Hava o gün diğer günlerden daha soğuktu. Daha karanlıktı. Hafifçe esen rüzgar bile alışılmışın dışında tüylerimi ürpertiyordu. Her zamanki gibi yine fakülteden çıkmıştım. Gördüğüm manzara ise yine aynıydı. İşten çıkmış evlerine koşan insanlar, kenarda duran simitçiden simit alan çocuklar , el ele tutuşmuş yürüyen sevgililer... O günü diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise sisli ve kapkaranlık havaydı. Fakülteden çıktıktan sonra eve gitmem gerekiyordu. Ama o gün gitmek istemedim. O gün son bir ayda yaşadığım rutin hayatı değiştirecek önemli bir karara varacağımı bile bilmiyordum. Sıradan, sıkıcı, aynı olan hayatımı... Yürümeye başladım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Sadece rotamı ters yöne çevirmiş, kendimi karanlığın içinde geçerken bulmuştum. Olabildiğince hızlı yürüyordum. Hızlı yürüyordum çünkü odaklancağım tek şeyin hız olmasını istiyordum. Başka bir şey düşünmek istemiyordum. Diğer insanların hayatlarına imrenip kendimi üzmek, elele yürüyen sevgililere bakıp iç çekmek, geçmişte yaşadığım olayları hatırlamak istemiyordum. Yürümeye devam ettim. Sokaklarda dolaşıp, daha önce hiç görmediğim yerlerden geçtim. Ne kadar yürüdüğümü bile bilmezken yanağıma gelen küçük bir damla ile irkildim. Ah, evet yağmur yağıyordu. Kafamı kaldırıp nerde olduğuma baktığımda, neden yollara odaklanmadığım için kendime kızdım. Aslında yapacağım şey dayanabilceğim noktaya kadar hiçbir şey düşünmekten yürümekti. Zihnimi boşaltmak, rahatlamak ve her şeyden uzaklaşmaktı. Kendime vakit ayırmak istemiştim. Ama yağmur tam yağacak zamanı bulmuştu. Çantamı açtım ve şemsiye var mı diye baktım. Yoktu. Olmadığını biliyordum. Amacım sadece oyalanmaktı. Yağmur dahada şiddetlendiğinde eve dönmem gerektiğini anladım. Herkes bir bir kaçışıyor, arabalarına binip evlerine gidiyorlardı. Bense koşarak geldiğim yollardan geri dönmeye hazırlandım. Ama sokaklar bomboştu. Bu karanlıkta da o sokağa girmezdim. Yönümü değiştirip otobüs duraklarına yöneldim. Durak görüş alanıma girdiğinde otobüsün kalkmak üzere olduğunu gördüm. Tüm gücümü toplayarak koşmaya başladım. Koştum, koştum ve koştum. Otobüse yetiştiğimde camı yumrukladım ve şoförün dikkatini çekmeyi başardım. Şoför kapıyı açtı ve nefes nefese kalmış bir şekilde otobüse bindim. Kartımı okuttuktan sonra koltuklara doğru yöneldim. Ama hepsi doluydu. Derin bir iç çekerek sırtımı kapıların ordaki cama yasladım ve çantamdan telefonumu aramaya başladım. Tam o sırada bir el omzuma dokundu.
"Buyrun siz oturun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN DALGA
ChickLitHava o gün diğer günlerden daha soğuktu. Daha karanlıktı. Hafifçe esen rüzgar bile alışılmışın dışında tüylerimi ürpertiyordu. Her zamanki gibi yine fakülteden çıkmıştım. Gördüğüm manzara ise aynıydı. İşten çıkmış evlerine koşan insanlar, kenarda du...