Bu bölümü Park Seonghwa'nın kaya gibi sert olan hazinesine ithaf ediyorum
Acıyan gözlerimi açmamakta ısrarcı bir tavırla yattığım yatakta yan döndüm. Rastgele attığım kolum yatak yerine sert bir şeye çarptığı vakit birkaç huzursuz mırıltı bırakmıştım odaya.
Gözlerimi çatık kaşlar eşliğinde açmam ise kısa sürede hissettiğim ılık nefesleri takip eden yumuşak şampuan kokusu sayesinde olmuştu.
Acıyan gözlerimi birkaç kez hızla kırpıştırarak açtığım vakit bir yüzle karşı karşıya kaldım. Kapalı göz kapaklarının ucundaki yeni ışıyan günün ışıkları yüzüne düşüp titreyen uzun kirpiklerinin gölgesini elmacık kemiklerine düşürürken uykusunda oldukça huzurlu görünüyordu. Daha uyku sersemi olduğum için yanan gözlerimi sakinleştirmek amacıyla kapatırken aramızdaki kalan milimleri ve bu nedenle aldığı her nefesin yüzüme çarpmasını umursamayarak kapattım. Yerimde biraz hareketlenip rastgele attığım kolumu daha da yerine sabitlerken elimin altındaki girintili çıkıntılı sert şeyin kalkıp inmeye başladığını hissetmiştim. Seonghwa bıraktığı mırıltı eşliğinde bana biraz daha yaklaşırken ben de kafamı yastıkta oynatmamla burunlarımız birbirine temas etmişti.
Huzurlu ve sıcak uykuma devam ederken ise aklımı dolduran ve çığlık çığlığa yataktan kendimi fırlatmaya sebep olacak düşünce dolduğu vakit ise geç kalmıştım.
Ben Seonghwa ile aynı yatakta sarmaş dolaş uyuyordum. Ve elim sıkı karın kaslarının üstünden aldığı her nefesi hissediyordu.
Gözlerimi kocaman açıp bozuntuya vermeden uyuyan Seonghwa'ya baktım. Yerimden doğrulup etrafıma baktığım vakit dün bana verdiği oda olduğunu görmüştüm. Seonghwa'nın odama girip yanıma kıvrılmasının verdiği sinirle onu uykusundan uyandırmak için üstündeki örtüyü hızla çektiğim vakit ise sadece iç çamaşırlı olduğunu görmemle örtüyü boğazına kadar örtüp bağırarak yataktan aşağı tekmelemiştim.
Seonghwa gürültüyle diğer taraftan yuvarlanarak düşerken nefes nefese ona bakmıştım. Dolandığı örtünün içinden acıyla dolu bir bağırma yükselirken yataktan kaptığım yastığın da yardımıyla döverken "sapıksın sen!" Diye bağırmaya başlamıştım.
Seonghwa sonunda dayanamayıp acı dolu bağırmaları kısa zamanda sinir dolu bağırmalara dönüşürken dolandığı örtüden tekmeleyerek çıkmış ve ayağa kalkmıştı. Ellerimi suratıma resmen yapıştırırcasına kapattığım vakit Seonghwa'nın bana elleri belinde nefes nefes öfkeden köpüren bir ifadeyle baktığına adım gibi emindim.
"Ne yapıyorsun sen? Uyandırma seremonisi falan mı bu?" Diye söylendiği vakit titredim. Daha yeni uykudan uyandığı için sesi kalın ve pürüzlü çıkıyordu.
"Sapıksın sen," diye ellerim arkasından söylendim. Seonghwa duyduğu şeye anlam veremezken anında "Ne? Ben mi?" Demişti sitemkâr şekilde.
"Odama girip çırılçıplak yanıma sokulan sensin! Ben değilim," derken kısa süreliğine sinirli şekilde Seonghwa'ya bakmak için ellerimi çeksem de sonradan gelen utanma hissiyle tekrar kapattım. Ellerimi hızlı çarpmanın hissiyle yanaklarımda küçük küçük iğne batığı hissi oluşurken sadece nefesi duyulan Seonghwa'yı bekliyordum. Bir şey demesini.
Ama o bir anda canı çıkıyor gibi kahkahalara boğulduğu vakit kaşlarımı çatıp alt taraflarına bakmamaya gayret ederek neye güldüğünü anlamak için dönmüştüm. Kahkahası sinir bozucu olduğu vakit kaptığım son yastığı olağanca gücümle ona fırlatmıştım. Gülerken fırlattığım yastığı kolayca tutmuştu. Sinir bozucuydu. Her şeyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Witness § Seongsang
NouvellesSeul'e geldiğim ilk gün, tek hayalim dünyanın en iyi tıp fakültesini birincilikle bitirip cerrah olabilmekti. Ama oda arkadaşımı kapıda bornozlu karşımda dikiliyor olarak görünce her şeyin pek de iyiye gitmeyeceğini düşündüm