Bölüm 10

7 4 0
                                    


Constantinopolis,1020

Constantinopolis'de her şey çok çabuk değişir, asla düşünülemeyecek, tahmin edilmez bir hale bürünürdü. İttifaklar kurulup eski dostluklar bir anda sonsuza kadar bozulabilirdi ve bu kimsenin dikkatini dahi çekecek bir olay olmazdı. Dost bir anda tüm zamanların en büyük düşmanına dönüşebilirdi. Yanında olan ile savaşa tutuşman Byzantion'da da an meselesiydi. Çok sonraları, geçen yıllara rağmen Constantinopolis'de de aynısı oluyordu. Kimsenin, hiçbir şeyin Byzantion'da olduğu gibi Constantinopolis şehrinde de garantisi yoktu. İkilikler asla bitmez, her zaman olmayacaklar olup ikinci bir yol daha açılır, herkes bu yeni yola girmenin doğru olduğuna ansızın ikna olurdu. Sevgi asla sadece sevgi olarak kalmadığı gibi nefrette tam tersine hızla evirilebilirdi. Gerçekleşmesi istenenler ve insan zihninin ucundan geçmeyen pek çok şey birinin tek dokunuşu ile gerçek olabilirdi.

Şehirde geçen zaman hiçbir şeyi aynı bırakamamaya devam ediyordu. Bir zamanların dostu olan Bulgarlar güç kazandıktan sonra şehrin de tahtın da en büyük düşmanı olmuştu. Iustinianos zamanında caesar ilan edilen Bulgar Kral'ının sonrasında her şey büyük bir hızla değişmişti. İsminin ikincisi olan Romanos'un yine isminin ikincisi olan oğlu Basileios zamanı Bulgarlar Batı'daki en büyük tehditti. Bu nedenle Basileios tüm gücünü, yirmi yıldan fazla olan zamanını tek bir hedefe odaklayarak onları yok olma konumuna getirmişti. Ki bundan dolayıdır ki insanların hemen hepsi ondan bahsederken Bulgarakthos demeyi tercih edip onu yaptığı büyük katliamla hatırlardı. Ama Bulgarakthos unutulmak için her hareketini yaparken buna karşı gelmesi gereken Almirna'nın planları hâlâ, ne yazık ki, işlemiyordu.

Bulgarakthos çocukluğundan itibaren atik ve bitmez tükenmez bir enerjiye sahip iken her daim devlet meseleleri ile ilgilenen bir karakter olmuştu. Kardeşinden ve hatta babasından daha çok ilgilendiği gibi kardeşi Constantinos ise devlet işleriyle alakadar olmaya hiçbir şekilde meyletmiyordu. Herkesin hayranlığını kazanana Bulgarakthos zeki bir adam olmasına rağmen Bilge Leon ya da Constantinos Porphyrogennetos gibi entelektüel biri değildi. Bilim ve edebiyatla ilgilenmediği gibi Yunanca konuşması da Constantinopolis halkının kulaklarını tırmalayacak kadar kötüdür. Leon ve Constantinos, iktidarlarında güçlerini vurgulamalarını sağlayacak şekilde giysiler giyip sanat eserleri toplatırken Bulgarakthos ise kendisi için çok az harcama yaparken bir Basileos'a yakışmayacak şekilde pasaklı kıyafetler içinde dolaşmıştır. Ki devlet harcamalarını azaltmak için devlet törenlerini de en aza indirmiştir. Şehir halkı için pek kolay kabul edilebilir olmasa da ekonomik anlamada zor durumda olan devletin hazinesi adına yaptıkları takdire şayandı.

Yıllar sonra tahta geçen ve şehrin, devletin geleceğini gerçek anlamda sorgulayan ilk basileos olan Bulgarakthos, karakter olarak babası ve büyükbabasına benzemediği gibi fiziksel açıdan da onlardan ayrılır. Onlar gibi uzun boylu ya da esmer değildir. Kısa boylu ve tıknaz olan Bulgarakthos'a fiziksel açıdan çekicilik kazandıran belki de tek özelliği açık mavi gözlerdir. Constantinopolis halkı tarafından savaşçılığı ve idareciliği ne kadar takdir kazansa da eğlenceyi seven halk için izlediği çoğu politika onlar tarafından sevilmesine gölge düşürür. Lakin devletin içinde bulunduğu durumda, hızla eriyip elden giden topraklar mevzu bahisken ve daha da önemlisi kullanımda olan madeni paraların oranları değiştirilmeye başlanırken bir an için bile kendisinin sevilip sevilmemesini düşünmez. Onun idealleri vardır ve bu uğurda da yıllarını vererek istediğinin ilk kısmın almıştır. Batıda bulunan Bulgarlar kendilerine gelmesi mümkün bir halde değilken Batı için endişelenmesine gerek yoktur.

Bulgarakthos'u endişelendirmeyen sadece Bulgarlar değildir. Aynı zamanda kendisini takip edecek olan halefinin geleceğiyle de ilgilenmez. Ve bu noktada babası Romanos'a olan bir farklılığı daha ortaya çıkar. Romanos olgunlaşmasının ardından zevke düşkün bir adam haline geldiği halde Bulgarakthos bu tür konularla asla ilgilenmiyordu. Gençken ve henüz babası hayattayken eğilimi var olsa da sonrasında her şey tamamen değişmişti. Tahtın yükü omuzlarına binerken hayatı mütevazılaşmış, kadınlardan uzaklaşmıştı. Yıllarını savaşlarda geçirirken kardeşinin karısı ve tek imparatoriçe olarak görülen Helena'nın meşru bir varisi varken neden hiç evlenmediğini halkı anlamaz. Büyük bir çoğunluk kendisinden sonra tahtın ortağı olan kardeşinin tahta geçeceğini düşündüğünden kendisine bir eşi olmadığını düşünmüş hatta onun erkek haremi olduğunu iddia edenler bile olmuş olsa da durum bundan çok farklı bir haldedir ve Almirna bunun kendi hatası olduğunu çok iyi bildiğinden pişmanlığı her bir gün artıyordu.

SECRET OF BYZANTİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin