"ZAMAN KISA, BEN YORGUNUM, YOL UZUN..."
Sessizce, sakince o yollarda tek başıma, yalnızlığımla başbaşa...
Yağmurun altında saatlerdir yürüyordum, nereye gittiğimi bilmeden öylece yürüyordum. Bir orman yoluna sapmıştım ve ormanın içine girmiştim tek bildiğim ağaç yapraklarına damlayan yağmur damlalarının çok güzel ses çıkardığıydı.
Annemle babamdan pek bir annelik babalık görmemiştim şimdiye kadar. Arada sevecen oluyorlardı, ama çoğunlukla işleriyle meşgullerdi.Kimse arayıp 'neredesin' diye sormadı. Melek beni artık kardeşi bile olarak görmüyordu sanırım. Kimsem yoktu hiç kimsem, ciddi anlamda yok olacaktım ve kimse fark etmeyecekti.
Hava yavaş yavaş kararıyordu, ormanda sessizce ilerliyordum, o an bir çığlık sesiyle yankılandı koca orman, sesin geldiği yöne doğru ilerlerdim.Gördüklerime inanamıyordum.
Yağmur'un elleri kan içindeydi, elinde kanla kaplı bir bıçak tutuyordu.Yerde yatan kız kanlar içinde yalvarıyordu.
"Ölmek istemiyorum."
Yağmur yağmaya ediyordu, benim korkudan bacaklarım titriyordu, yavaşça onlara doru yaklaştım daha iyi görüp duyabilmek istiyordu. Yağmur kızın yanına diz çöktü.
"Beraber ölelim mi?" diyip bir kahkaha attı.
Bu neydi şimdi Yağmur gerçekten kafayı yemişti,kız karşısında acılar içinde kıvranırken o kahkaha atıyordu.
"Ben senin kardeşinim, nasıl kıyabiliyorsun bana, hiç mi acıman yok." dedi acıyla kıvranırken.
Yağmur kıza çok acımasız bakıyordu.
"Çıkın artık hayatımızdan. Kardeşim falan değilsin, seni hiç bir zaman kardeşim olarak görmedim." dedi Yağmur.
Kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yağmur kıza gülümsedi, ayağa kalkıp arkasına bile bakmadan gitti. Acılar içinde kıvranan kızın yanına koşarak gittim.
"Lütfen bana yardım et."
Hemen ambulansı aradım şansımıza telefon azda olsa çekiyordu. Her zaman çantamda taşıdığm hırkayı kızın yarasına bastırdım, acıdan ağlıyordu.
"İyi misin?"
Kafasını sağa sola salladı konuşacak hali bile yoktu. Ambulansın siren sesleri yaklaşıyordu.
"Hadi dayan biraz daha geldiler."
Ambulanstaki doktor ve hemşireler kızı sedyeye alıp ambulansa taşıdılar, bende çantamı alıp hemen ambulansa bindim. Hastaneye gelince aceleyle ameliyata alındı, bende ameliyathanenin önünde çaresizce hiç bir şey yapmadan bekliyordum. Koridorun diğer ucundan gelen polisleri görünce oturduğum yerden kalktım.
"Şahit siz misiniz?" dedi polislerden birisi.
"Evet benim."
"Bizimle karakola kadar gelmeniz gerek buyrun gidelim."
Sesimi bile çıkarmadan onlarla karakola gittim beni karanlık ortada bir masa iki sandalye olan sadece masayı aydınlatan bir ampül olan odaya yani sorgu odasına soktular. İçeriye iri yarı uzun boylu bir polis girdi karşıma oturdu.
"Mira KILIÇ."
"Evet benim."
"O saatte orada ne yapıyordun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GERÇEKLERİ
AdventureKaranlık kız Mira kaosun kraliçesi olmuşken bu kaostan nasıl kurtulabilirdi aşkı bu kaostan etkilenirse o zaman ne yapacaktı?..