Beklenmedik Seçim

1.2K 114 42
                                    

"Chung-Hee, aşağılık herif. Bir işi de düzgün yap"

Dae-Jung, birkaç adım ilerisindeki genç adama bağırdığında genç olan panikleyip diğerinin yanına koşmuştu.

"Hyung, yine ne oldu?"

"Ben sana sadece kadınlardan getir demedim mi? Kraliyete erkek yardımcı alındığı nerede görülmüş?!"

Dae-Jung, işaret parmağıyla at arabasının arkasına bindirilmiş olan çocuğu göstermişti. Sesinde hâlâ yoğun bir sinir vardı.

"Babası çok ısrar etti, hyung. Zaten kimse seçmeyecek onu. Götürüp geri getiririz, adamın hatrı kalmamış olur."

Genç olanın açıklaması bittikten sonra karşısındaki adam daha da sinirlenmişti. Ancak, kendileri için verilen zamanın çok az kaldığını fark ettiklerinde arkasındaki onlarca kadın- bir de genç bir çocuk vardı tabii- ile beraber arabayı kraliyetin fazlasıyla düzgün yollarına sürmüşlerdi.

•••

Krallığın bahçesi, her zamanki sakin haline zıt olarak kalabalıktı. Jeongguk, karşısında duran bugün için güzelce giydirilmiş neredeyse aynı yaşlardaki genç kadınlara bir bakış attıktan sonra kâhya Kim'e dönmüştü.

"Cidden bir seçim yapmak zorunda mıyım?"

"Bu çok eski bir gelenektir, ekselansları."

"Gelenek mi?"

Karşısında duran genç kâhyaya sorgulayıcı bakışlarını çevirmişti.

"Evet, efendim. Rivayete göre bundan bir asır önce de böyle bir gelenek mevcutmuş. Hatta yine rivayete göre prens, kendisine hizmet etmekle yükümlü köleye aşık olmuş."

"Aşık mı olmuş? Sonrasında ne olmuş peki?"

Taehyung, sanki çok normal bir şeyden bahsedermiş gibi surat ifadeseni bozmadan konuşmuştu.

"Halk, bir köleyle bir prensin birbirlerine aşık olmasını kabul etmemiş ve ikisi birlikte kasabanın ortasında yakılmışlar."

Kâhyanın son kelimesi Jeongguk'un aklında yankılanırken düşüncelerini bölen yine kâhya olmuştu. Hafifçe öksürmüş ve önlerinde duran kalabalığı işaret etmişti Taehyung. Jeongguk, derince nefes vererek kendisine umutlu gözlerle bakan kadınların önünde yürümeye başlamışken sarı bir kafa gözüne takılmıştı. Başlarda onun kısa saçlı bir kadın olduğunu düşünse de biraz daha inceledikten sonra öyle olmadığını anlamıştı. Üzerindeki eski kıyafetlere zıt olarak parlak sarı saçları, dolgun dudakları ve yanaklarına doğru pembeleşen teniyle küçük, tatlı bir çocuğu andırmıştı ona. Prens, öylece duruyorken Chung-Hee ve Dae-Jung, işlerini düzgünce yapmadıklarından dolayı az sonra güzelce azarlanacaklarını düşünüyorlardı. Ancak düşündükleri gibi olmamıştı.

"Onu seçiyorum. Bundan sonra benim yardımcım olacak."

Dae-Jung şaşkın ruh halinden kurtulduktan hemen sonra çocuğun yanına gidip kolunu dürtmüştü, ismini söylemesi için.

"Jimin, efendim. Park Jimin."

Jimin de en az yanındaki adam kadar şaşkındı. Kendisinin seçileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Saraya en iyi hizmetçiler, aşçılar, bahçıvanlar seçilirdi. Jimin, ailesinin tek çocuğuydu. Kendisi doğduğunda babası bir oğlu olacağı ve ona yardım edeceği için çok sevinmişti. Ancak Jimin büyümeye başladığında onun ağır işleri yapamayacağını, hatta bir ineği bile sağamayacağını düşünmüştü. Hâl böyle olunca elindeki her fırsatı değerlendirip ondan kurtulmaya çalışmıştı. Ve şimdi de Jimin buradaydı. Her şeyin farkında olduğunu belli eden kırgın ve öfkeli bakışlarıyla sarayın bahçesinde duruyordu. Az önce saraya kabul edilmiş olmak, artık burada yaşayacağını, burada yiyip içeceğini öğrenmek onu bir miktar mutlu etmiş, surat ifadesini yumuşatmıştı. Prensin bakışlarını bir süre daha üzerinde hissetse de Kâhya Kim yanına gelip ona bir şeyler anlatmaya başlayana kadar başını yerden kaldırmamıştı.

