerini kaynatmaya başlamıştı.
Ancak Veliaht Prens Bernhard hiç uyumamış bir şekilde yine güne başlamıştı, gece boyu çalışmış ve projeler üretmişti. Siyasi düşmanlarına karşı bir adım öne çıkmaya çalışıyordu. Ancak Bernhard'a gelen istihbarata göre Kuzeni Heinrich kendi askerlerini toplamaya başlamıştı.
Odasından çıkan Bernhard karşısında Heinrichi görür, üzerine doğru ilerleyerek gider. İki rakip karşı karşıya geldiğinde Heinrich ''Günaydın, gördüğüm kadarı ile başarısız bir evlat olmaya devam ediyorsun'' şeklinde iğneleyerek konuşur. Prens Bernhard ''Kralının kim olduğunu biliyorsun, ancak gelecekte Kralının kim olacağını göremiyorsun'' Omzundan destek alarak kulağına yaklaşır ve ''Zamanı geldiğinde sana iki tercih hakkı sunacağım. Ya topraklarımdan siktirip gideceksin, yada annene kesilmiş kafanı teslim ederim.'' Bunu duyan Heinrich bir süre kendine gelemez ve Prens omzunu vurarak yanında uzaklaşır. Yoluna devam eden Prens hasta babasının yanına doğru ilerler. Babasının odasına gelen Bernhard duraklar ve balkona doğru ilerler hava almak istiyordur. Artık olanlar onunda dengesini bozmaya başlamış onuda zorlamaya başlamıştı. Vatanı Sturgia'yı sereden Bernhard bir süre düşündükten sonra babasının yanına doğru ilerler
Babası artık hastalığından dolayı ayağa kalkmakta bile zorlanıyordu. Uzanan babasının yanında yatağa oturup ''Merhaba baba, dün çok güzel bir kızla karşılaştım. Babasının demirci ve yaşlı olduğunu söyleyip askere alınmamasını istedi'' babası oğluna kısık bir sesle ''Peki sen ne dedin'' Prens gülerek ''Orduya alınmaktan muaf olacağını söyledim, ama seninle bunu konuşmak için gelmedim baba. Kız gerçekten güzel ve naif birisi, belki de soyumuzu ilerletecek kişinin o olduğunu düşünüyorum.'' yorgun Kral sessiz bir şekilde ''Beni rahat bırak çekilebilirsin'' Prens şaşırmıştı ne olduğunu anlamamıştı bile ama odasından çekilmişti.
Prens şaşırmış bir şekilde odadan ayrılırken, bahçeden bazı sesler geliyordu. Muhafızların antremanı sanan Prens yavaş bir şekilde Bahçe Balkonuna yaklaşır. ve olanlar Sarı renkli zırh giymiş muhafızların önünde duran Heinrich onlara konuşma yapıyordu ve bitirdiğinde muhafızlar hep bir ağızdan.
''Çok yaşa Kral Heinrich''
''Çok yaşa Kral Heinrich''
''Çok yaşa Kral Heinrich''
''Çok yaşa Kral Heinrich''
''Çok yaşa Kral Heinrich''
''Çok yaşa Kral Heinrich''
Bunu gören prens sinirden küplere binmişti, İlk işi olarak komutanın yanına giderken Gustavoyu gören prens ''Tüm adamları topla'' emrini vermişti. Ordusunu arkasına alan Prens bahçeye yaklaşırken ''Sir Gustavo ''Sturgia Kralı Bernhard'' şeklinde bağırmıştı. Bernhard'ın ordusu karşıya karşıya gelmişti iki tarafında elleri kılıçlarının kınında duruyordu. Bernhard Heinrich'in üstüne yürüyordu karşısına gelip ''Kralına karşı isyan mı ediyorsun'' diye sormuştu hayır diyerek cevap veren Heinriche karşı ''Kralın veliahtına diz çökmeni emrediyorum'' diye bağırmıştı Prens. ''Sen kimsinde sana diz çökeyim'' diyerek karşılık verdiği zaman Prensin askerleri kılıçlarını kınından bir miktar çıkarmıştı buna karşılık Heinrich'in ordusuda aynı şekilde karşılık vermişti. Sağ elini havaya kaldıran Bernhard saldırı emri vermeye haraketleniyordu. elini bir miktar indirdiğinde askerleri kılıcını kınından tamamen çıkarmıştı. Tek el haraketi ile bir çok kişi yaşamını yitirecekti.
Bernhard saldırı emri vermeden önce annesi Kraliçe Maria von Brabant bahçeye gelmişti. Burada ne olduğunu soran Kraliçe iki kuzene de bağırıyordu Heinrich'e dönüp tokat atan Kraliçe Berhard'a ne olduğunu sordu ''Heinrich krala ve vatana ihanet etmiştir, bu ilk ve son uyarımdır bir daha böyle bir şey olursa Sturgia'nın eski krallarına ve Tanrısına yemin olsun ki canını kendi ellerim ile alırım.'' ve Heinrich'in ordusuna dönerek ''Kılıçlarınızı ve Zırhlarınızı derhal teslim ediniz teslim etmediğiniz taktirde her birinizin gözlerini canlı canlı deşerim kanlarınız ile çiçekleri sularım'' diye bağırdığında karşısında ki tüm askerler kılıçlarını bırakıp diz çöküyordu.
Bernhard'ın ordusu orda ki tüm askerleri göz altına alıyordu, büyük bir stratejik zafer alan Bernhard bunun keyfini yaşıyordu. Nezarethane'ye giden Prens komutanlarının karşısına oturarak ''Bana tüm olanları anlatmanı istiyorum'' demiştir, dayak yemekten bir hal olmuş adam konuşmaya başlar ''Lordum, Heinrich bizleri satın aldı, sizin bitik bir durumda olduğunuzu söyleyip gelecekte Kralın o olacağını söylemişti.''
Prens sert bir şekilde ''Yüzyıllardır kralın soyu Kral olmuştur. Bak sözde komutan seni ve askerlinin canını tek bir şekilde bağışlarım. Hepiniz karşımda diz çökeceksiniz, emrim altına girip Görkemli vatanımın Başkentinde Şehir Muhafızı olacaksınız. Benim dışımda kimseden emir almayacaksınız. Sokakların ve Şehrin güvenliğini sağlıyacaksınız gerekirse pazarcılara bile yardım edeceksiniz.'' başını olumlu bir şekilde sallayan sözde komutana karşı Prens ''Şimdi bana diz çökeceksiniz ve tanrıların üzerine bana karşı bağlılık yemini edeceksiniz.''
Diz çöken askerler hep bir ağızdan Prenslerine karşı yemin etmişti. Prensleri onlara ''Şimdi görevinizin başına geçmenizi emrediyorum, Şehrimin güvenliği artık sizlere emanettir''der. Gustavoya dönerek ''Başaracağız dostum, güzel günler bizi bekliyor. Çocukların sokaklarda oynadığı güneşin ay çiçeklerine yansıdığı o güzel ve aydınlık günler çok yakındır.'' Gustavo Prensine dönerek ''Başaracağız Kralım, güzel günlere tekrar kavuşacağız.''der ve Saraya doğru ilerlerler.''
Ağır adımlarla akşam yemeğine doğru ilerleyen Prens Saray avlusuna geldiğinde karamsar bir his içini kapsar, sanki garip bir şey olmuştu. Perşembe akşamları ailecek yediği yemeklerde babası yoktu. Hasta olduğunu biliyordu ancak babası öleceğini bilse yine de gelirdi. Sofranın öbür başına oturur ve annesine babasının neden gelmediğini sorar Kraliçe ''Hastaymış oğlum ve dinlenmek istediği için gelmeyecekmiş''. Prens şaşkın bir şekilde ''Ne olursa olsun gelirdi ama o'' der annesi omuzlarını silkerek yemeğine devam eder.
Yemeğini bitiren Prens annesine ''Ben odama çekiliyorum, istediğiniz bir şey var mı '' dedikten sonra annesi ''Evladım uyuyup dinlenmeni istiyorum'' der Prens baş sallıyarak merdivenlere doğru ilerler, karşısına Heinrich çıkar ''Bir gün benimle aynı acıyı çekeceksin aynı kaderi yaşayacaksın o gün belki de sen bana diz çökeceksin.'' Prens şaşkın bir şekilde ''Ne diyorsun sen? Bugün yaşadıkların sana yetmedi mi rezil herif'' diyerek bağırır Heinrich gülerek ilerlemeye devam eder.
Tam odasına gitmek üzereyken babasının odasına uğramak isteyen genç Prens babasının odasına gitmek ister. Kapısına yaklaştığına Muhafızlar ''Lordum, Kralımız dinlenmek istediği için kimseyi odaya alamıyoruz''der ama Prens girmek için ısrar eder. kapıdan babasına seslenen Prens ses gelmeyince iyice şüphelenmeye başlamıştır. Kral Muhafızlarına ''Kapıdan çekilmenizi emrediyorum'' diye bağırır çekilmeyen muhafızlara karşı ani bir haraket ile içeri giren Prens tam karşısında ki duvarda babasını Çarmıha gerilmiş bir şekilde bulur, babasının boğazı kesilmişti, ve çoktan hayatını kaybetmişti. Babasını çarmıhtan kurtaran Prens babasını kollarının arasını alır babasına uyanmasını için dürter ama tepki yoktur, göz yaşlarına hakim olamayan Prens acılı bir şekilde bağırır o acı dolu bağırışı tüm saray dinlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Broken
FantasyBu hikaye günümüzün çok öncesinde geçiyor, bazı şeyler yeni keşfediliyor ve bazı hayatlar yeniden başlıyor. Hikayemiz Veliaht Prens Bernhard'ın gözünden 1472 yılında Sturgia krallığında geçiyor. Soğuk ve karamsar olan yıllarda kurtuluşu, aydınlığı v...