Dakikalar geçerken kafamda türlü türlü seneryolar kuruyordum. Beklemek işkenceye dönüşmeye başlamıştı ki kahkaha atmaya başladı. Sinirleri bozulmuş gibi gülüyordu
Ben kızacak, bağıracak hatta kovuldun deyip çıkıp gitmesini beklerken... O delirmiş gibi duruyordu.
Ne cesaretle bilmiyorum bir gafletle "iyi misiniz" dedim. Gülüşleri azalırken kafasını sallayarak sözsüz bir cevap verdi.
Bir süre sonra gülüşü durmuş. Nefeslerimiz yavaşlamıştı. Ben hala ayaktaydım. Bakışlarını üzerimde hissetsemde kaldıramıyordum kafamı. Sanki tek bir hareketimle sorgusu başlıyacaktı.
Bir tarafım O konuşmadan sen konuş derken diğer yanım sus ne söyleyeceksin diyordu. Bir de sesini nadir duyduğum umursamaz tarafım bırak inceldiği yerden kopsun diyordu.
"Aylardır aradığım, hatta ikna etmesi için görevlendirdiğim kişi yazarın bizzat kendisi."
"Altuğ Bey, ne diyeceğimi bilmiyorum." sakinleşmek için derin bir nefes çekip devam ettim.
"çok, çok ısrarcıydınız. Sizinle paylaşmak istedim fakat-"
"benden çekindin değil mi?"
"evet, sizinle konuşmak için odanıza geldiğim gün bana iki ay gibi kısa bir müddet verip başaramazsam kovmakla-" tehdit ettiniz diye içimden sürdürdüm cümlemi.
"tamamla cümleni, çekinme! Tehdit ettim.hep yaptığım şeyi yaptım. Zorbalık. "
Öfkelenmişti. Ama bu öfke bana değilde kendisine gibiydi. Bunun beni rahatlatması gerekirken kendine kızması üzdü beni.-"Bugün bana sordunya neden bu kitabı ısrarla bastırmak istiyorsun diye." - devam etmek zormuş gibi gözlerini sıkı sıkı kapattı.
-" Ben kitabı değil yazarı merak ediyordum. Onunla tanışıp ona cevabını merak ettiğim bir soruyu sormak istiyordum."
Ayağa kalkmış bana doğru gelirken, uzaklaşmak istedim. Bu odadan, Bu evden, Mümkünse dünyadan. Sesindeki o ton! Bana; iç dünyama giriyor, duvarlarımı yıkıyor gibi hissettirdi.
Önümde durduğunda uzaklaşmak istedim. Ama ayaklarıma beton dökülmüş gibiydi.
Uzanıp Ellerimi tuttu. Elleri soğuktu. Garip ama üşütmedi beni, aksine ısıtma isteği oluşturdu içimde.
-"Yıllarca güçlü olmak adına içimdeki her duygudan kaçtım. Şimdi otuz yaşında kendimi bulmak isterken sen beni nasıl satırlarına işledin?
Ben kendimi kaybetmişken sen beni nasıl buldun?Kafasını eğip anlını anlıma yasladı. Onun gözleri sımsıkı kapalıyken benim gözlerim açıktı. Onu izlediğimi anlamış gibi yavaşca araladı gür kirpiklerini. Koyu kahve gözleri dolu doluydu. Devam etti konuşmaya.
-"yoksa sende kendini mi bıraktın satırlara? Kaybolmuş ruhun mu var o satırlarda? Kendimi ararken seni mi buldum?
O sözlerini sıralarken kapattım gözlerimi. Bir damla! ihanet etti bana taştı pınarlarımdan.Bu kez yıktı duvarlarımı. Dağıttı beni. Çünkü ilk kez ben kendimi anlatmadım. Biri beni anladı.
-"Yoksa ben Erva, kendimde seni mi buldum? "
Susmuyordu lanet olasıca! Susmuyordu. Beni hiç dağıtmamış gibi konuşuyordu.
Gözlerimi aralayıp uzaklaştım. "yeter! Yeter Altuğ Bey o aptal kitaba bu kadar anlam yüklemeyin."
Az önce kıpırdayamazken şimdi yerimde duramıyordum. Odada bir sağa bir sola adımlıyordum. "ayrıca, kendimi açmadım ben o satırlara. İçimden geldi yazdım. O kadar anlam yüklemeyin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimde saklı
Fiction généraleİki insanın benliklerini bulma hikayesi. Her şey kibrinden önünü göremeyen patronumun, duvarlarını ve duvarlarımı yıkmasıyla başladı. Bunu nasıl mı yaptı? Sarılarak... Beni de kendini de tuz buz etti. ALINTI Sarılmak...Çoğunuz için bir eylem belk...