•••

"Ben de bu krallığın gelmiş geçmiş en iyi aşçısıyım."

Yoongi, başındaki beyaz aşçı külahını kendinden emin hareketlerle çıkarıp tekrardan takarken karşısında yeni kıyafetleriyle oturan Jimin'in kıkırdamasına neden olmuştu. Kâhya Kim ona Jeongguk'un odasının hemen yanındaki minik odayı-Jimin'in yaşadığı evden daha büyüktü- yerleşmesi için verirken, yeni kıyafetlerini giymesi gerektiğini söylerken ve yaklaşık on dakika önce büyük saray mutfağına girmemişken Jimin'in yüzü ifadesizdi. Karşılarındaki çocuğu gülümsetmeyi başaran Aşçı Min, kâhyaya bakıp zaferle gülümsemişti. Jimin geleli belki yarım saatten fazla olmuştu ancak hem kâhyanın hem de aşçının sevgisini kazanmayı başarmış sayılırdı.

"Yalan söylüyor, Jimin. Geçen hafta bal kabağı çorbasını yakmıştı."

"O teknik bir arızaydı Taehyung! Jeon Krallığı benim kadar iyi bir aşçıyı başka yerde bulamaz."

Yoongi, elindeki büyük kaşıkla Taehyung'u sesini yükselterek yanıtladıktan sonra kendini beğenmiş bir şekilde konuşmaya devam etmişti. Jimin ise hâlâ gülmeye devam ediyordu.

•••

"Jimin nerede?"

Prensin saray mutfağına girmesi pek beklenmeyen ve yaşanmayan bir olaydı. Kâhya Kim yayıldığı yerden hızlıca kalkıp az önce aşırdığı tatlının bulaştığı ağzını koluna silmişti. Aşçı Min ise dakikalar öncesindeki konuşmaların duyulmasından endişeleniyordu. Kraliyet üyelerinden hiçbiri zorunda kalmadıkça ve olağandışı bir olay olmadıkça mutfağa girmez, yardımcılarını yanlarına çağırırlardı. Prensin beklenmedik davranışı üzerine sorduğu soruya camın yanında oturan çocuğu göstererek cevap vermişlerdi.

"Buyrun efendim, buradayım."

"Gözümün önünden ayrılma. Bir mecburiyetin olduğunda da haber verirsin."

Prensin gözleri oturduğu sandalyeden kendisini görünce kalkan çocuğu bulduğunda açık mavi tulum ve beyaz hizmetçi gömleğinin onu tatlı gösterdiğini düşünmekten alıkoyamamıştı. Jimin sessizce özür dilerken Jeongguk ona bakmayı sürdürmüştü. Geldiği yöne dönerken arkasındaki çocuğa emirler vermeye devam ediyordu.

"Beni takip et. Yapman gereken çok şey var."

•••

Jimin fazlasıyla yorulduğunu hissediyordu. Prens onu odasına götürmüş, bütün çarşaflarını ve kirli kıyafetlerini, hatta temizleri bile, çamaşır odasına taşımasını istemişti. Elindeki yeni çarşaflarla ve ütülü kıyafetlerle prensin odasına gitmeye çalışan Jimin, ihtişamlı büyük sarayda bir süre kaybolmuştu. Hizmetçilerden biri sayesinde tekrar prensin odasına geldiğinde bir güzel azar yemişti. Jeongguk'un kendisini izliyor olması Jimin'i tedirgin ve rahatsız hissettirmişti. Nihayet genç prens odasından kılıç dersi için gittiğinde, Jimin rahat bir nefes almış ve bütün odayı elinden geldiğince toplamaya çalışmıştı. Sabah babasıyla birlikte yaşadığı o küçük evdeyken şimdi bir sarayda yaşayacak olması, onca kadına rağmen prensin kendisini seçmesi ve hayatındaki bunun gibi büyük değişiklikler bir gün içinde yaşanmış olduğundan küçük bedenine fazlasıyla ağır gelmişti. Az önce düzelttiği yatak da fazlasıyla yumuşak ve rahattı. Hem prensin gelmesine de çok vardı. Jimin kendi kendine kapanan gözlerine engel olamamış, prensin yatağının üstünde uyuyakalmıştı.

Abyssos • JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin