sekiz

448 88 0
                                    

Dördüncü bardağımızı birbirine çarptırdığımızda beynimde arka fonda Cherrs Darlin' çalıyordu.

İçkiye alışık bir bünyem olduğundan dolayı daha sarhoşluk evresinin yanından bile geçememiştim. Zaten sarhoş olmak gibi bir amacım yoktu çünkü her sarhoş oluşumda ağlıyordum. Mutlu olsam bile gözyaşı döktüğüm için sarhoş olmadan hemen önce içmeyi bırakıyordum.

Sarı renkli şişeyi kenara koyduğunda eline saydam olanı almıştı. Masanın üzerindeki limon dilimlerini ve tuzluğu bana doğru itti. Az öncekinden daha beterdi bu. Boğazımı deli gibi yakacağına emindim. İkimizde bağlı olan ellerimizi yana indirmiştik. Masanın üzerinde sadece tek elimiz kalmıştı. Böylece birbirimizden bağımsız hareket edebilecektik.

Küçük bardaklara doldurdu ve bir bardağı alarak kafasına dikti. Tuz ve limonu kullanmaması garibime gitmişti.

"Sıra sende," dedi diğer küçük bardağı bana uzatarak. Yüzümü buruşturarak aldım.

Tuzu baş parmağım ile işaret parmağım arasına döktüm. Birazını yaladıktan sonra hızlıca küçük bardağı kafama diktim. Yakıcı tat boğazımı tırmaladığında defalarca kez içmeme yemini edip bozsam da bir kez daha ettim. Limon dilimini ağzıma attım.

Kabuğunu önemsememiştim sadece şu tat yok olsun istiyordum. Küçük bardağı ona doğru ittirdim.

"Ben öylesine içmem. Tadı çok kötü bunun." Sadece bir tane köşe lambasının aydınlattığından yüzünü net olarak göremesem de gözlerinin parladığına şahit olmuştum.

Bardağı tuttuğum elimi kendine doğru yaklaştırdı. Hâlâ amacını anlayamamıştım.

"Bitiren hayatını anlatır." Elimde dilini hissettiğimde ne yaptığı kafamda altın harflerle belirmişti. Benim yaladığım yerin üzerinden diliyle geçtikten sonra elimdeki bardağı alarak kafasına dikti.

Hayatımı anlatmak istemiyordum. Tek anlattığım kişi Tyler'dı o da işlerime yardım etmesi içindi. Klaus'a anlattığım an ise tüm her şey üzerime binecekti. Bunu yapmayacaktım. İçmeliydim. O bırakana kadar.

Beşinci bardağın sonunda kafam iyice gitmişti. Ayağa kalksam düzgünce yürüyemeyeceğimin farkındaydım. Buna rağmen altıncı bardağı içerken tereddüt etmedim. Artık tuz ve limon kullanmıyordum. Zaten tat alamaz hale gelmiştim. Klaus ise oldukça dinç gözüküyordu. Ona lanet ettim. Kaybeden olacağım öyle belliydi ki.

Midem çalkalanıyordu, gözyaşlarım sınırlarda dolanıyordu ve aklım kaymaya başlamıştı.

"Yeter," dedim elimi kaldırarak. Eğer bırakmazsam kusacaktım. Oyunu bitirmeli ve uyumalıydım. Klaus gözlerini bana dikti.

Saçları birazcık dağılmıştı, ışıktan dolayı gözlerinin altı çökmüş gözüküyordu. Çok güzeldi. Yeni fark etmemiştim ama kafam iyi olunca beynimin arka tarafına ittiğim düşünceler gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

"Sevgilini eğer bir gün beklemediğin bir halde yakalarsan ona sor. Sonra benim olduğum hale düşmesin." Gözümden bir damla yaş süzülmüştü bunu söylerken. Sarhoş olmuştum işte. Kendime bir plaket uzattım kafamda. Plaket bir anda çiçeğe dönüştüğünde kıkırdayarak kafamı masaya yasladım.

"Caroline," diye seslendiğini duydum Klaus'un. O kadar uzaktım ki onun bana seslendiği yere. Cevap vermeye çalıştım yine de.

"Klaus sana bunun tadı çok kötü demiştim. Senin yüzünden o boktan şeyi içtim ve bak halime. İçkiden ve senin o güzel yüzünden tiksiniyorum." Kafamı kaldırdığımda hemen yanımda olduğunu görmüştüm. Endişeli bir halde bana bakıyordu. Keşke en başta uyarsaydım onu. Bu içki şişelerini gördüğüm ilk ana dönebilseydim bu hale düşeceğimi söylerdim ona. Ve beni ciddiye almamasını.

"Ellerimi sakın bırakma. Bana söz vermiştin oysa. Merak ediyorum senin miyim?" dedim aklıma gelen şarkının sözlerini sıralarken.

Klaus iki elini yanağıma koyarak kafalarımızı eşitledi. Bağlı olan elimde yanağıma gittiğinde kıkırdadım.

"Güzelim başta böyle olacağını söyleseydin içirir miydim sana o kadar? Biz unutsun diye içirdik hâlâ ona ithafen konuşuyor amına koyayım ya," dediğinde kıkırtılarım göz yaşlarıma karışmıştı. Regl dönemlerimde bile bu kadar dengesiz olmuyordum. Klaus'us yerinde olsam bir silah bulup kafama sıkardım.

"Onu aklımdan silsem kalbimden nasıl sileceğim Klaus? Kalbim pıtırdıyor. Bak," dedim yanağımda olan bağlı elimizi kalbimin üzerine koyarak. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Tyler'ı hem öpmek hem öldürmek istiyordum. Böyle arafta kaldığım için de kendimi suçluyordum.

"Pıtırdamıyor güzelim kalbin, kanıyor. Çünkü yere düştü, birazcık dizleri yaralandı. Yara bandı yapıştıralım iyileşir bir süre sonra." Kafamı göğsüne yasladım. Gözlerimi yumdum. Uyku vaktim gelmişti.

"İyileşir değil mi? Yara bandı yapıştıralım." Klaus'un beline bacaklarımı sardım. Bu benim dilimde taşı beni demekti. Mesajımı alarak omzuma bir elini koyup ayağa kalktı. Beni kocaman yatağa bıraktı. Yanıma uzandı. Gözlerimi zar zor açık tutarak mavi gözlerine diktim.

"Hayatımı anlatacaktım ya. Ben çok, çok kötü şeyler yaşadım Klaus. Bana acımanı istemiyorum." Yorganı iyice kendime çekerek cenin pozisyonunu aldım. "Ben yeterince kendime acıyorum zaten." Bana yaklaşıp alnıma ufak bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde ikimizde de birer gülümseme vardı.

"Bunları düşünme. Kendin anlatana kadar bir soru sormayacağım sana. Hadi uyu güzelim." Bağlı olan ellerimizi birleştirdikten sonra gözlerimi kapattım. Karanlık beni çekmeden önce Klaus'u zar zor duymuştum.

"Güzel rüyalar Caroline."

you're mine | klarolineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin