Bölüm 13

11 3 0
                                    


                                                                                                İstanbul, Ağustos 2016

Karanlıkta aniden gözlerini açtığında bir an nerede olduğunu hatırlayamadı. Yüzyıllar evvel öldürüldüğü anı dışarıdan, bir başkasının başına geliyormuş gibi izlemek kalbinin derin bir acıya sürüklenmesine neden olmuştu. Kendisinden sonra Ares'in ya da o zamanki kimliği ile konuşmak gerekirse Leon'un öldürülmesini izlemek kanını dondurmuştu. Ona daha fazla acı çekmesi için yapılan bu eziyetten de bu işi Iustinianos eliyle yapan babasından da hiçbir zaman olmadığı kadar tiksiniyordu. Kendine ne yaptığın önemsemese de ona bile isteye acı çektirmesine katlanamıyordu. Aralarında ne yaşanırsa iki kişiden birinin diğerine kendisinin yaşamaktan kaçtığı acıları yaşatmasına anlam veremiyordu. Bir babanın kendi çocuklarını, o ana kadar olan her şeyi unutup öldürmeye kalkışmasını ne kadar uğraşırsa uğraşsın empati yeteneğiyle bile anlamayı başaramıyordu.

Hellen Ares'in omzundaki başını kaldırıp yanından ayrılırken nereye gideceğini bir an için olsa bile düşünmedi. Nereye gitmesi gerektiğini rüyasının devamında görmüştü. Zamanın geldiği aşikârdı. Seçim yapabileceği bir olasılığa sahip değildi. Sadece gitmek zorundaydı. Ne kadar erken giderse o kadar iyi olacaktı. Ares'in yanından ayrılmak için gecikeceği her bir an onun daha da zorlanmasına neden olacaktı. Eğer gitmemişken veya çok fazla uzaklaşmamış olduğu bir anda Ares uyanırsa asla ondan kurtulamazdı. Yapacağı şeyi engellemeye çalışması dışında peşinden gelmesi durumunda ne yaşanacağını görmüştü. Yıkılan şehrin ardından tek bir şey bile kalmazken şu an zorunlu olarak bulundukları evrenin tamamen yok olduğunu an ve an rüyasında izlemişti. Kendisine ya da kendisinden olanlar bir şekilde bu yıkımdan da bir sıyrık almadan çıkabileceklerdi ama insanoğlu bu defa bir kez daha herhangi bir evren içinde kendine hayat şansı bulamayacaktı. Ve Hellen bunu bilirken asla tehlikeyi göze alamazdı.

Yatağında her şeyden habersizce yatan Ares'in güldüğünde gamze beliren sol yanağına bir öpücük kondurduktan sonra onu birkaç saniye izleyip arkasını döndüğünde asıl yapmayı istediği şey yanına kıvrılıp uykusuna kâbusuna rağmen devam edebilmekti. Ancak kim ya da ne olursan ol bulunduğun anın kendi şartları vardı ve bu şartları değiştirmek için sahip olup gururlandığın hiçbir güç işe yaramazdı. Hellen içinde aynı durum geçerliydi. Yapabilecekleri ve yapmaya gücü yeten hiçbir şey onun hayatının bu anını değiştirmeyi başaramazdı. Kendisi de bunun farkında olarak isteklerini geride bırakarak önce odasından ardından da evinden çıktı. Adımları gideceği yeri bilirken düşünmesi gereken zaten çok fazla şey vardı ve orada olacakların derdine düşmek şu an için ikinci plandaydı.

Gecenin karanlığında sokaklarda yürümek geçmişte huzur verici olmasına karşın içinde olduğu anda pek mutlu olmasına yardım etmiyordu. Her adımda uzaklaştığı evine özleminin arttığını biliyordu. Ki onun özlemi yapıya değil yapının içindeki 'evim' diye bahsetmeyi her şeyden çok sevdiği adama karşıydı. Huzuru geride bırakıp karmaşaya gitmek hiç kimsenin bir an bile isteyeceği bir şey değildi. Acıyı sevenler dışında hiç kimse kendini bile isteye acının kollarına atmazdı. Ve Hellen'de kendine işkence yapmayı seven kişilerden biri değildi. Mutlu ve huzurlu kalmayı heyecanlı bir hayata tercih ederdi. Bir köşede kimse ile bağı olmadan sonu olmayan bir ömür boyunca yaşayabilirdi. Lakin hiçbir zaman istediği olmamıştı. Hayatının ilk başladığı günden beri mücadelenin ve huzursuzluğun içindeydi. Annesi ve babasıyla geçirdiği çocukluk yıllarında bile her daim bir olay yaşanırdı. Onu ya da ailesini ilgilendirmese de onun hayatına etki etmenin bir yolu bulan olaylar ailesini içine çekerdi. Hem annesi hem babasının asla dünyada olanlardan uzak durmasının bir yolu olmazdı. Onlar dünyadakilerle ilgilenmek ve onlar bir gün geleceği için var edilmişlerdi. Tıpkı Kaos gibi...

SECRET OF BYZANTİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin