"Bu nedenle yapılan entübasyonlar zamanında ve oldukça iyi bir şekilde yapıldığı müddetçe hayat kurtarır."
Saatlerdir yazı yazdığı tahta baştan sona dolduktan sonra elindeki kalemi indirdi ve bize dönerek kürsüye yöneldi.
"Bugünkü ders bu kadar. Yarın entübasyon gerektiren hastalıkları yakından incelemenizi ve bunun hakkında iki sayfalık bir özet çıkarmanızı istiyorum." Kafasını toplamakla meşgul olduğu evrak çantasından kaldırması ile katlanan gıdısı kayboldu. "Fakülte başlayalı bir ay oldu. Bu nedenle ilk hazır bulunuşluk sınavınız yarın."
Evrak çantasını toplayıp çıkan profesör arkasında duruma küfür edenleri ve benim gibi toplananları bırakmıştı.
Toplantının yapıldığı günden bu yana yaklaşık bir ay geçmişti. Toplantıda Yunho'yu görmem ile kafa karışıklığı yaşamış ve akşam yurda gittikten sonra ona sormak istemiştim.
Fakat yine bornozluydu... Ve o gün Yunho'nun idol yetiştiren dans şirketlerinden birinde öğrenim gördüğünü, arada sırada nü mankenliği için güzel sanatlar fakültesine gittiğini öğrenmiştim.
Vücudu oldukça güzel olduğu için fakülte profesörleri de dahil özellikle kızları kendine vücudunun ihtişamı ile çekmiş ve kısa sürede isim yapmıştı. Benim yurda ilk geldiğim gün de nü mankenliği yaptığı bir gün olduğundan o halde olduğu açığa çıkmıştı.
Bir de fotoğrafçı meselesi vardı. Bir aydır bana verdiği konuşma ve not kağıdını günlüğümün arasında saklıyor ve arada sırada atladığım bir şey var mı diye açıp kontrol etme isteğiyle doluyordum. Ama yoktu. Her şey açık ve netti tek bir şey dışında.
Umarım tekrar karşılaştığımız gün zaman ve mekan algısını tamamen kaybettiğimiz bir gün olur.
Bir aydır kafa patlatmama rağmen bu sözün ne anlama geldiğini kestirememiştim ve tanımadığım bir adamın bana bu kadar yakın temasta bulunuyor oluşu rahatsız ediciydi.
Çeşitli ilaçların koktuğu uygulama sınıfının yanından geçer geçmez birkaç merdiven çıktım ve fakülte binasını terk ettim. Buraya yakın tek bir kafe vardı. Yurdun kapanış saatine kadar yarınki yazı üzerine çalışmalı sonra da gidip uyumalıydım.
Yürüme mesafesinde bulunan kafeye girer girmez klasik ses geldiğimi duyururcasına başımın üstünde yankılandı. Yeni çekildiği kendini belli eden taze kahve çekirdeklerinin kokusu ben girer girmez nahoş bir selam getirmişti.
Kapıdan içeri girerken kokuyu sonuna kadar içime çekmekten kendimi alamıyordum. Günün stresini oldukça iyi bir şekilde atmamda yardımcı oluyordu.
Duvar kenarından bir yer seçip gerekli olan malzemeleri çıkardım. Kafede bugün öğleyi geçtiği için tek tük insan vardı. Çalışan makine, dışardan gelen araba ve insan sesleri dışında oldukça huzurlu bir gündü.
"Siparişinizi alayım?"
Masadan yüzümü garsona sipariş vermek için çevirdiğim an o yüzü görmemle tüm anılar aklıma geldi.Sarı saçları arasından not defterine dokundurmuş halde beklettiği kalemden bakışlarını uzun süre ses gelmeyince çekti ve bana doğrulttu. O da benim gibi şaşkınlığa uğradığını belli eden bakışlarla bana bakıyordu.
Birbirimize bakışlarımız tuhaf sayılacak derecede uzadığı vakit bunu bozan ilk ben olmuştum. Uzayan kıvırcık saçlarım biraz olsun kulağımdaki kızarıklığı örtebildiği için minnettardım.
Buraya geldiğim ilk gün, günlerimi harcadığım notlarımı döktüğü kahve ile dakikalar içinde heba eden kişiydi bu. O günden beri kinliydim ve insanların adını sıkça hatırlayamayan ben, ismini bir köşeye not etmiştim. Jung Wooyoung.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Witness § Seongsang
Short StorySeul'e geldiğim ilk gün, tek hayalim dünyanın en iyi tıp fakültesini birincilikle bitirip cerrah olabilmekti. Ama oda arkadaşımı kapıda bornozlu karşımda dikiliyor olarak görünce her şeyin pek de iyiye gitmeyeceğini düşündüm