❀16❀ ''Geçmişin olamadım ama geleceğin olacağım.''

550 77 2
                                    

(Selamun aleyküm sevgili okurlarım, biliyorum sizleri çok beklettim bu yüzden affınıza sığınıyorum. Lakin malum iş hayatı insanı hep meşgul ve yorgun bırakıyor o yüzden gerekli düzenlemeleri yapıp yayınlamam uzun sürdü. Ama bugün Kelebeği Yakala'nın tüm bölümlerini yayınlıyorum. İyi okumalar...)


Önünde durduğum kapıdan, arkasında sakladığı bahçeye doğru bir adım attım ürkek bir şekilde. Bahçenin içinde bulunan, evin kapısına giden uzun ve dar olan taşlı yolda yürümeye başladım. Havanın soğukluğundan ve kışın gelişinden dolayı oldukça solgun görünen bu bahçede dikkatimi çeken tek şey bahçenin sağ kenarında duran bir kuyuydu. Olduğum yerde durup bir süre o kuyuya baktım.

Evin kapısına doğru yürürken nedenini bilmediğim bir şekilde kalbimin atışları hızlandı. Kalbimin sarf ettiği bu sarsıcı efor,  ayaklarımdaki dermanı gittikçe kesiyordu, direncimi kırıyordu.

Evin kapısının önüne geldiğimde aklıma Hafsa geldi. Belki de ona Adin'in çocukluğunu geçirdiği o eski evin nerede olduğunu hiç sormamalıydım, buraya hiç gelmemeliydim. Ama merak ya bu, kendimi her şeye rağmen bu evin karşısında buluverdim. Elimi kaldırıp kapının tokmağının üzerine koydum ve tokmağı aşağı doğru indirdim. Eski bir ev olduğu için kapıyı açmak kolaydı. Yine de kilitli olduğunu düşündüm lakin kapının tokmağını aşağı indirdiğim anda kapı aralandı. İçeride birisi mi vardı yoksa?

Yavaş adımlarla ve ses çıkarmamaya çalışarak önüme çıkan koridordan, koridorun sonunda olan odaya doğru yürümeye başladım. Etrafıma dikkatle bakarken ve yavaş yavaş yürürken sondaki odaya ulaştım. Odaya girdiğimde içeriyi dikkatle inceledim; salona benziyordu. İki tane eskimiş sedir ve duvar kenarında da üst üste dizilmiş birkaç ahşap sehpa vardı. Eşyalara dokunmadan karşımda duran kırık pencereye doğru yürümeye başladım. Pencerenin önüne vardığımda elimi kaldırıp işaret parmağımı kırıklıkların üzerinde hafifçe gezdirdim.

Adin, Allah bilir burada ne yaşamıştı? Bu pencerenin camı niye kırıktı? Bu ev, niye bu kadar soğuk ve yalnızdı?

Aklımı bu sorular meşgul ederken birden arkamdan yüksek tonda çıkan bir ses geldi. Türkçe olmayan bir dille konuşan bu ses beni ürküttü, korkudan camın üzerinde olan parmağımı geri çekerken parmağımın ucuna küçük bir cam parçası girdi. Cam parçasının parmağıma verdiği acıyla ''Ah!'' diye bağırdım; fakat yine de arkama dönüp salonun kapısına doğru baktım.

Bana doğru yaklaşmakta olan, koridordan gelen ayak seslerini işitiyordum. Az önce bana bağıran ve buraya doğru gelmekte olduğunu fark ettiğim kişi kimdi?..

Çok geçmeden kapının önünde uzun boylu, beyaz ve grinin hakim olduğu ensesine kadar uzanan saçları olan, yeşilimtırak gözlere sahip olan yaşlı bir adam gri rengindeki kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu.

Karşıma çıkan bu adam karşısında korkudan dehşete düşerken içimden dualar okumaya başladım. Bu adam kimdi ve Adin'in önceden yaşadığı bu evde ne işi vardı? Hiçbir şey söylemezken ve kapının oradan bana sinirli bakmaya devam ederken bu adamın bana bir yerden tanıdık geldiğini seziyordum. İçimde tuhaf bir duygu oluştu birden. Korkumun yerini şaşkınlık ve merak aldı. Adamın gözlerine dikkatle bakarken önüme başka bir çift göz geldi aniden. Aklıma gelen gözler ve şuan bana bakmakta olan gözler oldukça benzerdi... Biraz daha düşündüm, bu adamın kim olduğunu bulmalıydım...

Ve çok geçmeden bu adamı önceden nerede gördüğümü hatırladım.

Adin'in bürodan çıkarken yere düşürdüğü dosyadan yere dağılan kağıtlardan birinde olan adam... Resimde gördüğüm adamla karşımda duran adamın aynı kişi olduğuna emindim. Ama aklıma yatmayan bir şey vardı. Kağıtta resmin altında yazan ismi hatırlamaya çalıştım. ''M'' harfi ile başlıyordu. Me-,me,meteo... Evet evet, Meteo olmalıydı adı.

Kelebeği Yakala(RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin