infaz

846 93 35
                                    

Dört bölüm yazıp hemen yayımladıım. Yavaştan kaçıyorum
▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️

Bu herif bana gece 3 demişti ama zaman geçmiyordu ki. Merkeze gidemiyordum çünkü herkesin bakışları üzerimdeydi en azından bugün gitmezsem sorun çıkaracaklarını düşünmüyordum.

Aslında gidebileceğim bir yer vardı ama şu anlık evde olmak daha mantıklı bir karar gibi göründü gözüme. Saçımı boyayabilirdim ama önce boya almaya çıkmam lazımdı.

Hızlıca indiğim merdivenlerin sonuna geldiğimde kapıdan giren yönetici yüzünden durmak zorunda kaldım. Bir şeyler geliyordu, hissediyordum.

"Berkin komiserim, sen çok çalışıyorsun. Bu yüzden pek görüştüğün kız yoktur, değil mi?"

Onu onaylarken olayın nereye doğru gittiğini anlayabiliyordum ama bozuntuya vermemek için yüzümdeki gülüşle dinlemeye devam ettim.

"Bizim kız da bayağı büyüdü, onunla görüşsen nasıl olur diyorum?"

"Biliyorsunuz bizim iş çok yoğun, kimseyle görüşecek zamanım yok."

Tekrardan konuşmaya başlayacağını anladığımda hızlıca son cümlelerimi ekledim.

"Şimdi acil bir ihbara gidiyorum, tutmayın beni."

Konuşmamı tamamlayıp hızlıca dışarı çıktığımda arkamdan bir şeyler söylediğini duyuyordum ama söyledikleri net değildi.

Aldığım boya ile bakışırken hata yapıp yapmadığım hakkında düşünüyordum. Buğday tenli biri olarak kırmızı almam ne kadar doğruydu? Ama olsun tamamen kurtulmak istiyordum, yenilenmek.

Aldığım duş sonrası hemen giyinip aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı kuruturken yanan bedenlerin aklıma gelmesiyle yine aynı düşüncelere daldım. E tabii, elinee kurutma makinesiyle durmak pek iyi fikir değilmiş. Kafa derimin yandığını hissederken hızlıca makineyi kapattım.

Karşımda duran siluete baktığımda, kesinlikle beğenmiştim. Aklıma gelen "kan" hariç.
Belki de olayların etkisinde fazla kalmıştım ve yoruluyordum, bu aptal düşünceleri yalnızca buna bağlamak mümkündü.

Yatağımda uzanırken ilk defa bu kadar uyumayı istediğimi fark ettim. Uyuyup uyanmamak istiyordum.

Çalan telefonla beraber uyandığımda gözlerimi açmadan telefona cevap verdim.

"Hm?"

"Uyuyor muydun? Vakit doldu."

Mekanik sesi duymak uykumu açmamı sağlamıştı.

"Evet, saat kaç ki?"

"4'e geliyor."

Sesi sinirli gibi gelmiyordu ama bu adama güvenemiyordum.

"Siktir. Bu kadar uzun süre uyuduğumu tahmin etmiyordum."

"Sorun değil, kendini toparlayıp çık. Seni bekliyoruz."

Bekliyoruz?

"Hemen çıkıyorum."

"Acele etme ve dikkatli sür. Bana canlı lazımsın."

"Üzerimi giyinip çıkacağım."

Cevap vermemesini umursamadan telefonu hoparlöre alarak üzerimdekilerden kurtuldum. Telefonu kapatma hatasını bir daha yapacağımı düşünmüyordum.

İskeleye vardığımda boş görünüyordu ama Asfer'in her an bir yerden çıkacağını düşünüyordum. Belimde hissettiğim kollarla beraber arkamı dönmeye çalışsam bile arkamdaki beden bunu engelleyerek beni denizin yakınına doğru ilerletmeye başladı.

Bankta her tarafı bağlanmış bir adam yatıyordu ve biz tam önündeydik. Bu adam Ali'ye fazla benziyordu.

Asfer'in konuşmasıyla ona doğru dönmek zorunda kaldım.

"İnfazı gerçekleştirmek ister misin?"

"Ne infazından bahsediyorsun?"

Bana cevap vermeden önümdeki bedeni dürtmeye başladı ama adam herhangi bir tepki vermiyordu.

"Sanırım ona biraz yüklenmişim. Ölü zaten. Ben sadece son noktayı sen koy istedim."

"Ne yapmamı bekliyorsun?"

"Onu denize atmanı. Şu kenara koyduğum taşlardan birini de ayağına bağlarsan daha iyi olur."

Dalga mı geçiyordu benimle?

"Dalga mı geçiyorsun? Birini neden denize atayım?"

"Şş, biri değil o. Ali Kurt onun adı. Senin hayatında önemli role sahipti."

"Bunu yapmak istemiyorum."

Sinirlendiğini hissedebiliyordum ama bana ne yaparsa yapsın bu adamı öldürmeyecektim.

"Berkin... sevgilim. Sana hatırlatmaktan çok yoruldum. İsteklerini umursamıyorum. Sadece yap."

"Yapmazsam? Beni mi öldüreceksin?"

Güldüğünü sallanan göğsünden görebiliyordum ama herhangi bir ses çıkartmamıştı, vay be.

"Garanti veremem, belki. Yine de senin yanında birçok kişi daha ölür. Bunu mu istiyorsun?"

Hızlıca başımı sallarken açıkta kalan kollarına bakıyordum. Beklediğim izi arıyordum ama şu anlık görebildiğim söylenemezdi.

"Tamam, yapacağım."

Dediği gibi kenara taş koymuştu, manyak herif. Halatı soracakken bankı işaret etmesiyle üzerindeki halatı elime aldım. Tamam, hiçbir şey yok gibi davran ve onun ayağına bağla. Hadi.

Ali'nin bedenini taşımam gerekiyordu ama taşla beraber ağırlaşmıştı. Zorlanıyordum. Yardımıma koşan Asfer ile sırıtmama engel olamadım, bir katille beraber eski arkadaşımın ölüsünü denize atmaya çalışıyordum. Deliriyor olmalıydım.

Ali'nin bedenini denize attıktan sonra orada durmaya devam ettim. Her an çıkabilirmiş ve sabah gelen tüm insanlar onu görecek gibi hissediyordum ama öyle olmayacağı da belli bir noktaydı.

"Sevindin mi?"

"Birinin ölümüne sevinmiyorum Asfer."

Yine aynı mekanik kıkırtıyı duyuyordum, ne çok gülüyordu bu.

"O adam hak ettiğini aldı, sayemizde artık bir masum. Her neyse. Hâlâ bana Asfer demen komiğime gidiyor."

"Ne dememi istersin?"

"Asfer iyi. Anlamını biliyor musun?"

Başımı olumsuz anlamda sallamamla konuşmasına devam etti:

"Soluk demek, benim uyarlamam ise hayalet."

Onu onaylayarak arkamdaki banka baktım, az önce orada yatan adamı denize atmıştık. Asfer ve ben.

"Fazla düşünme. Ayrıca saçların yakışmış."

Cümlesinin hemen ardından saçlarıma kondurduğu öpücükle beraber arkasını dönüp gitmeye başladı. Neden bütün bunlara izin veriyordum?

KÖR | b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin