9 ; sevenleri vurmasınlar

266 31 146
                                    

Tertemiz ruhları yaralı bedenlerini terk eden çocuklar, neşeli gülüşleriyle semayı aydınlatırken yıldızdan yıldıza sekiyorlar keyifle. Hoş ezgiler dudaklarından dökülürken kimisi parlayan ayın koynunda uyukluyor, kimisi bir buluttan sarkan salıncağında usulca sallanarak insanlığı izliyor. Dünya gözüne inen kara perdeyi indirip bakabilse, tüm kirinden arınıp yeniden şekillenecek ve aklanmış güvenli bir yer hâline gelecek sanki, öyle masum gülüşleri.

Lâkin ardından, yeryüzünde durmaksızın cereyan eden katliamlara şahitlik ediyor ışıl ışıl göz bebekleri.

Güzel gülüşleri susuz kalmış bir çiçek edasıyla soluveriyor, endişeyle oradan oraya kaçışıp duruyorlar. Yıldızların ışığı titreşiyor endişeli adımlarıyla. Gök önce gürlüyor, sonra hiç durmayacakmış gibi iri iri yağmur taneleri düşmeye başlıyor yükseklerden ; kanadı kırık çocukların, uçmayı öğrenemeden katledilen kırlangıçların yaşları bunlar. Küçük ellerini yüreklerine bastırıp çığlık çığlığa ağlayarak çaresizce bağırıyorlar.

Sevenleri vurmasınlar! Sevenleri vurmasınlar!

Dokunmayın masumlara, diyorlar. Kıydınız bize ; fakat lütfen onlara kıymayın! Kanlı ellerinizi çekin günahsızların üzerinden! Ne olur, daha fazla gözyaşı dökülmesin. Daha kaç feryat duyacağız? Ne zaman susacak bu bağırışlar? Görmüyor musunuz, akıttığınız oluk oluk kanlar birikip buram buram acı kokan koca gölleri oluşturdu. Yaktığınız yüreklerin haddi hesabı yok, daha kaç cana kıyacaksınız? Ne zamana dek sürecek bu bencilliğiniz, bu acımasızlığınız? Merhamet nedir bilmez misiniz siz! Daha kaç özgür ruhluyu kafese tıkacaksınız?

Daha kaç seveni umarsızca ayıracaksınız?

Gök kubbede süzülüp gücü yettiğince bağırıyor Nakamoto Yuta'nın kollarında can veren ufaklık. Sesi ulaşmıyor aşağıdakilere ; ancak o devam ediyor hüzünle haykırmaya. Zira mühim olan duyulmak değil hissedilmektir, biliyor.

Sevenleri ayırmasınlar!

Hissediyor musun Sicheng?

Tanrı'nın yanında gülüşerek oynayan minikler isyan ediyorlar yaşananlara. İstemiyorlar, kötüler kazansın istemiyorlar. Durun, diyorlar. Yapmayın!

Sicheng... Huzurlu meskenim, çocuk yüreklim, şifalı elleriyle yaralarımı saran, yorgun gözlerime sinmiş ölüm soğukluğunu varlığıyla kıran, gülüşü kasvetimi dağıtan, uçarı ruhu kafesleri zorlayan biricik sevgilim... Sen de hissediyor musun?

Tanık oldukları vahşet üzüyor onları, oysa artık ağlamamalılar zira kurtuldular bu çivisi çıkmış dünyadan. Fakat ağlıyorlar Sicheng. Bak, yaşları düşüyor yeryüzüne. Biz ve daha niceleri için, artık ebediyen özgür olmalarına rağmen kapana kısılmış olanlar için derin bir üzüntü duyuyorlar.

Bizi görüyorlar.

Acımızı paylaşıyorlar.

"Yüzüme bak artık."

Hâlâ yere bakıyorken başını şiddetle iki yana sallayıp reddetti, dudaklarını sertçe kıstırdı dişleriyle. Eğer bunu yapmasaydı boğazına dizilip dışarı dökülmek için can atan hıçkırıkları bir bir serilirdi ortaya, o zaman da muhtemeldir ki koğuştaki herkesi uykusundan uyandırırdı.

"Yuta, yüzüme bak."

Yine kaldıramadı başını. Akıl sır erdiremediği bir utanç tüm benliğini sarmalamışken başını kaldırıp da yaşlar dökülmesini engelleyemediği gözlere bakamadı. Dokunmaya kıyamadığı tenini acımasızca kurşun damlatıp yakmışlardı da onun elinden gelen tek şey ağlayıp sızlanmak olmuştu çünkü. Sevdiği canhıraş hâlde bağırıp acıyla kıvranırken ne kadar denerse denesin kollarına saplanan parmaklardan kurtulamamış, yalnızca bağıra çağıra koğuşu inletmişti.

ölü kırlangıçlar, yuwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin