Bölüm 11

5 4 0
                                    


                                                                                                          İstanbul, Ağustos 2016

Ağzında rahatsız eden bir tat ile uyandığında Hellen için gün güzel başlamamıştı. Yastık ile kısa bir süre bakıştıktan sonra süründüğünü hissederek lavaboya gidebildi. Yüzüne birkaç defa su çarpmasının ardından son birkaç ay gözlerinin önünden geçti. O akşamüzeri Ares ile bir yabancı gibi yüzyıllar sonra ilk defa karşılaşmasının ardından değişen hayatının nereden nereye gittiğini kontrol etmesi mümkün olmamıştı. Değiştiğini o gelmeden önce anlamasına rağmen taşların yerine oturabilmesi için onun gelmesi, hayatına dahil olması gerekmişti. Onun eksikliğini bilmezken bile hayatında bir şey eksikti. Onunla her şey tamamlanmış, zihnindeki her bir boşluğa uygun bir parça konulmuş gibiydi. Kendini nedensizce adamak istediği yapıya neden düşkün olduğunu, alında Ayasofya'ya neden çekildiğini en sonunda anlayabilmişti. Tüm hayatı, hayatları boyunca aradığına kavuştuğunda sorularına bir cevap aramasına gerek kalmamıştı.

Hellen aynadaki aksine bakarken tüm sorunlarının çözülmediğini düşündü. Aslında olan şimdi hayatında hiçbir şeyin yerinde olmadığıydı. Bir insan bile değildi. Binlerce yıldan beri varlıkları bir muamma olan, derslerde mit, masal olarak anlatılan Tanrılar ve Tanrıçalardan biri iken hiçbir şey normal ya da gerçekçi olamıyordu. Doğduğundan itibaren kendisine her anlatılan yalandı, değiştirilmişti. Ve aslında doğmamıştı bile. Lanetin yüzünden bir anda bir yerde ortaya çıkmıştı. Çünkü doğamazdı. Annesinin nerede olduğu, hangi boyutta sıkıştığı, ne halde olduğu bir bilinmezken annesiz olarak doğamazdı. Ancak ve ancak sıkıştırıldığı, çokta uzun olmayan birkaç yüzyıl önce hapsedildiği yerden çıkarılabilirdi ve nihayetinde de en son olasılık olarak çıkarılmıştı. Yıllar boyu Kronos gibi bir canavarı babası olarak bilmiş, onların kendilerince ayarladığı bir kadının kızı olmuştu. O kadının her şeyi kendisine anlatmasıyla bir anda yok olmanın eşiğine gelmişti. Yaşadığı her bir anısı yeniden unutturulmuş, zihninde bir başka geçmiş oluşturulmuş ve maalesef ki kendi yaşıtları ile büyümesine izin verilmeyerek ona kendinden büyüklerle, yönlendirmelerle bir gelecek çizilmişti. Ruhunun derinliklerinde asla unutmadıklarıyla ve kendisine sonradan yazılanla bir kader planların kaderinde yazılırken her daim boşlukta kalmak, bir anlam bulmaya çabalamak zorunda kalmıştı. Her şey bitmeye yaklaştığında ise sırları açığa çıkmıştı.

Yeni öğrendikleri, hatırladıkları ve rüyalarında görmezden geldikleri her şeyi son şans içinde daha da karmaşık hale getirmişti. Annesi vardı ama yoktu. Oğlu vardı ama onun oğlu değildi. Lanet bir bedel istiyordu ama buna tek başına karar vermesi gerekiyordu. Ki kararının kimse ve özellikle Ares tarafından onaylanmayacağını biliyordu. Babası, Tanrıların babası olup hiçbir çocuğuna baba olamayan babası ise en az Ares kadar buna karşı çıkacaktı. Sonun ne zaman başlayacağından daha çok annesinin geri gelmesinin ihtiyacında olan babasının her yaptığının sonucunu kendilerinin çekmesi zorunlu bir hale gelecekti. Bundan kaçmalarının ya da başka bir yol aramalarının bir fırsatı olmayacaktı. Birilerinin fedakârlık yaparak sonu, sonu getiren o adımı planlaması gerekecekti. Fedakârlığın tek nedeni ve sonucu ise sadakat olmak yerine kızgınlık taşıyacaktı. Ama gidilecek yol için, yok edilmiş tüm zamanlar ve insanlar için bu yapılmak zorundaydı. Kızgınlıklar bir gün geçecekti. Kızgınlığı yok olmadan herkes geri gelmiş olacaktı. Sadece zamanla herkes yine aynı yerde, tahtında olacaktı. Gerekli olan sadece bir on yıl dahaydı. Sonrasında tüm tahtlar dolmuş, herkes zamanın silinmesine inat geri gelip yerini almış olacaktı.

Geçmişten bugüne insanların ve dünyanın ne yaşadığını düşünmesinin dışında kendinin yaşadıklarını da bir kez daha düşünmeye başladı. Olympos'ta her şey yaşanmadan önce küçük bir kızken annesinin binlerce tür çiçek barındıran bahçesinde günlerini ve gecelerini geçirdiği o uzun yılları hiçbir şekilde unutamazdı. Babasının kütüphanesinden aldığı kitapların her biri onun tarafından fark edilir ve her kitabı geri koyuşunda babası tarafından sorguya çekilirdi. Tek bir sözü anlamamasına imkan vermezdi. Onun sayesinde öğrenilebilecek çok şeyi onunla beraber öğrenmişti. Ona her gün daha çok hayran olmuş, onunla annesinden daha çok zaman geçirmişti. Yine de annesinin bahçesinde güvende olmayı asla reddedememişti. Babasını sade ve sadece annesinden kıskanmasına rağmen onları bir an bile birbirinden ayrı düşünememişti. Onların birbirini tamamladığı gibi kendisini de birinin tamamlayacağına inanarak büyümüş, hep o birinin kim olduğunu hemen öğrenmeye çalışmıştı. Hatta bir zamanlar o birinin Hades ya da Poseidon olduğunu düşünmüştü. Çünkü onlar babasıyla aynı özden gelirken onlardan başka kimsenin olamayacağını sanmıştı. Ancak sanısı bir gün değişmiş, değişmesi kaçınılmaz olup kendine bir başka yol, bir başkasını bulmuştu.

SECRET OF BYZANTİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin