Jeongguk, koridorları arkasında bırakırken çok bir şey düşünmüyordu. Vücudunu tepeden tırnağa istila etmiş endişe ve korku buna engel oluyordu. Onun bir sporcu olduğunu, daha önce böyle bir darbeyi, hatta daha kötüsünü yaşadığını tahmin edebiliyordu. İşin komik tarafı birbirlerine basit bir toptan daha çok zarar verdikleri su götürmez bir gerçekti ama belli bir noktadan sonra değişim yaşanmıştı. Artık birbirlerine sahiplerdi. Bu değişim birkaç hafta öncesine kıyasla çok büyüktü, haliye sarsıntılar da bir o kadar şiddetliydi.
Maç sırasında Taehyung karın boşluğuna sert bir top yemişti ve Jeongguk kendi karın boşluğunda rahatsız edici bir sancı hissetmişti. Üstelik Taehyung'un değişen yüz ifadesi hiç de iyi görünmüyordu. Darbenin etkisiyle iki adım kadar gerilemiş ve hemen yanındaki Yoongi'ye tutunmuştu. Sıktığı dişleri, boynunda şişen damarları ve nefes alma ihtiyacıyla şişirmeye çalıştığı göğsü yüzünden herkes de bir panik hali oluşmuştu. Jeongguk tribünlerden atlayıp yanına ulaşmak istemişti fakat onu durduran şey Taehyung'un saniyeler içinde sahadan arkadaşlarının yardımıyla ayrılması olmuştu.
Ne Jimin'e ne de Hoseok'a bir şey söylemeden salondan ayrılıp peşinden gitmişti. Mantıklı gelmiyordu. Bir topun, ne kadar sert gelirse gelsin, Taehyung gibi daha fazlasnı görmüş birinde böyle bir etki bırakması elbette mantıklı değildi ve bu düşünce olabilirmiş gibi daha da boğmuştu Jeongguk'u. Sanki aklından geçen şeyler bir zincir gibi birbirlerine kenetleniyorlar ve ciğerlerini sarıp sıkıştırıyorlardı.
Koridorun diğer ucundan kendisine doğru yürüyen iki bedeni görünce istemsizce "Taehyung," dedi. "O nerede?"
"Yalnız kalmak istediğini söyledi." Yoongi söylemişti bunu. "Yanına gitmesen daha iyi olur."
"Sana fikrini sormadım." dedi gözlerini Yoongi'nin gözleriyle buluştururken. Kaşları çatılmıştı. "Nerede olduğunu sordum."
"Ben de sana yanına gitmesen daha iyi olur, dedim. Bu yeterli bir cevap değil mi?" Yoongi'nin de kaşları çatılmıştı ama ses tonu gayet sakin çıkıyordu. Çenesiyle Jeongguk'un geldiği yolu gösterdi. "Salona geri dön Jeon."
"Baksana, seninle burada tartışacağıma sevgilimi bulabilirim." Jeongguk kelimelere bastırarak söyledi ve Yoongi'yi itekleyerek yanından hızlı adımlarla geçip gitti.
"Soyunma odasında," Duyduğu sözler revire doğru giden ayaklarını durdurmuştu. Omzunun üstünden Jin'e baktı. "Karşılaşacağın şeyler için kendini hazırla Jeongguk."
Jin bir elini Yoongi'nin omzuna koydu ve maça geri dönmeleri gerektiği için salonun olduğu yere doğru yürümeye başladı. Arkasında daha gerilmiş ve meraklı bir Jeongguk bıraktığını biliyordu.
Jeongguk merdivenlerden çıkmak yerine yönünü değiştirip koridorun sonuna doğru koşmaya başladı, uzun bacakları sayesinde dört saniye içinde soyunma odasının önüne ulaşmıştı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde önce Taehyung'u göremedi. Dolapların arasında dolaşmaya başladığında ise onu bulmuştu. Sırtı kendisine dönüktü ve elleri önünde durduğu dolabın içini karıştırıyordu.
Jeongguk arkasına geçip kollarını çok hafif bir temasla karnına sardığında Taehyung'un elleri hareket etmeyi kesti. Dudağını terli boynuna bastırmadan önce "Çok mu acıdı?" diye sordu, kısık bir sesle. Sonra aynı noktaya bir öpücük daha bıraktı.
Taehyung'un sessiz kalacağını düşündüğü o sıralarda "Biraz." cevabını aldı. Taehyung kolları arasında dönüp Jeongguk ile buluşturdu gözlerini. "İyiyim ama. Şimdi bir sıkıntı yok."
"Çocuk mu kandırıyorsun?" Jeongguk kaşlarını çattı ve bir elini Taehyung'un çenesine çıkarttı. "Sence inandım mı?"
Taehyung beceriksiz bir şekilde gülümseyip tek gözünü kıstı. "İnanmalısın. Canım acımıyor." Sonra Jeongguk'un çenesindeki elini tutup indirdi. "Duş alacağım, salona geri dön. İşim bitince seni ararım."