yüreğimizde solmayan umutlarla
koşuyoruz daimi huzura
Saç tellerinden parmak uçlarına dek uzanan şeffaf bir ateşle sarmalanmışlardı.
can versek de ruhumuz süzülecek semada
Yanıyorlardı. Kalplerindeki yangının alevleri her yanlarına sıçramıştı ve küller kalacaktı geriye.
uç küçük kırlangıç, uç uzaklara
düşlerimizi taşı güzel kanatlarında
Korkunç ihtimaller üst üste yığılıp dev bir facianın kapısını aralıyordu ve o kapıdan merhametsiz gerçekler süzülüyordu içlerine. Dünyanın tüm kötülükleri sinsice köşelerine çekilmiş kıs kıs gülerek biçare insanoğlunu izliyordu ; lâkin küflü duvarlar arasında hâlâ tüm saf duygularıyla sevebilen mahkûmlar vardı. Bu ürkütücü vaziyet, bu kan donduran ihtimaller silsilesi korkutamıyordu onları ve Nakamoto Yuta tüm sevgisini verip cesur yüreğine aldığı Dong Sicheng'un uzun kirpiklerini okşuyordu nazik hareketlerle. Bunu yaparken de naif ezgiler dökülüyordu dudaklarından. Aynı ezgiler, yıllar önce o darmaduman savaş meydanında kollarının arasında can veren küçük bir çocuğun dudaklarından da dökülmüştü. Minik beden, bu dizeleri o güzel sesiyle dillendirdikten hemen sonra masum yüzünde bir tebessümle cansız düşmüştü ve Yuta günahsız ufaklığı kucaklayıp dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağlamıştı, kanlı üniformasına sinmişti gözyaşları.
Şimdi aynı dizeleri sevdiğinin yüzüne bakıp kirpiklerini okşarken söylüyor, gözünün önünden silinmeyen güzel tebessümü hatırlayıp güç buluyordu.
"Keşke tüm acılardan sakınabilsem seni," diye fısıldadı siyah saçlı genç oğlana içi giderek bakarken. Yüzündeki huzurlu ifade gülümsetmişti onu.
"Keşke sana bir gün buradan kurtulup mutlu olacağımıza dair söz verebilsem," diye devam etti. Ardından iç geçirip titrek sesiyle ekledi. "Bunu yapabilmeyi o kadar isterdim ki."
Cümlelerinin acısında boğulup bir süre daha izledi güzel yüzü. Düzenli soluklarını dinledi, soğuk ellerini tuttu, şarkılar mırıldandı ve dakikalar sonra göz kapaklarını ağır ağır araladı Sicheng. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp bulanık görüşünün netleşmesini bekledi, bu biraz uzun sürse de en nihayetinde yanı başındaki sevgilisini görmesiyle kocaman gülümsedi.
"Ben geldim," dedi neşeli tutmaya çalıştığı yorgun sesiyle, başka bir boyuttan pat diye dünyaya düşmüş gibi konuşması güldürmüştü kahve saçlıyı. "Çok mu endişelendirdim?"
"Kollarıma yığıldığın an neler yaşadığımı kelimelere dökemeyeceğim için cevap vermemeyi seçiyorum," diye konuştu Yuta o korkunç anları hatırlarken. Sicheng'un burnundan akıp çenesini kırmızıya boyayan kanını gördüğünde nasıl da işlevsiz kaldığını, tüm uzuvlarının nasıl da zangır zangır titrediğini düşündü. Ona bir şey olma düşüncesi bile ruhani bir işkenceyken bilinci kapalı halde kollarına düşüvermesi tüm gücünü keserek büyük bir endişe salmıştı kalbine ve o an yaşadığı duyguyu istese de kelimelere dökemezdi.
Sicheng boylu boyunca uzandığı yatakta dikleşerek sırtını soğuk duvara yasladı ve elini Yuta'nın omzuna yerleştirip ensesindeki yumuşak saçlarla oynamaya başladı usul usul. Parmak uçları o kahve tutamlarla dans ettiği vakit içinde yeşeren hisleri hiçbir şekilde tarif edemezdi ; zira ruhu birkaç cümleye sıkıştırılamayacak kadar derin bir sevgiyi ve dingin bir huzuru kucaklıyordu Yuta'nın saçlarına bıraktığı her dokunuşta.
Koyu gözlerindeki puslu bakışlar sevdiğinin dudağında varlığını koruyan ufak yaraya takıldı, eğer ki nedeni belirsiz bir şekilde bayılmasaydı kondurmak üzere olduğu buse geldi aklına. Kocaman gülümsedi bu düşünceyle ve zaten hemen yamacında oturan Yuta'yı ensesinden tutup biraz daha yaklaştırdı kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölü kırlangıçlar, yuwin
FanfictionYaralı umutlarımızın, kanlı ellerin fütursuzca kıydığı sevgimizin darağacında asılı kalışının hikâyesi bu. Narin kanatlarına düşlerimizi bağladığımız kırlangıçların ölüm kokan çırpınışları ile göğe yükselişinin hikâyesi.