8 ; tahammülü tükenenlerin devrimi

247 39 91
                                    

"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin Taeyong?"

Günün ilk ışıkları koğuşun yok sayılabilecek denli küçük penceresinin parmaklıklarından içeriye süzülüp zayıf ışık huzmeleri olarak bedenlerine düşüyor ve Yuta duyduklarını tüm benliğiyle reddediyordu o an. Nasıl olurdu? Nasıl olur da bu duvarların ötesine geçebilirlerdi? Delilikti bu, ya da delilik ile cesaret arasındaki o çizgide sıkışmış bir tahammülsüzlük.

Taeyong şaşkınlık ve korkunun yerleştiği göz bebekleri titreşirken çok derin bir soluğu daha misafir etti göğsünde. Titreyen dudaklarını aralayıp kontrol edemediği yüksek sesiyle, "Yoklar işte!" diye bağırdı. "İkisinin de yatağı boş, koğuşun her yanına baktım ama yok!"

Yuta ne yapacağını bilemeyerek kahve saçlarına daldırdı elini, uzun tutamları ne kadar sert çekiştirirse çekiştirsin sakinleşemiyordu. Ansızın içlerine çöreklenen korku ve endişeyle nasıl başa çıkacaklarını bilmiyordu hiçbiri ; zira ellerinden gelen en ufak bir şey yoktu. Tek bildikleri arkadaşlarının nasıl olduğunu bilmedikleri bir şekilde ortadan kaybolduğu ve devasa bir bilinmezliğin her birini hızla içine çektiğiydi. Kalpleri olağanüstü bir hızla çarpıyor, kimisi girdiği şokun getirisiyle tırnaklarını avucuna saplarken kimisi tek kelime edemeden badanası akmış küflü duvarı izliyordu. Akılları almıyordu çünkü. Alır mıydı hiç! Kilit vurulan demir parmaklıkları, kalın mı kalın duvarları aşıp sırra kadem basmıştı arkadaşları ve ansızın yüzleştikleri bu gerçeğe akıl sır erdirmek bir hayli güçtü onlar için.

"Nasıl olur?"

Sicheng'un güçsüz fısıltısıyla ona döndü Yuta. Ne zaman korksa veyahut sinirlense yaptığı gibi yine avucuna gömmüştü tırnaklarını, belliydi yumruk yaptığı ellerinden. Onun sızısını ta en derininde hissettiğinden hızla yanına adımladı. Yumruk yaptığı titrek ellerini kavradı, taş kesilen parmaklarını teker teker gevşetti. Öpücükler bahşedip sevgisini kazıdığı avuç çizgilerine kanlı hilâl izleri bırakmıştı yine farkında olmadan.

"Yapma," diye konuştu Yuta, kırgın ruhunun sızdırdığı kan ağzına dolmuş gibi huzursuz ve yorgundu sesi. "Kendine zarar verme, yalvarırım."

Sicheng içinde bulundukları ânı yeni idrak ediyormuşçasına irkildi, sevdiğinin sıcak parmaklarının şefkatle kavradığı titrek ellerine kaydı bakışları. Avucunda yeni yaralar açtığını gördüğünde yepyeni bir şaşkınlıkla daha sarmalandı ; zira ellerini yumruk yaptığının farkında dahi değilken kanını akıtacak kadar kuvvetli saplamıştı tırnaklarını kendine. Arkadaşlarının yokluğuyla girdiği şok öylesine büyüktü ki büsbütün hissizleşmişti sanki, bir tek hızla çarpan kalbini ve Yuta'nın ellerinin sıcaklığını hissedebiliyordu.

"İsteyerek olmadı," diye mırıldandı. Eğer ki koca bir sorunla karşı karşıya olmasalardı Yuta oturur ve teker teker öperdi o kanlı tırnak izlerini ; lâkin damarlarında akan kanı donduran bir gerçek vardı ortada şimdi. Bu yüzdendir ki sessiz kalıp ufak yaralara birkaç kez üflemekle yetindi ve ardından gerginliği biraz olsun azalmamışken Jaehyun'a dönüp aceleyle konuştu.

"Sana herhangi bir şey söylediler mi?"

Jaehyun başını iki yana salladı ve sıkı sıkıya kenetlediği ellerini çözüp sıkıntıyla kahve saçlarından geçirdi parmaklarını. "Hayır, hayır hiçbir şey söylemediler. Küçük bir konuşma geçmişti aramızda fakat kulağa garip gelen hiçbir şey söylememişlerdi."

O söylemişti. Doyoung, dün gece kulağa hiç olmadığı kadar garip gelen şeyler söylemişti de Yuta anlam verememişti bir türlü. Oysa şimdi anlıyordu, bunu çok geç fark ettiği için yakıcı bir pişmanlık ve kendine duyduğu büyük bir öfkeyle kavruluyordu ; fakat şimdi kelimesi kelimesine idrak ediyordu arkadaşının söylediklerini. Dilinden dökülen her sözcüğün altında yatan anlamı henüz şimdi görüyor, sıraladığı özürleri ve belirttiği çaresizliği ancak şimdi kavrayabiliyordu.

ölü kırlangıçlar, yuwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin