Jeongguk en fazla bir dakika içinde kuruyan dudaklarını sonu gelmezmiş gibi bir kez daha ıslattı ve oradan oraya topu yakalamak için koşuşturan Taehyung'u izlemeye devam etti. Ondan çok fena etkileniyordu. Üstelik üzerindeki kırmızı formasıyla Jeongguk'a hiç yardımcı olmuyordu. Uzun bacaklarını örtmeyen kısa şortu ve kaslı kollarını gizlemeyen kolsuz tişörtü Jeongguk'un oturduğu yerde terlemesine, kasıklarına doğru bir nehir gibi akan ateşin daha da katlanılmaz bir hâle gelmesine neden oluyordu. Yanındaki arkadaşı Jimin de bunun farkındaydı. Yüzündeki o iğrenmiş ifadesiyle Jeongguk'u izliyor, utanmasa şuracıkta boşalacağını söyleyerek onunla alay ediyordu.
"Ona olan hislerim bir anda gökten inmiş gibi- inanamıyorum buna, nasıl bu kadar yoğun olabilir? Bayılacak gibi hissediyorum," Gözleri sözlerini destekler gibi bayık bakıyordu.
"Beynine kan gitmiyor çünkü," Jimin homurdandı ve bir dakika önce yaptığı gibi yeniden kapıya baktı. Hoseok bir öğretmeniyle konuşacağını söyleyerek ortadan kaybolmuştu ve bir daha da ondan haber alamamıştı. Mesajlarını bile görmüyordu, bundan hoşlanmamıştı. Huzursuz hissediyordu ve bu şekilde Jeongguk ile tam anlamıyla uğraşamadığı için sinirleniyordu. Oysa maçı izlemeye başladıklarından beri Jeongguk şekilden şekle giriyordu ve bunun Jimin'i eğlendirmesi gerekiyordu. Hoseok, diye geçirdi içinden. Neredesin amına koduğumun amsızı?
"Eros okunu mu attı yoksa farkında olmadan aşk iksiri falan mı içtim bilmiyorum ama yemin ederim ki kalbim onu gördüğünde öyle atıyor ki, patlayacak falan sanıyorum- ben çok kötüyüm, şuna bak, nasıl da zıplıyor keşke kucağımda da böyle zıplasa,"
"Bunu ona sormamı ister misin? Pek iyi bir dönüt alacağını sanmam ama..." Jeongguk ona bakmadan sert bir şekilde vurup maçı izlemeye devam etti, Jimin ise aldığı darbeyle Jeongguk'a sayısız küfür yağdırdı, ta ki Jeongguk yüzüne gelmekte olan topu refleksi sayesinde tutana kadar.
"Hassiktir lan çok yakındı," Jimin kocaman gözleriyle yüzüne yakın topa bakmış, sonra da şaşkınlıkla Jeongguk'a dönmüştü. "Hayatımı kurtardın resmen, oha seviyormuşsun sen beni,"
Jeongguk onu dinlemiyordu. Voleybol takımının gözleri üzerindeydi, gerilmiş hissediyordu.
"Göndersene topu," Tanımadığı biri kendine bağırdığında irkilmiş gibi başını salladı, çok da hafif sayılmayacak bir smaçla topu seslenen kişiye doğru attı. Yeniden yerine oturacakken "Sen," dedi beden eğitimi öğretmeni. Kendisine bakıyor, eliyle gelmesini işaret ediyordu.
"Ben mi?" dedi emin olamayarak.
"Evet, oyuncu eksiği var, olmuyor böyle, gel bakayım buraya,"
"Hocam, o ne anlar oynamaktan ya? Biz idare ediyoruz işte," Taehyung söylemişti bunu. Jeongguk'un gelmesine şiddetle karşı çıkıyordu.
"İdare ediyormuş, meh," dedi hoca onu takmayarak. "Yerlerde sürünüyorsunuz oğlum, bana sağlam lazımsınız," Sonra Jeongguk'un hâlâ öylece dikildiğini görünce kaşlarını çatıp "Gelsene lan," dedi.
Jeongguk başını salladı hemen. O an önünden geçtiği Jimin'in kalçasına şaplak atması bile umrumda olmadı, başka zaman olsa omzuna alır, iki misliyle karşılık verirdi.
Sahaya indiğinde hoca omzunu sıkmış "Kaçıncı sınıfsın sen bakayım?" demişti.
"Hocam tanımıyor musunuz siz onu? Her hafta mutlaka müdürün odasını ziyaret ediyor ya," Jeongguk konuşan kişiye baktı. Kendisini alayla süzüyordu. Dilini yanağına vurdu. "Bu hafta neden ziyaret edeceğimi buldum galiba," dedi çocuktan gözlerini çekmeyerek. "Çıkışta bir görüşelim mi seninle?"