BÖLÜM 22

630 76 14
                                    

Yürüyordum.

İlk defa ayaklarım yere basıyordu. Güvenim, yaşama hevesim tazelenmişti. Mutluluğu, adrenalini nirvana da yaşıyordum.

Ben ilk defa bu kadar okula gitmek istiyordum. Utanmasam koşacaktım.

Sabah erkenden kalkmıştım. Oturup düşünmeye uzunca bir vaktim, giyinmeye ve okuduğum kitabı bitirmeme vakit dahi kalmıştı.

Bugün gözlerimin rengini ortaya çıkaracak bir üst giyinememiştim, her gün olduğu gibi. Gözlerim renkli değildi. Ne giysem de ona uygun bir şey olmayacaktı. Bu yüzden rimel sürmeyi denedim. Başarılıydım ki, kirpiklerim kıvrık ve uzundu. Bu gözlerimi çekici hale getirmişti.

Bir de her zaman ki gibi siyah kazağımı ve siyah deri ceketimi giyinmiştim. Siyah botlarımı da giyindiğimde tam olarak Gökhan olmuş gibi hissediyordum.

Bugün uyumlu bir çift olmalıydık.

Okula doğru ağır adımlarla yürüyordum. Çantamı tek koluma takmıştım. Rahatsız etmemesi için de saçımı dağınık topuz yapmıştım.

Lan ben harbi deli gibi uğraşmıştım.

Karşıdan gelen Gökhan'ı gördüğümde durdum. Gözlerimiz kesişince ikimizde sırıttık. Durduğumuzu gören etrafımızda ki insanların gözleri bir bende bir de Gökhan'daydı.

Gökhan'ın gözlerinden kısacık bir an ayrıldım. Giyindiği siyah kazak ve siyah deri ceketi de onu ben yapmıştı. Dağınık saçlarına özen göstermemişti ve ben onu böyle seviyordum.

Birbirimize doğru adımlarımızı arttırdık. O geldi. Ben gittim. Ayak uçlarımız kısacık birbirine değdi. Geri çekilmedim ve gözlerine daha da yakından bakmamın güzelliğini yaşadım.

Hava kapalıydı. Ama bu yıldırmadı beni. Etrafı gayet de Güneşli görüyordum. Ya da gözleriydi işte mesele.

"Günaydın." Dedi sessizliği bozarak. Dudaklarımı bastırdım. Sırıtarak hafifçe kafamı kaldırdım. Neden şirinlik yapıyordum bilmiyordum ama sadece bunu çok içten yaptığımı biliyordum.

Oysa ki daha bir hafta önce deli danalar gibi bir kızı sıradan sıraya gömmüştüm. Şirinlik konusu tartışılırdı da benim için.

"Günaydın."

Gökhan kolunu uzattı ve omzuma doladı. Çenemin altında ki kolunu ellerimle tuttum. Eğilip saçımdan öptüğünde içim huzurla doldu.

Herkes işte şuan da bize bakıyordu. Bu ikilinin geçen haftalar da dedikodusu yayılmıştı. Eylül'ün sevgilisi Gökhan'dı. Peki bu kızıl kedinin onun kolunun altında ne işi vardı?

Herkese anırarak gülmek istedim. Kapak işareti yapmak ya da el hareketi çekip 'ne sandınız yarram' demek de istedim. Ama bunu yapamazdım. Kavga çıkartacak olursam bu sefer kaybedecek bir şeyim vardı.

"Millete bak lan. Nasıl çatlıyorlar. Orospu Şule'ye bak sen. Gözü hep sendeydi zaten." Mırıldandığımda içimde ki ateşi söndüremiyordum. Gözüm Gökhan'a platonik olduğunu hissettiğim kızlara kayıyordu.

Yanımda anıran Gökhan'a baktım. Hoşnut bir ifadem yoktu. Bana bakıp daha da güldü. Gülümsedim bu sefer. Çünkü güzel gülüyordu. Gülüşü bulaşıcıydı.

"Kıskanç bir yavru. Alışılabilir. Sorun değil."

Kendi kendine konuşuyordu. Ve tabii ki bana da iletiyordu. Omzumu hafifçe serbest bıraktığında elimi beline götürdüm.

Bakışlar arasında gidip geliyorduk. Daha korktuğum kişi saha da değildi.

Eylül değil tabii ki sevgili okuyucular, onun ilk görmesi kişi biziz zaten. Ben Emirhan'dan bahsediyorum.

SENSİZLİĞİ BANA SOR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin