Maddi dünyanın hırsında kendimizi kaybederken, zamanla insani kimliğimizden sıyrılır; kendimize hata yapma payı bile bırakmayız. Başarılar, sevinçler, galibiyetler ne kadar bizimse kaybedişler, üzüntüler, aksaklıklar, ağlayışlarda bir o kadar bizimdir. Bazen insan olduğumuzu unutur en kötüsü çevremizdekilerede unuttururuz. Altuğ Bey'in kollarını bana dolamasından bir kaç saniye sonra bende kollarımı ona doldım. Ağlamasının şaşkınlığını atamazken bir de sarılması...
Oysa ne kadar normal ne kadar insani bir durum..
Bugüne dek koyduğu duvarlar, yıkılmaz tavrı, sanki hiçbir şeye üzülemezmiş gibi davranması, unutturmuştu bize onun da fani olduğunu. Belki kendi de unutmuştu.Duyduklarım ve şu anki halini düşününce yıllardır bastırdığı duyguların patlamasını yaşadığını anlamak çok da güç değildi.
Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama bir müddet sonra uzaklaşıp durumuna baktım. Biraz daha toparlanmış görünüyordu. Koluna girip odadaki üçlü koltuğa oturttum.Sonra mutfağı arayıp bir su bir melisa çayı istedim. Çay ve su gelene kadar hiç konuşmadı. Ben de sesimi çıkarmadan biraz ilerisindeki tekli koltuklardan birine oturup gözlerimi yer döşemelerine diktim. Gözlerimi dikip bakmamak ve konuşmamak için zor tutuyordum kendimi. Ama rahatsız olmasını da istemiyorum.
Ben kendi içimde mücadele verirken kapının tıklatılmasıyla hızla ayağa kalkıp kapıdan aldım tepsiyi. Altuğ Bey'in böyle görünmek istemediğine emindim. İçimden cılız bir ses peki sen neden görüyorsun, burada olman ne kadar doğru? Diye bana seslensede yardıma ihtiyaç duyan birini doğrulara değişemezdim.
-"Biraz su için ferahlatır." bardağı alıp bir kaç yudum su içti ve önündeki sehpaya bıraktı.
Tepsideki çayı önüne koyup "Melisa çayı da rahatlatır." dedim. Sesim çekingendi. Ne diyeceğimi, ne tepki vereceğini bilmiyordum. Sinir bozulmuş gibi kahkaha atmaya başladı. Hırçın hareketlerle bardağı alıp bir kaç büyük yudumda bitirdi sıcak çayı."Gözlerime yorgun bir bakış atıp "Biraz yalnız kalabilir miyim?" dedi. Sesi ondan duymaya alışık olmadığım bir tonda biraz yumuşak biraz bezmiş gibiydi.
"T-tabi Altuğ Bey, bişeye ihtiyacınız olursa ben burdayım." deyip arkamı döndüm.
"Erva" seslemesiyle hızla önüme döndüm. Kal derse kalırdım. Tanrı şahidim istediği kadar kalırdım.
"Efendim" derin bir nefes alıp bu sıralar sıkça yaptığı gibi ondan duymayı beklemediğim sözleri sıralayıp yüzünü cama döndü.
-"Varlığın... Melisa çayından daha rahatlatıcıydı "
Ona iyi gelmek beni mutlu etmişti. O görmese de yüzümü tebessüm kaplamıştı. Bir şey demeden odadan çıktım.
***
Mesai bittikten sonra eşyalarımı toparlayıp hemen çıktım. Yalnız kalıp düşünmem gerekiyordu. Kendimi tartmam. Hatta ayarı bozulmuş bir teraziyi andıran kalbime bir nutuk çekmem gerekiyordu.Nazlı'nın uzun zamandır yaptığı imaları umursamamaya çalışsamda bugün olanlar, günlerdir bastırmaya çalıştığım iç sesim, hepsi hesap sorarcasına ayaklanmış çığlık çığlığa hesap soruyordu.
Bir Dünya olmuş kafamla evimden içeri girerken ayakabbabılarımı ve çantamı bir köşeye atıp yığılırcasına oturdum koltuğa.
Ne zaman çıkmaza girsem kendi kendime konuşur, çoğu zaman yalanlar söyler ve inanırım. İnanmak zorunda bırakırım kendimi. Bastıramadıklarımı da kağıda kaleme döker bir nebze olsun rahatlar, içimi dökerim.
Ama şimdi on beş dakikadır oturduğum koltukta kendimi teskin edecek gücüm yokken, ilk defa yazmak, anlatmak istemezken ne yapacağımı düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimde saklı
General Fictionİki insanın benliklerini bulma hikayesi. Her şey kibrinden önünü göremeyen patronumun, duvarlarını ve duvarlarımı yıkmasıyla başladı. Bunu nasıl mı yaptı? Sarılarak... Beni de kendini de tuz buz etti. ALINTI Sarılmak...Çoğunuz için bir eylem belk...