i want more berries and that summer feelin'

749 92 15
                                    

ben beş yıl boyunca çok da hafif sayılmayan bilgisayarımı sırtımda taşıdım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ben beş yıl boyunca çok da hafif sayılmayan bilgisayarımı sırtımda taşıdım. ben beş yıl boyunca sırtımda bilgisayarımla oradan oraya koşturdum, bazen kayboldum, kayboldukça da ağladım. ben beş yıl boyunca bilgisayarımı sırtımda taşıdım, belim çok ağrıdı, artık taşımıyorum ama hala varlığını hissediyorum sırtımda. 

bu hayatta yaşadığımız bazı şeyler de sırtımda taşıdığım bilgisayarıma benziyor, bu bazı şeyler seninle yıllarca yaşıyor ve günün birinde ardında bıraksan bile varlığını hala hissediyorsun. 

karpuz karşıma çıktığında üniversitede üçüncü sınıfa yeni başlamıştım, çantam daha da ağırlaşıyordu ama karpuza bakınca geçiyordu. kampüsün girişinde öylece yaralı bir halde yatan karpuz benim için hayatımda köşeyi dönmek gibiydi. karpuz ile tanışmak benim hayatımın dönüm noktasıydı, boş bir sokakta yürürken köşeyi dönmek ve kaybettiğin ilk aşkına çarpmak gibiydi. 

"şalter atmış, sigortaya bakmak aklınıza gelmemiş olmalı."

şimdi ben birkaç kez önünden geçtiğim kafede elektriklerin neden bir anda gitmiş olabileceğine bakıyorum, yuta bir köşede soğuk kahve içiyor bir yandan da ayaklarının dibine yatmış karpuzu seviyor. "haklısın," diyor kafenin sahibi. "elektrik bir anda gidince korktuk çünkü daha önce hiç olmamıştı, yuta da seni çağırmamızın iyi olacağını söyledi, mühendismişsin sanırım." 

başımı sallıyorum yalnızca, "başka bir sorun yok, merak etmeyin." diyorum karpuz'u çağırıyorum yanıma. "başka bir şey yoksa ben gideyim." kadın bir poşet uzatıyor bana teşekkür ediyor bir yandan da, poşete göz ucuyla bakıyorum. 

çilek dolu içi. 

"ödemeyi böyle yapsam daha iyi olur diye düşündüm," diyor gülerek ben de gülüyorum, mahallenin delisinin yarın yokmuşçasına çilek yediği ortaya çıkmış anlaşılan. teşekkür ediyorum ben de gerek yoktu demeden çünkü ben çileği çok severim. 

biz karpuz'la kafeden ayrılıyoruz yuta da peşimizden çıkıyor, "mühendis!" diyor duraksıyorum ben de. "adın ne?" 

"nanami," diyorum. "tanaka nanami." 

"yuta, ben de. nakamoto yuta." 

ben karpuz'u ilk gördüğümde bu köpek benim başıma bir iş açacak demiştim. sonra bir ay geçti, bu süre zarfında biz de birbirimize iyice alıştık, bir sabah karpuz yaralı bir halde kampüsün girişine yattı. sırtımdaki çanta iyice ağırlaştı, karpuz kucağımda sokaklarda koştum ağlayarak, sırtımdaki çanta beni aşağı çekti ama ben koştum, yardım bulana kadar koştum. 

ben karpuz'u ilk gördüğümde bu köpek benim başıma iş açacak dedim, karpuz beni hüngür hüngür ağlattı. karmakarışık olmuş tüylerinin altındaki dikiş izleri beni hüngür hüngür ağlattı. karpuz beni yanıltmadı, başıma iş açtı ama ben de dost kazanmış oldum, hayatımın sonuna kadar yanımdan ayırmayacağım bir dost. 

"niye takip ediyorsun bizi?" 

yuta gizlendiği arabanın arkasından çıkıyor öylece yüzüme bakıyor, siyah saçları birbirine girmiş. "iş mi açacaksın başıma?" diyorum öylece bakmaya devam ediyor. "saçlarımı siyaha boyattım," diyor omuz silkiyorum ben de, aradığım cevap bu değil çünkü. "howl'a benzemek için mi?" diyorum başlattığı oyunu devam ettiriyorum. başını sallıyor hevesle, birkaç hafta önce sahada gördüğüm ve sinirinden üstüme yürüyen adam şimdi o değilmiş gibi geliyor. 

"başıma iş açma yuta." diyorum. yuta anlamış gibi bir adım geri atıyor, karpuz ile ben de yürümeye devam ediyoruz. 

bir süre sonra yuta bizi takip etmeyi bırakıyor biz de yolumuzu değiştirip deniz kenarına gidiyoruz, ellerimin arasındaki çilek dolu poşet giderek ağırlaşıyor tıpkı sırtımdaki yük gibi. ördüğüm duvarlarıma bakıyorum deniz kenarına iyice yerleşirken. ben bu duvarları kolay örmedim, diye hatırlatıyorum kendime. 

bir fırtına kendini şirin göstermek için kendine howl diyor, diyorum. kanamam buna. fırtına fırtınadır. azı ya da çoğu yok, fırtına fırtınadır yıkar geçer. 

ama kendimi bir türlü söylediklerime inandıramıyorum.

yuta'nın nasıl bir karakter olduğuna henüz karar veremedim ama nanami aynı bana benziyor.
allah allah yav nie acb

watermelon sugar ¦ nakamoto yutaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin