Masanın bir ucunda, önümde duran çay bardağını elime tam oturduğunu hissediyordum ve sıkmamak için kendimle epey bir savaş içerisinde olduğum süre boyunca bakışlarımı bir kez olsun bile Evren'den ayırmamıştım.
Dalgalı saçlarından birkaç asi tutam alnına doğru iniyordu. Doğduğundan beri çatık olduğuna emin olduğum kaşları yine düşmana bakarcasına çatıktı.
Dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigaradan içine derin bir nefesle birlikte zehirinide çekmişti. Masada, çayının hemen yanına koyduğu telefonundan maillerine bakıyordu. Buraya geldiği bir haftalık tatil boyunca işleri birikmiş olmalıydı.
"Bu akşam dönüyorsunuz, değil mi?" diye soru yönelttim ona. Bakışları bir kaç saniye daha telefonda kalsada tuş kilidinden kapatarak bana döndü.
"Cevabını biliyorsun sevgilim." diye güler yüzlü olmaya çakıştığı bir ifade ile bana cevap verdiğinde gözlerimi devirdim. Şuan onu taklit ederek onun sinirlerini, benim ise moodumu yükseltebilirdim ama yapmadım. Çünkü ben iyi bir sevgiliyim.
Kağan ve Alkan dün gece, saatin geç olmasına aldırmadan yola çıkmışlardı. Sabah Buğra abim ve Nefes'te yola çıkacaklardı ama Devren ve Senay onları ikna etmiş ve akşama kadarda olsa kalmalarını sağlamıştı. Annem sabah beni arayarak onlara gelmemizi istese de Devren ve Senay gezeceklerini söyleyip itiraz etmişti, Evren de son gününü sadece bana ayırmak istediği için vazgeçmişti. Geriye kalan Buğra ve Nefes çifti ise hem yalan bulamamış hemde Nefes'in kayınvalidesi ile düğün hakkında konuşması için iyi bir fırsat diye düşünerek anneme gitmişlerdi.
"Ee, kahvaltına dokunmadın sevgilim?" diye tatlı tatlı konuştuğumda hafifçe güldü. Eline çatalı alıp almamakta kararsız kaldığı bir süre zarfında bir kaç saniye bekledik.
En sonunda ellerini arkada birleştirerek dolgun dudaklarını büktü. "Bana sen yedirsenee!" diye konuştu. Bir kaç saniye yüzüne bön bön bakmama neden olduktan sonra bu tatlı ifadesine dayanamayarak masanın üzerinden ona doğru uzandım. Dudaklarına minik bir öpücük kondurdum ve yerime oturdum.
"Ne yapıyım? Öyle tatlı olma sende!" derken kahvaltılıklarla oynuyordum. Bu benim utandım, kes sesini! deme şeklimdi. . Evren gür bir kahkaha attığında ben de tebessüm ettim ama başımı yerden kaldırmadan.
Bi yarım saat sonra kahvaltılıkları toplamış, büyük fincanlarda kahvelerimizle birlikte balkona doğru ilerlerken Evren, "laz kızım, artık bizim düğün işini de aradan çıkarsak nasıl olur?" diye soru yöneltti.
Fincanımı masaya koyup, yerime de oturmadan tek kelime etmedim. Benim hemen yanıma oturan Evren ile ellerimi anında ona uzattım. Ne yapıyor bu andaval? bakışları atan manitama sorumu sordum. "Bebeğim bu parmaklarda sence ne eksik?"
Dikkatle parmaklarıma bakan Evren kendi kendine konuşuyordu. İlk önce parmaklarımı saydı, toplamda on olduğuna emin olunca bu şıkkı eledi. "Bakım? Oje?" diye fikirlerini söylemeye başlayınca bu kadar geri zekalı olmasına karşın ellerimi hızla kendime çektim. Salak! "Ne oldu sevgilim?" ebenin körü oldu! "Evrim?" ne var Allah'ın belası!
Bir şey demeden önüne döndüğünde onun bu umursamaz hallerine sövmeye başladım. Aklımda binlerce senaryo ile birlikte ona çin işkencesinden beter şeyler yapmayı planlasam da bunların hiç birini yapamayacağımın bilincindeydim.
--
İki gözüm iki çeşme hüngür hüngür ağlıyorum. Bu yaptığım rol onlara ne kadar inandırıcı gelir pek bilmem ama kapı ağzında herkes bana şaşkın bakışlar atıyor. Buğra abim, ellerini yanaklarıma sarmış duygusal bir konuşma yaparken iki yaşında ki küçük kardeşini teselli eder gibi duruyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz kızı : korkak doktor!
HumorLAZ KIZI KOLEJDE'nin ikinci kitabı LAZ KIZI : KORKAK DOKTOR yayımda! Başlangıç tarihi : 11.01.2020 Ailesinden, arkadaşlarından uzak Karadeniz'in en güzel şehirlerinden birinde, Trabzon'da, beş sene boyunca annesinin isteği üzerine okuduğu mesleği y...