Jeongguk lavabodan çıkarken ıslak ellerini ensesine atıp rahatlamış bir nefes verdi. Ne kadar umursamasa da sınıftakilerle uğraşmak yorucuydu. Çocuksu çocuksu hareketler, laf atmalar... Oysa Jeongguk'un yeni bir şeyini öğrenmemişlerdi. Seolhyun kaltağı... Sırf foyasını ortaya çıkarttı diye kendisi yapamasa da bir şekilde canını sıkmayı başarıyordu.
Sınıfa dönmek için merdivenden inecekken gözleri koridorun sonunda hararetli bir şekilde konuşan Taehyung ve biyoloji öğretmenine takıldı. Kaşları merakla havalandı, kendisini fark etmeleri biraz zor olduğu için ağır adımlarla onlara doğru yürümeye başladı. Biyoloji öğretmeni iki gün önce tüm okulu konferans salonuna toplayan ve tamamen saçmalıktan ibaret olan 'homoseksüellik hastalıktır' başkıklı konuşmayı yapan kişiydi. O adamdan hiç hoşlanmıyordu ve ne kadar Taehyung ile araları bozuk olsa da -sanki hiç iyi olmuş gibi- o ikisini yan yana görmek rahatsız etmişti.
Yaklaştıkça Taehyung'un "Lütfen," dediğini duydu. "Lütfen." Sonrasında öğretmenin havaya kaldırdığı telefonu almak için uğraştı fakat öğretmen telefonu onun alamayacağından emin oldu.
"Bunun için para alıyorum ben, neden durayım ki?" İğrenç bir şekilde güldüğünde Taehyung'un yumruklarını sıktığını gördü. Aralarında dönen muhabbeti anlamamıştı.
"Çünkü fotoğraflar yanlış anlaşılmaya müsait, beni dinlemeyecektir- hocam," dedi, sanki son kez şansını deneyecekmiş gibi. "Nasıl biri olduğunu bilmiyorsunuz... İstediğiniz parayı ben veririm, sadece artık yapmayın."
"Bay Kim'e ihanet etmek aptallık olur." Öğretmen bir elini Taehyung'un omzuna koydu ve boynuna doğru bir yol izledi. "İlkinde durmalıydın, Taehyung, babandan o çocuk yüzünden dayak yediğinde durmalıydın."
"Hey..." dedi Jeongguk bir anda. İkisinin de gözleri aynı anda hızla kendisine döndü. Hiç olmaması gereken bir yerde bulunup hiç duymaması gereken şeyleri duymuş olmalıydı, Taehyung'un gözlerindeki endişeyi görmüştü; öğretmen ise rahat görünmeye çalışıyordu fakat tedirgin olduğunu çoktan anlamıştı bile. İfadesiz bir şekilde Taehyung'un omzundaki eline baktı, onun nereye baktığını anlayam öğretmen elini çekti ve kendisine döndü.
"Ders saatinde neden buradasın, Jeongguk?"
Jeongguk ellerini arka ceplerine yerleştirip göz ucuyla Taehyung'a baktı, rahat görünmüyordu.
"İşemek için çıkmıştım da," diye cevaplarken gözlerini öğretmene çevirdi. "Koridorun diğer ucundan burada bir oyunun döndüğünü gördüm, izlemek istedim."
Öğretmen kaşlarını çatıp "Sınıfına dön," dedi. Jeongguk'un kendisiyle böyle laubali konuşmasından hoşlanmamıştı anlaşılan. Fakat Jeongguk da böyle bir insana saygılı davranacak biri değildi. "Seni ilgilendiren bir şey yok ortada."
Jeongguk başını sağa eğip Taehyung'a baktı ve "Öyle mi?" diye sordu. Çünkü ne kadar bundan gurur duymasa da babasından dayak yemesine neden olan o çocuğun kendisi olduğuna emindi.
"Jeongguk," Taehyung'un yüzündeki sıkıntılı ifade gittikçe büyüyordu ve bunun bir an önce bitmesini istiyor gibi "Karışma." dedi.
"Ya karışmak istiyorsam?" Jeongguk gözlerini yeniden öğretmene çevirdi ve yüzünde anlamsız bir gülümseme oluşurken "Beni kim durduracak?" diye sordu.
Dönen oyunu az çok anlamıştı ve Jeongguk, bu oyuna dahil olmak istiyordu. Elinde doğru zamanı bekleyen sağlam kartlar vardı, ki görünüşe göre artık onları ortaya atmanın vakti gelmişti.
"Öğretmenine saygısızlık yaptığın için seni disipline gönderirsem," Elini bu kez Jeongguk'un omzuna koydu fakat bu Taehyung'unki gibi değildi. "Bununla birlikte bu okulda daha fazla barınamazsın."