İsimler kulaklara fısıldandığı andan itibaren kader usulca örmeye başlar ağlarını. O ağlarda hüzünler gizlidir, kimi zaman sevinçler süsler yazgıları ve bir de felaketler boy gösterir elbet yaşam çizgilerinde. Felaketsiz olur mu hiç? Hayat der ki ; dur! İki gülüp nereye hemen böyle? Ağlatmak gerek seni. Yüreğin acıyı tatsın ki beni öyle kolay lokma sanma, yeterince gözyaşı dök ki şanım dilden dile dolaşsın ve amma da çetrefilliymiş şu hayatın yolu desinler! Kolay değil yaşamak, direnmek lazım deyip ne denli güçlü bir düşman olduğumun farkına varsınlar!
İşte tam da bu yüzden yaşam sizi bir yandan büyülerken bir yandan da iki elini yakanızdan hiç çekmez. Her kahkahanın ardından mutlaka bir gözyaşı veyahut kalp ağrısı gelir. Mutlu anlar hiçbir zaman sonsuza dek sürmez, hatta birçok kişinin pek az mutlu ânı olur. Üzücüdür ; lâkin mutlu bir ânı hiç tadamayanlar bile vardır. Güçlü kalamayanlar tek lokmada yenir ve o silik varlığı kalır geride. Anıları yaşamaya devam eder, nadir gülüşlerinin yankısı kulaklara dolar vakitli vakitsiz, kokusu sindiği yerlerde bir süre daha durmaya devam eder ve adı dolaşır dillerde bazen. Geriye kalan bunlar olur işte ; artık var olmayan tek şey bütün bunların sahipleridir.
Sicheng, yaşamın güzel yüzünü sevmesine karşın kasvetli tarafıyla tanışalı epey olmuştu. Her şeyin iyilik ve güzellikten ibaret olmadığını, ortalıkta nasıl vahşetler döndüğünü biliyordu artık ; zira o acımasızlığın bir parçası olunca kaçınılmaz oluyordu gerçeklerle yüzleşmek.
Zihnini durmaksızın meşgul eden illetin korkusunu biraz olsun yatıştırabilmek için giriştiği işe devam edip boğazındaki düğümleri umursamadan bir düğüm daha attı ellerinin arasındaki masmavi iplere. Sonra başka bir düğüm daha. Son zamanlarda hiç de iyi hisleri konuk etmeyen kalbi çocuksu bir heyecanla çırpınıyor, özenle hazırladığı hediyeleri sahiplerine vermek için sabırsızlanıyordu. Belki de bu duvarlar arasında onlara verebileceği en güzel hediyeydi parmaklarının arasında şekillenen bileklikler, sevgisinden sonra.
Bitmek üzere olan mavi bilekliğe bir düğüm daha attığı esnada hangi şartlar altında olursa olsun kalbini hızlandıran o ses ulaştı kulağına.
"Sicheng?"
Odağını yaptığı işten ayırıp hızla sesin sahibine çevirdi bakışlarını. Açık kahve saçları hoyratça esen bir rüzgârın dokunuşlarından nasibini almış gibi biraz dağınık, gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katladığı için geçmişin acı anılarını barındıran yara izleri belli ediyorlar kendilerini ; fakat bu kusurlar yüzündeki içten gülümsemenin güzelliğini örtmenin yanından bile geçemez Sicheng'a göre.
Hangi kusur kalpteki saf duyguların izini taşıyan bir gülüşü alt edebilir ki? Hangi yara izinin, hangi lekenin, hangi fazlalığın ya da eksikliğin gücü yeter buna?
Dudakları kıvrılıp göz bebeklerine minik ışıltılar yerleşirken "Yuta?" dedi aynı ses tonuyla. Tuvaletleri iki kez ağız dolusu kusarak da olsa temizledikten sonra Yuta'nın yatağına oturup iki gün önce hapishanenin eskimiş depolarından birini temizlerken bulduğu ve gizlice cebine tıkıştırdığı ipleri almıştı eline. Sert yatakta bağdaş kurmuş bileklik yapmaya çalışıyordu kimselere görünmeden ve şu haliyle öyle sevilesi, öyle güzel duruyordu ki, Yuta yüzünde varlığını koruyan gülümsemesiyle hemen yanına oturmadan önce koğuşun o an kalabalık olmayışına güvenip siyah saçlara uzun soluklu bir öpücük kondurdu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu ardından başıyla küçük, mavi ve yeşil ip yumaklarını işaret ederek.
"Hediye," diye yanıtladı Sicheng. "Hediye hazırlıyorum."
Yuta'nın tebessümü kısık sesli bir gülüşe dönüştü. İçinde kol gezen alevler her yanını yakıp ruhunu kara bir dumana boğarken dudaklarında gülüşler yeşertebiliyordu Sicheng. Bunun farkındalığıyla yeniden hayret etti üzerindeki bu akılalmaz gücüne, bir kez daha hayran kaldı ve sanki mümkünmüş gibi daha da sevgi dolu bakmaya başladı gözleri. Alnına düşmüş siyah saç tutamlarından birini nazikçe geriye iterken yumuşak bir sesle sordu. "Ne hediyesiymiş o?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölü kırlangıçlar, yuwin
FanfictionYaralı umutlarımızın, kanlı ellerin fütursuzca kıydığı sevgimizin darağacında asılı kalışının hikâyesi bu. Narin kanatlarına düşlerimizi bağladığımız kırlangıçların ölüm kokan çırpınışları ile göğe yükselişinin hikâyesi.