yedi

494 92 0
                                    

Eşyalarımı toplamış bir halde salonun ortasında dikiliyorduk. Masanın üzerlinde dizili olan fotoğraflarımızı gördükçe canım acıyordu. Bir kere bile beni dinlememişti. Kendine göre yargılamış ve suçlu damgası yapıştırmıştı alnıma.

Birbirimizi çok iyi tanıdığımızı sanırdım. Sonuçta yıllarımızı vermiştik.

Tanımıyormuşuz. Ben onun beni asla tek hatamda silebileceğine inanmazdım ama öyle olmamıştı.

Dönüp baktığımda bunca şeyi çöpe atabildiğine inanamıyordum.

"Sana demiştim demeyeceğim," dedi omuz silkerek Klaus. Şu anki sinirimle burnuna bir yumruk çakabilirdim. İçimden ona kadar saymaya başladım. Biraz olsun sakinleştiğimde dolu gözlerimle ona baktım.

Bağlı olmayan elinin işaret parmağıyla saçlarımı kulağımın arkasına itti. Alnıma ufak bir öpücük kondururken gözlerimi kapatmıştım bile.

"Bununla başa çıkabilirsin Caroline. Sen başa çıkamazsan biz çıkarız. Birlikte. İnan bana yardımı olacaksa bütün bir gece o saçma romantik filmleri bile izleyebiliriz. Kusmayacağıma söz veremem ama."

Bu cümlelerin bendeki değeri oldukça fazlaydı. Destek görmek içimi bir nebze olsun rahatlatmıştı.

"Now is good'u izleyelim öyleyse, beraber kusarız fena mı?" Gülümsemedikten sonra kafasını salladı. Kusma pahasına da olsa beraber Now is good'u izleyecektik.

Bu gece eski sevgiliye veda gecesiydi. Vedamı sonuna kadar kullanacaktım. İlk veda faslını gerçekleştirmek için Klaus'u sürükleyerek masanın yanına gittim. Çerçeveleri ters çevirerek fotoğraflarımızın görünmesini engelledim. Aslında kırmak aklımdaydı ancak sonradan pişman olmamak için kendimi tutmuştum.

Anılar ölümsüzdü, fotoğrafları yok etsem bile onlar hafızamdaydı. Gereksiz bir çaba olacaktı.

Koltuğun üzerindeki ikimizin televizyon izlerken omuzumuza aldığımız açık sarı örtüyü aldım. Mutfaktaki çok sevdiğim önlüğü de bavuluma tıkıştrdım.

Buzdolabının üzerindeki notlukları çıkararak tezgaha bıraktım. Ve tek bir not karalayarak artık boş olan buzdolabının üzerine yapıştrdım.

Hoşçakal, hoş çakal.

Bu benim okuduğum kitapta beğendiğim bir replikti. Tyler'a okuduktan sonra o da beğenince kullanmaya başlamıştık. Şimdi ise birbirimize gerçekten veda ediyorduk. Ve bir daha bu eve dönmeyecektim.

Bir ay bittiğinde kendime yeni bir ev bulmak zorundaydım. Tyler'sız mutlu olabilecek miydim peki?

"Hazırım." Sesim titrek çıkınca boğazımı temizleyerek yeniledim. "Hazırım." Klaus güç verircesine bağlı olan ellerimizi birleştirdi. Diğer eline de valizimi aldı. Anahtarımı anahtarlığa asarak giriş biletimi yakmış oldum. Son kez salona baktıktan sonra kapıyı çektim. Aşağıya indiğimizde yokuş bizi bekliyordu.

"Bir şey denemek istiyorum," diyen Klaus'a çevirdim kafamı.

Valizimi aşağa ittirdiğinde ne yaptığını soramamıştım çünkü kolumdan çekerek ikimizi de yokuşta koşturmaya başlamıştı. Kahkahaları gecenin üzerine sinen kara bulutları dağıtırken bende bir kıkırtı koyuverdim dudaklarımdan. Valizim çoktan aşağıyı boylamıştı. Bizde son hızla aşağıya yaklaşıyorduk.

"Bana güvenmeyenleri sikeyim," diye bağırdım içimdeki siniri atmak adına. Olmuyordu, sinirim azalmıyordu. İyi tarafından bakarsak artmıyordu da. Ancak bu yeterli değildi.

"İyi biri olmamı bekleyen insanları sikeyim." Klaus kahkahaları arasından bu cümleyi kurduğunda kimi kast ettiğini anlamamıştım. O an çok da önemli değildi benim için. Yine de bir ara soracaktım.

"Tek suçum sevmekken,"

"Tek suçum biraz eğlenmek istememken,"

Aşağıya ulaştığımızda durup birbirimize baktık. Cümlelerimizi aynı şekilde tamamlayacağımıza neredeyse emindim. Gözlerinden okuyordum. Gözlerde konuşurdu öyle değil mi?

"Beni bu hale düşüren insanları sikeyim."

×××××××××××××××

Tessa'nın babası Tessa ile konuşurken gözyaşlarım yüzünden bulanık görmeye başlamıştım. Üzerimdeki örtüye daha da sarılarak bitki çayımdan ufak bir yudum aldım.

Kusmayacağına söz veremeyen Klaus bile odaklanmış bir şekilde filmi izliyordu. Film lösemi hastası olan Tessa'nın son zamanlarını anlatıyordu. Bu filmi defalarca kez izlemiştim ancak hala ağlamamı durduramıyordum. Kusmadan izleyebildiğim sayılı romantik filmlerdendl.

Tessa öldüğünde adının unutulacağından korktuğunu söylemesi üzerine Adam'ın duvara Tessa yazdığı sahnede iyice hıçkırır hale gelmiştim. Klaus gülerek başımdan tuttu ve omzuna yasladı. Kafamı iyice gömerek gözyaşlarımın akıp gitmesine izin verdim.

En yakın arkadaşının doğumunu görebilmeyi istemişti ve bu dileği gerçekleştirebilmenin bir yolu yoktu. Diğer hayatında Adam'la karşılaşıp karşılaşmayacağı ise muammaydı. O ölmüştü. Film bitmişti. Ben hâlâ ağlıyordum.

Bir an kendimi onun yerine koydum. Kardeşim ben öldükten sonra tatile gidip gidemeyeceklerini sorarken gülümseyebilir miydim? Sanırım o kadar güçlü kalamazdım. Tessa gerçekten çok güçlüydü.

Masanın üzerindeki peçete kutusunu bana uzattı Klaus. İçinden bir sürü peçete alıp kafamı peçetelere gömdüm. Bir yandan ağlıyor bir yandan da sümkürüyordum. İğrenç bir görüntü olduğuna emindim ama Klaus'a baktığımda o bununla ilgilenmiyor gibi gözüküyordu.

"Daha iyi hissediyor musun?" Kafamı iki yana salladım. Bu acıklı filmin üzerine nasıl daha iyi hissedebilirdim ki? İyiden çok uzaktım.

"O zaman son çare gizli zulamı seninle paylaşacağım," dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne gizli zulasından bahsediyordu?

Beni ayağa kaldırarak omzumdaki örtüyü iyice bedenime sardı. Omzumdan tutarak mutfağa getirdi.

"Gizli zula da ne?" Burnumdan sümükler akarken çok net olmayan bir cümle kurmuştum. Ne kast ettiğimi anlamaması muhtemeldi.

Ama kocaman dolabın içindeki gizli bölmeyl açtığında ben cevabını almıştım. Zulası karşımda duran içkilerdi. Hayatımda hiç görmediğim içkiler karşımda duruyordu. Gözlerimi kırpıştırarak Klaus'un gülümseyen suratına baktım.

"Bu ne böyle?" Aldığım cevap ise karşımdaki içkilerden korkmamı sağlamıştı.

"Yardımcı olacağımı söylemiştim. Madem sindiremiyorsun unutacaksın, güzelim."

you're mine | klarolineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin