Adım adım yaklaşıyoruz.

4.4K 136 6
                                    

Hayatımı Yakmaya Bir Kala

Bölüm IV

   Tüm bunları sineye çekiyordum. Önemli değil, oda belki yanlışlıkla söylemiştir felan filanlarla kendimi kandırıyordum. Odamdayım, sigara dumanları perdeden içeriye vuran ışıkla dans ediyorlardı. Adı şehir gibi kocaman ve yer yer kalabalık, benimle konuşmadığı zamanlar ıssız ve kuraktı. Toprakları çatlamış, suya hasretti. Tekrar görmeliydim, tekrar görmeliyim ki bu içimdeki anlamsız duyguların ne olduğunu anlamalıyım. Bir karar aldım, buluşmaya ikna etmeliydim onu.

  

-Canan doğum gününde sana hediye veremedim, oldu bittiye geldi her şey, diyerek konuyu açtım.

+Önemli değil, düşünmen bile yeter diyerek, geçiştiştiriyordu beni.

   Hayır, bu şekilde olmayacaktı onu ikna etmeliydim.

-Olur mu öyle şey? Hem ben hediyenide hazırladım. Arkandan ağlar sonra.

+Canım ya, neden zahmet ettin ki?

 

   İşte bana burada canım demişti. Kalbime dokunmuş, onun daha hızla atmasına sebeb olmuştu. Kalbim? Sahi o atıyor muyduki? Daha önce partide burnunda hızma görmüştüm. Bu da bana hediye konusunda bir fikir vermişti. Evet hediyeyi daha almamıştım. Tabi ki yalandı. Aklımda ona ne alacagıma dair en ufak bir belirti bile yoktu. O ufak parıltı geldi aklıma. Hızma!

   Hemen evden koşarak çıktım. Her şeyi planlamıştık. Merkeze çok uzak olmayan bir cafede oturup bişeyler içecektik. Cafe öyle çok havalı bir yer değildi fakat bizim memleketin havalı gençleri devamlı bu tür cafelerde takılırdı. Cafe ahşaptan yapılmıştı. İçeride iki bölüm vardı. Sol tarafta akşamları canlı müzik çalınır, kış günleri elektirikli sobaları yakıp üstü açılırdı. Genelde insanlar  sol bölümde sigara, nargile gibi dumanlı aktivitelerde bulundukları için o üstü açık mekanda oturup sohbet ederlerdi. Cafe caddeden 20 30 metre içeride, bu 20 30 metrelik kısımda ise çimen vardı. Çimenlerin üstünde masalar, yazın kullanılmak içinse bir adet ortada ufak bar vardı. Havalar sıcak olduğu için bizde dışarıda oturucaktık.

  Merkezden geçerken ona bişeyler almalıydım. Bir tuhafiye gözüme çarptı. Oradan hızma alıcaktım. Güzel olmalıydı ve beğenmeliydi. Ne çok gösterişli ne de çok basit olucaktı. Gerçi hızma benim cümlelerimin sonuna koyduğum nokta kadar bir şey ama olsun. O beğenmeliydi. Tuhafiyeden sonra gümüş el işleri satan bir dükkana uğradım. Kolye alıcaktım. Ucunda el vardı ve avucunda bir şeyler yazıyordu. Beğendim aldım. Ve yavaş yavaş kararlaştırdığımız saate yaklaşıyorduk. 15 dakika önce cafede oturup, etrafında kimsenin olmadığı bir masada beklemeye başlamıştım.

   Uzaklardan bir pırıltı geliyordu. Uzun saçlarıyla, bembayaz ve çocuksu teni üzerine giydiği beyazımsı tunik ve altında daracık deri taytıyla, her adım attıkça, tahminen 85 beden gögüsleriyle, sallana sallana geliyordu. Adeta gözlerim yerinden fırlacayak, altına giydiği o türünü bilmedigim ayakkabısıyla benim olduğum masaya doğru adımlar atıyordu. Saçları dümdüzdü, yer çekimine maruz kalmış bir şelale gibi çoşkulu ama dümdüz. Kaşlarını yeni aldırmıştı galiba. Sade bir göz makyajı vardı. Kipriklerinin bittiği kısımda siyah bir çizgi başlıyordu. Kulağında orta büyüklüte yuvarlak bir küpe. Ayrıca tahmin ettiğim üzere hızmada takmıştı. Boyu benden birazcık kısa kilosuda yerindeydi. Ne çok kilolu nede az kilolu. Balık etli tanımı ona uyuyordu. Balık etli tarifini bu kadına bakarak mı ürettiler? diye düşünüyor insan?

Kanka Sevgilim Olur musun?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin