Sinan gözlerini kuşların ve denizin sesine açmamıştı ilk defa. Tavana doğru bakarken vücudunun aksine hiç hissetmediği kadar rahat hissetmişti. Gerçekten Osman ile zaman geçirmek ruhuna tedavi gibi geliyordu. Kafasını yana çevirdiği an Osman'ın uyuduğunu görmek sandığından daha da mutlu etmişti onu. Galiba ilk defa gerçek bir arkadaş kazanmıştı. Şimdiye kadar hiç kimseyle böyle yakın değildi.
Osman'ın arkadaşlığını kaybetmek istemiyordu. Ona gerçekten bağlandığını düşünürken bunun iyi veya kötü olup olmadığını düşünüyordu. Tek bildiği şimdiye kadar insanlardan uzak durmasının sebebi tam da buydu: Birine bağlanmamak, ki o insan seni terk ettiğinde üzülemesin diye. Lakin, Sinan en sevdiği kişiler tarafından hep terk edildi bugüne kadar.
Yavaşça ayağa kalktığında her yerinin tutulduğunu fark etse de gülümsemeden edemedi. Osman uykusunda bile, "Abi, bir kilo fındık versene..." diye mırıldanmıştı. Eller sevdiğinden bahsederdi, Osman ise fındıktan.
"Osman, kalk. Okula geç kalıyoruz." Sinan Osman'ın kollarından tutarak sallamaya başladı. Osman'da tek bir kımrama dahi yoktu.
"Ne biçim derin uyumadır bu..." diye kendi kendine söylendi Sinan. Bir kaç dakika daha seslenip sallamaya çalıştıktan sonra en sonunda çareyi bir bardak su ile buldu.
Suyu yüzüne döktüğü gibi Osman birden doğrularak nefes nefese kalmıştı. Elini yüzüne değdirerek hala uykudaymış gibi Sinan'a bakıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, "Rüyada mıyım?" diye fısıldadı.
Sinan gülüp dün tekli koltuğa çıkarttığı tişörtü fırlattı yüzüne. "Gerçek olamayacak kadar iyi miyim ben ya?" diye sordu Sinan, ciddi değildi.
Osman bunu duymamış olmalıydı ki kafası karışık bir şekilde üstündeki tanımadığı tişörte bakıyordu, ardından Sinan'a bakınca çekingen bir şekilde gülümsedi. "Dün uyuya kaldım, değil mi? Teşekkür ederim ilgilendiğin için."
Aniden üstündeki tişörtü çıkartıp kendi tişörtünü giyince Sinan bakışını çıplak teninde gezdiremeden edemedi. Dün giydireceğim diye uğraşırken bakmaya fırsatı kalmamıştı. Yüzünün kızardığını hissedince boğazını temizleyerek bakışlarını yere çevirdi. Bu garip duyguları hiç anlayamıyordu.
"Vapur'a bineceğiz daha, acele edelim." dediğinde Osman, Sinan'a bir kaç fındık verip evden çıktılar.
Beraber vapura binip yan yana oturduklarında Osman telefonunu ve kulaklıklarını çıkartarak, bir tarafını Sinan'a uzattı. Birlikte müzik dinleyerek hem denizi seyredip, hem arada sırada birbirlerine bakıyorlardı.
O an, ikiside aynı şeyi geçirmişti içlerinden: Keşke bu an hiç bitmese.
🌰
Okul girişinde Işık Sinan'ı bekleyip onu görünce yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Sinan gerildiğini belli etmemeye çalışıp Osman'a döndü, ne diyeceğini düşünürken Osman omzuna dokunarak hafif öne itti onu.
"Sen git, ben arkandan gelirim."Daha fazla beklemeden okul güvenliğine giderken Osman'ın sırtına bakamadan edemedi Sinan. Onunla birlikte sınıfa yürümek istiyordu ama aynı zamanda Işık'a büyük bir haksızlık ettiğini biliyordu. Onunla en kısa zamanda konuşmalıydı. Gözlerini ovuşturarak kızın yanına ilerlemeye başladı.
"Bilmem gereken birşey var mı?" Osman soruyu sorduğunda ağzına bir fındık atıp güvenliğe yöneldi.
Güvenlik kafasıyla kız arkadaşlarıyla sohbet eden esmer bir kıza işaret etti. "Sanırım sana bir aşk mektubu yazdı, herkes sizi konuşuyor. Eylül diye bir kız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benimle kayboldun | sinman
Teen Fiction"durup baktın göz ucuyla, başka biri vardı yanında sakin kalamazdım benim olacağını bilmesem"