"selam osman ♡ bugün seni okul çıkışında, bahçede en büyük ağacın önünde bekliyor olacağım. daha fazla susmak istemiyorum, aşkına yeterince susamışım zaten. lütfen gel.
- eylül"Osman mektuba boş boş baktığında alnına vurmamak için kendini zor tutuyordu. Son dersin sonsuza kadar sürmesini diledi ilk defa.
Ama dünya o kadar kolay değildi. Zil çaldığında herkes teker teker sınıftan ayrılırken Osman oturduğu yerde kalmıştı. Ne olursa olsun kızın teklif ettiği yere gitmek zorundaydı. Gitmeyip onu orda boşuna bekletmek reddetmekten daha acı olurdu.
Kerem ve Eda gitmeden önce çocuk gibi ona karşı kıkırdayıp birşeyler söyleyip gittiler. En son Sinan ve Işık duruyordu önünde.
Işık her zamanki gibi masum gülüşünü attığında istemsizce Osman'da gülümsedi.
"Dediğim gibi bir şans ver istersen. Romantik birine benziyor."
Osman mektuptaki yazılan boş cümleleri hatırlayıp alayla güldü. "Ya, ne demezsin."
Işık anlamamış bir şekilde kaşlarını çattı ama Osman'ın gözleri sessizce duran Sinan'a kaydı.
Sinan ise herkesi çözüp Osman'ı çözemediğinden kendine kızıyordu. Bir bakışta insanın tüm hayatını bile anlardı oysa ki ama Osman çözemediği bir bilmece gibiydi.
Işık boğazını temizleyip kollarını Sinan'ın kollarıyla birleştirdi. "Biz gidelim o zaman, yarın anlatırsın."
Osman onaylarcasına kafasını sallayıp arkalarından bakakaldı. Sinan zorla çekiliyor gibi gözüküyordu, pek gitmek istiyormuş gibi bir niyeti yoktu sanki. Son kez arkasına dönüp Osman'a baktı ama Işık kapıyı kapattığında bakış alanından kayboldu.
Osman, Sinan'ın bu tuhaf hallerine anlam veremiyordu. Demin bahçede söylediği geldi aklına ve istemsizce sırıtmaya başladı. Yine karnındaki kelebekler onu dinlemeden kanatlarını çırpmaya başlamıştı.
🌰
Osman ağaca yaklaştığında bu mesafeden bile kızın titreyen bedenini fark etmişti. Şimdiden başlamıştı içine sığmayan pişmanlık duygusu. Keşke diğer erkekler gibi umursamayan şerefsizin teki olsaydı da bunları yaşamasaydı.
Eylül kahverengi uzun saçlarını kulakların arkasına atıp Osman'a saniyelik bakış attı ve tekrar boynunu eğdi. Kızarmış yanaklarına ellerini koyup güldü. "Çok heyecanlanma dedim sabahtan beri kendi kendime, ama olmuyor..."
Osman sıkıntıyla burnundan nefes aldı, kız itirafına başlamadan cevabını vermek istiyordu. "Üzgünüm, ben..."
"Bir dinleseydin?" diye lafını kesti kız, gözleri şimdiden dolmaya başlamıştı bile. Osman çaresiz bir şekilde kafasını salladı.
"Bugüne kadar hiç biriyle çıkmadığını biliyorum. Bu yüzden bir şansımı deneyim dedim, gerçeği söylemek gerekirse kabul etmeyeceğini tahmin etmiştim. Sonradan hiç denemedim diye pişman olmak istemedim." Derin nefes aldı, sonra devam etti.
"Osman, ne zaman markete gitsem fındıkları görürdüm ve aklıma direkt sen gelirdin. Sonra evde düşüncelerimde olurdun, sonra rüyalarıma girerdin. Bir baktım ki seni düşünmek günlik rutinim olmuş. Ben daha önce hiç bu kadar aşık olmamıştım, tek taraflı aşkın ne olacağını öğrenmek hiç istemiyordum ama elinde olmadığını biliyorum. Sadece birşey sormak istiyorum."
Osman kızın beklentili bakışlarına karşı sessiz kaldı. "Neden... Yani herkes biriyle sevgili oluyor ve sana benden önce itiraf eden kızların olduğunun da farkındayım. Neden hiç biriyle sevgili olmadın? Sevdiğin biri mi var?"
Osman'ın aklına hemen göz altları kararmış, hayattan bezmiş, her sıkıldığında alköl içen, severek felsefe yapan, aklına yerleşmiş kara gözlü, siyah saçlı oğlan geldi. Evet, sevdiği vardı ama onunkisi de imkansızdı.
"Evet."
Kız biliyormuş gibi gülümsedi, ellerini arkaya bağlayarak yerinde sallandı. "O kimse çok şanslı. Beni kırmayıp dinlediğin için teşekkür ederim. Üstümden bir yük kalktı."
Osman diliyordu ki onun da yükü en kısa zamanda kalkardı.
🌰
Osman eve varır varmaz kendini yatağa atarak bulutları seyrederken telefonu çaldı.
Ekranda Sinan'ın ismini görünce heyecanlanarak oturdu. Bir kaç derin nefes alarak parmağını ekrana kaydırdı.
"Ben dayanamadım ya, bana şimdi anlat."
Osman gülümsedi, "Sanada alo, Sinancığım."
Sinan'ın uzaktan gülüşünü duyunca gözlerini kapatarak elini kalbine koydu. Çok seviyordu.
"Laf geçiştirme istersen. Hadi anlat."
"Sana niye hesap vermek zorundayım?"
Sinan bir kaç saniye sessiz kaldığında ne diyebileceğini tarttı. "Çünkü yakın arkadaşız?"
Arkadaşlığın batsın, diye düşündü Osman. Sonra tövbe etti, arkadaşlığına bile kurban olurdu.
"Merak etme, geri çevirdim. Yani hala bekarım, beni gelip isteyebilirsin."
Sinan derin bir nefes verme isteğini elinden geldiğince tuttu. O kadar rahatlamıştı ki. Yine bu karışık duygularına anlam veremiyordu. "Kahveme tuz koyma yalnız."
Bu konuşmanın nereye gideceğini anlamamıştı Osman. Flört mü ediyorlardı şuan? İçinden ne kadar sevinse de, aklının ucunda Işık'ın ismi hiç gitmiyordu. Ona bunu yapamazlardı. O yüzden cevap vermedi.
Evrende bunu göstermek istercesine Sinan'ın kapısı çaldı. Bugün Işık ile ders çalışacaklarını unutup gitmişti aşk itirafı olayından sonra. Telefonu ne kadar kapatmak istemese de, gitmeliydi.
"Işık geldi, ben kapatıyorum. Öptüm."
Osman kalbine giren sancıdan nefret etti, öpsene demek istiyordu. Aksini yaptı, telefonu öylece kapattı.
🌰
Ertesi gün okulun kantininde baş başa yemek yiyen Sinan ve Işık'ı gördüğünde Osman, daha önce deliler gibi bastırmak istediği kıskançlık hissine kapılmıştı. Bugüne kadar kıskanmamak için elinden geleni yapmıştı, ikiside onun arkadaşıydı, ikisinin mutluluğu ile o da mutluydu.
Ama bir zaman sonra kendini kandırdığının farkındaydı. Kaç kere Işık'ın yerinde ben olsaydım keşke düşünceleri vardı, ayrılsalar, beni seçse. İğrenç hissediyordu kendini. Bencil, sadece kendi mutluluğunu düşünüyormuş gibi. Oysa ki farkındaydı, Osman'ın tek taraflı aşkı imkansızdı. Sinan asla ona ait olmayacaktı.
O zaman neden her gün yeni bir umutla başlıyordu güne? Neden içindeki bu umudu koparıp atamıyordu? İnsanlar neden vazgeçmeyi beceremiyordu?
"Abi, abi. Sıra sende, Osman abi." Yanında duran kıvırcık saçlı gözlüklü oğlan, okul güvenliği gibi ona herşeyi anlatıyor ve ona sadık davranıyordu. Teşekkür edip tam yemeğini söyleyecekken, arkadan biri gelip sertçe omuzundan tutup bedenini çevirdi.
"Ulan gerizekalı, senin yüzünden burda on dakikadır boş boş dikiliyoruz, hızlı ol insanın sinirini bozma."
Osman'ın gergin ve üzüntülü haline bu öğrenci tuz biber olmuş, iki dakikada ortalık savaş alanına dönmüştü. Birden bire kantinin ortasında yemekler uçuşurken, Osman o oğlandan tüm acısını çıkartarak dövüyordu.
Onu döverken bile onca ses arasında Sinan'ın ismini haykırışını duymuştu.
Ve yumruklarını daha sert atarak, gözü kararmış bir şekilde dur bilmeden dövmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benimle kayboldun | sinman
Jugendliteratur"durup baktın göz ucuyla, başka biri vardı yanında sakin kalamazdım benim olacağını bilmesem"