Gözlerimi başımdaki keskin bir ağrıyla açtığımda kendimi uyuyakaldığım masamda değil hemen yanındaki koltukta buldum. Buraya geldiğimi hatırlamıyordum, sanırım uyku sersemi bir halde uzanmıştım.Ama üstüme örtülen battaniyenin hiçbir açıklaması yoktu. Çünkü bu battaniye benim yatak odamdaydı ve oraya kadar gitmediğime adım gibi emindim. Yavaşça doğruldum ve etrafıma baktım. O esnada burnuma bir koku doldu.
Krep ve taze çilek kokusu.
Hemen ayağa kalktım ve mutfağa gittim.
Tabi ya! Rosé .
Onu aktif bıraktığımı unutmuştum. Şimdi bu güzel kokunun ve üstümdeki battaniyenin gizemi çözülmüştü.
Geldiğimi algıladığında arkasını döndü ve sevimlice gülümsedi.
"Günaydın." dediğinde ben de karşılık verdim.
"Krepler enfes kokuyor. Sanırım sana yüklediğim en iyi özelliğin bu olabilir." diyip masadaki taze çileklerden bir tanesini ağzıma attım. Çilekleri dün gece yol kenarında satan bir amcadan almıştık.
Söylememle beraber kıkırdadı ve beni onayladı.
O da sandalyesini çekti ve karşıma oturdu. Fakat onun önünde tabak ve çatal yoktu. Bu beni üzerken gözlerimi ona çevirdim. O ise merakla bana bakıyordu.
"Hadi, tatmayacak mısın ?" dediğinde kafamı salladım.
"Çok güzel olduğuna adım kadar eminim ama." dedim ve krepten bir parça kesip ağzıma attım.
Gerçekten mükemmeldi.
"Enfes." diye mırıldandığımda güldü ve ben yemek yerken sadece beni izledi.
Ona üzülüyordum. Biliyorum, o bir robottu üstelik çok insansı bir robottu ama yine de yemek yiyememesi, tat alamaması beni çok üzüyordu.
Kreplerimi bitirdiğimde masanın üzerindeki sigaramdan yakıp içime çektiğimde gözlerim Rose'ye kaydı. Dudaklarıma mı bakıyordu ?
Sigarayı bitirip söndürdükten sonra dudaklarımı yaladığımda gözlerini dudaklarımdan çekti. Ayağa kalktığında tek kaşım havaya kalkmış bir şekilde ona bakıyordum.
Yanıma doğru gelip sandalyesini dibime çektiğinde iyice meraklanmıştım.
"Beni öper misin, Kook ?" diye ciddi ciddi sorduğunda donakaldım.
"Lütfen, Kook. Bu hissi merak ediyorum." dedi ve narin parmaklarını dudaklarına götürdü. Gözlerim anında dudaklarına kayarken yutkundum.
Kafamı usulca salladığımda gözlerini kapattı ve derin bir nefes alıp verdi.
Onu öpmemem, duygusal bağ kurmamam gerektiğinin farkındaydım ama onu kıramıyordum. O benim için dünyadaki en önemli şeydi.
Burunlarımız birbirine değdiğinde daha fazla kendime engel olamadım ve kendime 'ne olacaksa olsun' dedikten sonra dudaklarımla dudaklarını kavuşturdum.
Yumuşacıklardı.
Yavaş yavaş öpmeye başladığımda ellerini enseme koydu ve oradaki saçlarımı okşadı.
Kısa bir süre öptükten sonra çekildim.
Gözleri yine dolu dolu olmuştu. Ve tüm gece araştırma yapmıştım, böyle bir şey hiçbir kitapta yazmıyordu. Rosé'nin hislerinin olması mümkün müydü ?
"Tanrının dudaklarının tadı çok güzel. Çilek ve sigaranın eşsiz aroması... " Kendi kendine mırıldandığında onu bir daha öptüm.
Bir şey demek için ağzını araladığında sözü kesildi. Çünkü telefonum çalıyordu.
Telefonun acı acı çalmasını bilir misiniz ? Tam olarak öyle çalıyordu ve ben kötü bir şey olduğunu telefonu elime aldığımda anlamıştım. Kaydetmediğim bir numaraydı.
"Alo ?" diye endişeyle sorduğumda tanımadığım bir kadın sesi konuşmaya başladı. Bir sürü bir şey söylemişti fakat ilk söylediği cümleden sonrasını algılayamamıştım.
"Arkadaşınız Jimin Park'ın ölüm haberini vermek için arıyorum. Burası *** Hastanesi. Başınız sağolsun. Daha fazla bilgi ve morg işlemleri için hastanemize-"
Telefonu kapattım ve Rosè'nin bağırışlarına aldırmadan 'kapat' tuşuna bastım ve evden ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love, rosè // rosèkook
Fanfictionname: Park Rosè age: 22 eye color: grey favorite color: baby pink created by: Jeon Jungkook warning (!) : this story is very painful