creator

933 51 22
                                    




Gözlerimi yan koltuğumda oturan meslektaşımdan çektim ve yola baktım. Hava hafiften yağmurluydu ama yine de ılıktı.

İçimde tarif edilemez bir heyecan vardı. Çünkü hayalim, yıllardır başımı bir an bile  kaldırmadığım o projem gerçek oluyordu.

Sonunda insan bedeninden farksız bir robot geliştirebilmiştim. Tabi ki tek başıma yapmamıştım ama hiç alçak gönüllü olamayacağım, bu işe resmen yıllarımı vermiştim.

Robotun tüm yazılımlarını ve mekanizmalarını ben yapmıştım lakin dış görünüşünün ve vücut hatlarının tasarımı yan koltukta oturan meslektaşım Park Jimin'e aitti.

Onun da heyecan anlamında benden pek bir farkı yoktu ki sürekli dişlerini gıcırdatması dikkatimi yoldan ona çevirmemi sağlıyordu.

Ne zaman heyecanlansa bunu yapardı ve bundan nefret ettiğimi adı gibi de bilirdi.

"Jimin, yapmasana şunu." dediğimde gözlerini bana çevirdi ve sonunda gıcırdatmayı bıraktı.

"Bir şeyler yanlış giderse diye çok korkuyorum."

Derin bir nefes aldım. Endişelenmekte çok haklıydı çünkü bu bizim ilk büyük projemizdi. Kariyerimize ve teknolojiye yön verecek buluş bize aitti. Resmen bir insan yaratmıştık ve üstelik tanrı bile değildik.

"Her şey iyi olacak, güven bana."

Emin bir sesle konuştuğumda nefes verdi ve kafasını salladı.

Nihayet sunumu yapacağımız konferans salonuna geldiğimizde terlediği için avuçlarımı siyah pantolonuma sildim.

Derin bir nefes aldım ve Jimin'e  baktım. Güven verircesine baktıktan sonra sahneye adım attım.

İşte robotumuz ordaydı.

Bir melek kadar güzeldi ve bir insan kadar gerçeksiydi.

Hemen yanına yürüdüm ve 'başlat' düğmesine bastım.

Robot hemen doğruldu ve İngilizce konuşmaya başladı. Konferans global olduğu için en uygunu İngilizceydi fakat ayarlardan değiştirebiliyordunuz.

"Ladies and gentlemen, my name is Rosè Park. Nice to meet you."

**

Sunum harika geçmişti! Rosè'yi ilk kez böyle kendinden emin ve konuşkan görmüştüm. Normalde çok utangaç bir yapısı vardı. Sanırım Amerikalı Rosè böyle oluyordu.

Sunumda oy birliğiyle projenin kabul gördüğünü anladığımda mutluluktan kahkaha atmak istedim ama ciddi bir ortamda olduğumuz için bunu yapamadım.

Şu an acısını çıkartırcasına gülüyordum ve benimle birlikte Jimin de gülüyordu. Rosè'nin dış görünüşüne edilen iltifatları bir duysanız aklınız şaşardı. O gerçek insanlardan çok daha güzeldi ve bunu biz başarmıştık.

Rosè'ye ismini ben vermiştim. Melez büyükannemin ismi Rosèanne'di ve benim yeteneğimi ilk o fark etmişti.

Eminim şu an yukarılarda bir yerlerde benimle gurur duyuyordur ve yanındaki diğer ruhlara hava atıyordur.

Konferans salonunda sadece ben, Jimin ve Rosè kalmıştık. Artık onu kapatmam ve güzelce kutusuna yerleştirmem gerekiyordu.

Yanına yaklaştım ve ellerimi saçlarına uzattım.
Bir yandan saçlarını okşuyor bir yandan da onunla sohbet ediyordum.

"Bugün harikaydın kızım. İnsanlardan hiçbir farkın yok, Rosè. Sen çoğu insandan daha iyisin."

Utanarak başını eğdi ve teşekkür etti.
Jimin'in İngilizcesi pek iyi olmadığı için sinirli bir şekilde yürüdü ve Rosè'nin ayarını Koreceye ayarladı.

Rosè her ayar değiştiğinde yaptığı gibi yine konuştu.

"Bayanlar ve baylar, benim adım Park Chaeyoung."

Jimin güldü ve saçlarını karıştırdı. Ona Chaeyoung demeyi daha çok seviyordu. Benim aksime.

"Artık seni uyutmamız gerekecek, Chae." dediğinde onayladım ve yanlarına gittim.

Chaeyoung yavru kedi gibi bize bakarken ona hak verdim. Bugün yeterince iyi iş çıkartmıştı ve bir ödülü hak ediyordu.

"Ne dersin Jimin, sence de bugün biraz dolaşsak mı ? Üçümüz ? "

Dememle beraber Rosè'nin düşen suratı tekrar eski haline geldi ve hemen ayaklandı.

"Ben çoktan hazırım." deyip üzerinde isminin yazdığı robotlar için tasarlanmış tulumu çıkarttı.

Mini siyah bir şort ve ip askılı siyah bir üstle karşımızda kalakaldığında onu böyle götüremeyeceğimizi biliyorduk.

Üstümden siyah sweatimi çıkarttım ve onun üstüne geçirdim. Böylesi daha iyiydi.

Bana gülümsediğinde ben de gülümsedim ve ikimizin de koluna girerek yürümemizi sağladı.

Rosé ile artık arkadaş gibi olmuştuk. Gerçi ona belirli bir kişilik vereli daha 1 yıl dolmamıştı ama yine de ona alışmıştım.

Üçümüz konferans salonundan çıktık ve şakalaşarak yürürken o gecenin en başından beri bir hata olacağını bilmiyorduk.

O gece pişman olacağımızı da, aramızdan birinin ayrılacağını da bilmiyorduk.

O gece pişman olacağımızı da, aramızdan birinin ayrılacağını da bilmiyorduk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Jeon Jungkook'un sweatinin içinde kaybolmuş bir adet Park Rosè

love, rosè // rosèkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin