Tek bir soru,
neden yorum yapmıyorsunuz?😡😡(medyaya şarkı bıraktım, açmanız rica edilir)
•Elimdeki anahtarı yuvasında biraz çevirip demir kapıyı aralarken aklımdaki sahne üç gece öncesine aitti. Birkaç adım geride duran bedenini güç bela taşıyordum, kapalı göz kapaklarının ardında taşıdığı endişeye yabancıydım henüz.
İçeri girip onun da girmesini bekledim, yüzümde dolaşan gözleri hissettiği tereddüdü ele veriyordu. "Gel." diye fısıldadığımda sesim kendime çok gürültülü geldi.
"Yalnızız. Salih derstedir." Daha rahat hissetmesi için söylediğim cümle benim huzursuz hissetmeme sebep oldu. Duraksadığımı fark ettiğini anladığımda hızla sıyrıldım kararsız ruh halimden.
"Akşam çalışmaya gideceğim. O saate kadar boşum."
Sormasını beklemeden aklıma gelenleri sıralıyordum, belki de soracağı şeyleri duymaktan çekindiğim için kaçıyordum. Salona girdiğimizde sessizliği dolduracak bir şeyler söyleme ihtiyacıyla kıvrandığımı fark etmiş gibi "Sağ ol." dedi tekrar. Yavaşça koltuğa oturduğunda gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Hissettiğim tüm gerginlik bir anda yok olurken kendimi tutamayıp çekingen tavrına güldüm.
"Kırılmaz oğlum, rahat otursana." Bakışlarını ellerinden çekip yüzüme diktiğinde dudaklarım hâlâ yukarıyı işaret ediyordu.
"Gerçekten, sağ ol." Böylesi bir iyiliği ilk kez görüyormuş gibi acemiydi, eline verilen oyuncakla ne yapacağını bilemeyen küçük bir çocuktan farksızdı.
Önemli olmadığına dair bir şeyler söyleyeceğim sırada dudakları tekrar aralandı. "Birkaç gün kalacağım sadece, bir yer bulana kadar."
Bazen Salih'in arkadaşları gelir kalırdı, birkaç gece burada kalması gerçekten sorun değildi. Ama ne dersem diyeyim inanmıyordu, bu yüzden cevap vermek yerine sessizce karşısındaki koltuğa oturdum.
"Unutmam bu iyiliğini." Gözlerindeki ifadeden doğru söylediğini anlayabiliyordum, ben nasıl laf olsun diye 'sorun olmaz' demediysem o da laf olsun diye söylemiyordu. Koltukta biraz öne kayıp kafamı arkaya yasladım. Konuşacak hiçbir şeyimizin olmamasının getirdiği tuhaf sessizlik uzadı, bir elimle saçlarımı karıştırırken aklımda dönüp duran şarkının ritmini tutan parmaklarım dikkatini çekmiş olacak ki bakışları doğrudan oraya odaklanmıştı. Ona baktığımı fark edince gözlerini kaçırıp açık balkon kapısından görünen gökyüzünü izlemeye başladı.
"Okuyor musun?"
Hâlâ koltuğun üzerinde ritim tutan parmaklarımı kucağıma çıkarıp sırtımı koltuktan ayırdım.
"Aileme para göndermem gerekiyor, o yüzden okula devam etmiyorum iki yıldır." Tekrar sessizliğe gömüldüğümüzde hangisinin daha iyi olduğunu bilmiyordum.
"Kardeşin falan var mı?" dediğimde bir an bocalayıp ne diyeceğini bilemezmiş gibi sesli bir nefes verdi. Gözleri kısacık bir an için sebebini bilmediğim bir ikilemin içinde boğuluyormuş gibi görünse de beklediğimden hızlı toparlayıp tekrar kapattı perdelerini etrafındaki dünyaya.
"Yok."
Kafamı salladım. Bakışlarındaki soğuk ifadenin yavaş yavaş geri geldiğini görebiliyordum. Hayatı hakkında bir şeyler sorulmasından hoşlanmıyordu, gerektiğinden fazlasını anlatmayı sevmiyordu. Aklına bir şey gelmiş gibi duraksayıp yüzüme baktı tekrar, birkaç dakikadır halıyı izleyen gözleri tek nefeste buldu gözlerimi. "Senin? Tek çocuk musun?"
Kafamı sallayıp onayladım. Aslında merak etmiyordu, ya sessizliğin getirdiği gerginlikten hoşlanmıyordu ya da benim konuşmaya çok hevesli olduğumu düşündüğü için elinden geldiğince çabalıyordu.
"İş bulmam lazım."
"Ben arkadaşlarla konuşurum, hallederiz onu."
Ne düşündüğünü gözlerinden okuyamıyordum ama yüzündeki ifadeden az çok tahmin edebiliyordum. Tavrımı yersiz bulduğunu anlamama bakışlarına yerleştirdiği alay yetiyordu. "İstemezsen konuşmam, onların genelde haberi oluyor çalışan arayan mekanlardan. O yüzden öyle dedim."
"Yok konuş, iyi olur aslında."
Şaşırdığımı belli etmemeye çalışarak baktım yüzüne. Ciddiydi. Koltuktan destek alarak ayağa kalkıp iki adımda yanına ulaştım. "Sigara içmeye çıkacağım. Gel istersen."
Benim peşimden balkona gelirken tekrar konuşmadık. Serin havayı umursamadan oturup sırtımı arkamdaki balkon demirlerine dayadım.
Benden uzun boyu yanıma oturup o da benim gibi arkadına yaslandığında daha çok ortaya çıktı, burnumun hizasındaki boynu üstündeki kazak gibi kokuyordu. Konuşmadan tükettiğimiz dakikaların sonunda yanımdaki bedene dönüp yüzümde hissettiğim nefesine aldırış etmeden araladım dudaklarımı. "Yemek söyleyelim, acıkmışsındır.""Olur, söyleyelim."
Cebimdeki telefonu çıkarıp ekranı açtığım sırada "Ne yersin?" diye sordum. Omuz silkip fark etmeyeceğini söylediğinde rehberde kayıtlı numarayı arayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Lahmacun acılı mı acısız mı?"
"Acılı."
"Abi üç acılı üç acısız. İki tane de ayran yollarsın yanında." Kapandıktan sonra telefonu yanıma bırakıp ellerimi kucağımda birleştirdim. Kafasını yasladığı demirlerden ayırmadan gözlerini kucağımdaki ellerime dikti. Gün ışığında bu kadar yakınında durmak yeni olmadığına emin olduğum morlukları da fark etmemi sağlamıştı. Parmaklarım istemsizce yüzüne uzanırken ne yaptığımı fark edip hemen çektim elimi. Göz göze geldiğimizde nereye baktığımı anladı, kaşları hafifçe çatılırken rahatsız olduğunu düşünerek yüzündeki sorguma bir son verdim.
"Sor hadi." dediğinde anlamayarak baktım yüzündeki sakin ifadeye. "Çekinmene gerek yok. Ne istiyorsan sor." Gözlerinin çevresini, elmacık kemiklerini süsleyen izleri seyrettim birkaç saniye .
"Yüzüne ne oldu?"
Gülerek bana döndüğünde bir gece yarısı sokak ortasında canıma kast eden soğuk ifadenin gözlerine tekrar yerleştiğini fark ettim. Böyle bakmazken daha güzeldi.
"Benim hayatım seninki gibi değil." Avuçlarını açıp elimin yanına uzattı elini. Yer yer kabuk bağlamış avuçları benimkine hiç benzemiyordu. Benim iki senedir içinde debelendiğim bu çukurda onun ne zamandır yaşadığını merak ettim.
"Ben hep savaşmak zorundaydım hayatta kalabilmek için."
Ellerimiz arasındaki ufacık temas aklımı dağıtırken çektim parmaklarımı onunkilerin yanından, tuhaf görünmemesi için saçlarımla oynamaya başladığımda gülerek o da bacağımın üzerindeki elini kendi kucağına çıkardı. Salaklığım karşısında dudaklarımı ısırırken yaptığım şeyin sebebini sorguladım kendi kendime, verecek bir cevap bulamayınca çaresizce yüzüne diktim gözlerimi.
İstediğim cevabı alamayacağımı fark ettiğimde tekrar önüme döndüm. Bir elimle arka cebimdeki paketten çıkardığım dalı dudaklarıma götürürken boştaki elimle diğer cebimi yokladım. Yanımda çakmak olmadığını fark ettiğim sırada önüme uzattığı çakmağı fark ettim. Elinden almak yerine ağzımı yaklaştırdığımda dudaklarımın arasındaki sigarayı yaktı.
Çok beklemeden kendi için de bir sigara yakmasını izlerken o kadar da farklı olmadığımızı düşündüm. Yaşadıklarımız farklı olabilirdi ama onlarla baş etme yöntemlerimiz benziyordu en azından.
Oy verin de wattpadden bildirim gelince heyecanlanıyım gittim ben
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAAF | bxb
General Fictionay tutulur, güneş tutulur da insan insana tutulur mu hiç? bxb